Kâinat uyanmış

Sabahın beşi. Uyanmış kâinat aşkla, zikirle. Cezbeye tutulmuş mevcudat. Kendinden geçmiş.

Ben ise rahlenin önünde yazmak isteğim şiiri yazamıyorum. Karışık, karmakarışık bir hâl benimki. İmgeler dolaşıyor dimağımda. Kafiyesiz heceler dolu dizgin. Birbirine bağlayamadığım kelimeler bekliyor kalemin ucunda. Kesret hiç bu kadar mecâlsiz düşürmemişti beni.

Bir kelimenin üzerine bile yoğunlaşamıyorum. Dilim dolandı, kalemim titrek ve ben hâlâ bekliyorum rahlenin önünde.

Kâinat uyanmış. Bir yandan kuşların şakımaları, bir yandan düşlerimden gelen sesler… Kubbe-i semanın tavanlarına vuruyor. Hâkim olamadığım acizliğin yankısı bu. Rüyalarımda bile şikâyet ettiğim, ansızın bir güneş batması. Beklemiyordum. Ziyan olunmuş bir gün gömüldü geçmişe. Ve ben hâlâ aynı yerde, aynı sözlerle, değişmeyen tümcelerle her sabah uyanıyorum kâinatla. Ben yerimde sayarken her sabah başka bir gün yaratılıyor. Şimdi dayanak noktan nerede diye bağır. Endişelen artık.

Kâinat uyanmış. Bir çocuk gelir gözlerimin önüne. Kum sahilinde bıraktığım ayak izlerimi çocuğun siyah kirpiklerinde görürüm. Bu siyah kirpikler yolumun başakları. Vakti vaktine yanıp duran mum ışığı. Zaman gergefinde atılmış tek nakış. Nefessiz anların söndüremediğim ziyası. Yalnız bir tek kirpiğini almak istiyorum. Parmaklarımın ucunda kalsın. Çok küçük bir şevk bana. Yazmak isteğim şiirin en ince sızısı olsun.

Kâinat uyanmış. Gökyüzüne uzanan ağaçları görüyorum. Yeşil renkleri dalgalanmış. Duvardan bir kedi geçiyor. Ben ona, o bana bakıyor. Onun gözleri yeşil, benimki ela. Ama ağaçların daha yeşil. Sükûnet bırakıyor hayallerime. Sonra sararıyor. Ve dökülüyor dalından. Hani nerede yeşilliği? Fani, fena, geçici, muvakkat. Bekasız burası. Kedi duvarın sonuna geldi. Atladı yola. O giderken zihnimde bir kelime belirdi. Belki şiirimin girizgâhı olur.

Kâinat uyanmış. Safi havayı teneffüs etmek ihtiyacı uyandı bende. Pencereyi açtım. Soludum istekle, şükranla, can atarak. Koparmak istedim bir çığlık. Çıkmadı boğazımdan. Ciğerlerime dolan havayla atmak istedim dışarıya. Hava çıktı, ama çığlık kaldı yerinde. Meczup mu benim çığlığım. Kalemimle beraber o da kendi örtüsüne büründü. Yaz diye bağırdı bir münadi. Yaz artık şiirini.

Kâinat uyanmış. Buruşturulmuş tomar kâğıtlar baş ucumda. Yazılmamış dizelere hayıflanıyorum. Bir yana dağılmış, orada istiflenmiş, uzaktan çok uzaktan bile bakmıyor bana. İlham da kaçmış. Kim bilir şimdi nerelerde geziyor. Hangi şaire mu’cizeli sözler fısıldıyor. Yazılmamış her söz meçhul iken yazılmış olan artık gün yüzünde. Satır satır oku. Artık senindir.

Kâinat uyanmış. Bir tek ben uyanamadım, gözümü açamadım. Yazamadığım şiirin vicdan azabı bu. Aynaya bakamadığım yüzüm. Ama ayna hâlâ parlıyor. Ümidin duyulmayacak kadar sayıklamaları yavaş yavaş sesini duyurmaya başlıyor. Gözüm açıldı. Renkler eski tonlarda. Düşünceler yarı baygın. Ama yine dirilişte. Fetihler alnına yazılmış. En sağlam kaleler duvarlarını açmış.

Kâinat uyanmış ben de onunla beraber şiirimi yazmaya yeniden niyetleniyorum. Toza toprağa karışmış bir niyet değil. Aşikâr, berrak ve istekli. Çünkü her uyanış başka uyanışlara gebedir diyorum.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*