Kalbin yaratılması ve içindeki latifeler

Kıymetli dostlar,

Bildiğiniz gibi, kalp denince; ilk akla gelen şey muhabbettir, sevgidir. Genel anlamda kalp, muhabbeti, sevgiyi sembolize eder.

Kâinatın varlık sebebi muhabbettir. Aslında varlık âlemi muhabbetle yoğrulmuş var edilmiştir. Yoksa atomda iki zıt kutup bir arada durmaz, bir çekirdeğin etrafında elektron ve nötronlar da bir arada bulunup, yek diğerinin etrafında dönemezlerdi. Ama onları bir arada tutan muhabbettir. Onları birbirine çeken, cezbettiren de yine muhabbettir.

Yapısı, mayası muhabbet üzerine bina edilen insan; zaman ilerledikçe bu muhabbet, aşk, şefkat, merhamet duygularını yavaş yavaş yitirmeye başladı. Bu güzel duygular yerine; şüphe, vesvese, takıntı, itimadsızlık, birbirine güvenmeme, tecessüs, yani bir casusluk tavrı kanser gibi zihinleri, akılları, düşünme yeteneğini altüst etti. Ruhta bir tedirginlik, istikbâlden hep endişe edilen bir zaman diliminde yaşamaya başladık.

Hayallerin bir kör kuyuya yuvarlandığı, bir kaç kişi bir araya geldiğinde; ya seslerini kısarak veya sağa-sola bakındıkları bir korku atmosferinde… En yakın bildiklerine bile mesafe koyarak, yani kendi kendine sansür uygulayarak, yarı çaplı bir azap yaşayarak, yaşamak…

Aslında herkese yetecek kadar aylar, yıldızlar, güneşler, yeryüzü, gökyüzü vardı. Evet yeryüzü sayısız canlıları besleyecek genişlikte, dengede ve muvazenede kurmuş inşa etmişken, Cenab-ı Hak; dünyayı birbirimize dar etmemiz, en küçük daireden, köyden, mahalleden, ülkeden, gelişen, globalleşen dünya geneline; hatta uzaya kadar, birbirine üstünlük kurma ve daha bir kuvveti ele geçirme yarışına giren insanoğlunun mevcut durumu, çapası, gayreti bir tuhaf durum.

Özellikle devletler bazında, insanların açlığa ve sefalete terk edilme pahasına gelirlerini, yeraltı ve yer üstü zenginliklerini, birbirlerini yok etme, öldürme, ortadan kaldırmak amacıyla silâha yatırım yapma adına pervasızca harcamakta…

Her bir ülke diğerlerine yan gözle, kuşkuyla bakmakta. Dünya var oldu olalı, insanlar bu kadar gaddarlaşmadı, cani ruhlu olmadı. Özellikle Ortadoğu ve İslâm ülkelerinde yaşanan bu olaylar daha çok hayretle ve ibretle izlenmekte ve müşahede edilmekte..

Ama bütün bu olumsuzluklara rağmen, yine de gelecek adına; hayatın ölüme selâm vereceği ana kadar, acılardan uzak, hep yüzlerde tebessümle, gönüllerde sevgi ve huzurla ve gözlerde aydınlık ve umut nurlarıyla yaşamaya bakalım, olmaz mı?

Kalp sevgiyi çağrıştırdı ve sözü buraya kadar getirdi. Biz, insan denilen mümtaz varlığı maddesiyle, manasıyla, organlarıyla, uzuvlarıyla yakından görmeye, tanımaya ve tanıtmaya devam ediyoruz.

insanın her bir zerresi, her bir parçası büyük olsun, küçük olsun konumuna göre mutlaka olması lâzım gelen yerde bulunduğunu görüyoruz. Bunlardan bir tanesinin yokluğu veya vücuttaki yerine nizami bir şekilde koşmaması veya yerleşmemesi, o vücutta bir eksiklik olacağı gibi, çirkin bir görüntüye de sebep olacaktır.

Çoğu zaman basit ve değersiz bildiğimiz gözlerdeki bir kirpik kılını düşünün. Elbette ki; o kıl bir kalp veya beyin mesabesinde, hayatî bir özelliğe sahip olmayabilir ama, göz kapaklarının ucunda düzenli bir şekilde sıra sıra dizilişleri, bizce bilinen veya bilinmeyen çok hikmetleriyle beraber değerlendirilmelidir.

Özellikle o kirpikler bayanların güzelliğine güzellik katmakta, bir de bunlara sürme çekildiğini bir tasavvur ediniz. Ayrıca erkeklerin bile gözlerine sürme çekmesi sünnetten addedilmiştir, o da ayrı bir güzellik. İkincisi, göze toz ve benzeri cisimlerin kaçmasını önleyen birer muhafız bekçileri hükmündedirler. Göze doğru bu anlamda herhangi bir şey kaçmaya, girmeye çalıştığı zaman, istem dışı ani bir refleks ile, hemen onu yakalar, gözün dışında tutmaya çalışır bir süzgeç, bir filtre görevini, kendi kendine mükemmel bir şekilde ifa ederler. Bu kirpik kıllarının mutlaka gözlerin sağlığı açısından da büyük önemi vardır. Onu da göz uzmanlarına bırakalım.

Bu kirpik kıllarının yokluğunu bir an için düşünelim. İnsanı çirkin kıldığı gibi, diğer görevlerinin de ihmal edilmesiyle; muhakkak bir takım sıkıntılara sebep olacaktır.

Şimdi bizim asıl dersimiz; kalp üzerinde yaptığımız çalışmalarımızı gözler önüne sermektir. Aslında kalp, insan denilen canlı makinenin motoru hükmündedir. Motor çalışmadığı zaman, ona bağlı olan diğer parçalar da yetenek ve fonksiyonlarını kaybederler. Bu itibarla kalbî ele alacağız. İnsan kalbinin fizikî, biyolojik yapısı yanında, bir de manevi lâtifelerin, melekelerin ve hissiyatın da madenî ve kaynağı olduğunu, büyük bir önemle nazarlarınıza sunmaya çalışacağım.

Bu arada Kur’an’ı Kerim’in, Embriyo (cenin) nin ayırt edici gelişim aşamalarından, her evrede gerçekleşen işlemleri tavsif eden ve bu konuda ifadeler kullanan ilk kaynağımız konumundadır. Kur’an’ın bu ifadeleri ve kullandığı terimler bulunması gereken şartları haiz olup bu bağlamda çok parlak bir örnek teşkil etmektedir.

Embriyonun gelişim aşamalarını açıklarken şöyle der, Allâh Teâlâ: “Sonra onu bir nutfe olarak sağlam bir karar yerine koyduk. Sonra nutfeyi alaka’ya çevirdik, alakayı mudğaya çevirdik, mudğayı kemiklere çevirdik, kemiklere et giydirdik/ kapladık; sonra onu bambaşka bir yaratık (olarak inşa edip) yaptık. Yaratanların en güzeli Allâh, ne yücedir.”(1)

Arab dilinde nutfe; az su, bir damla manasına gelen su anlamına gelir. İbn Manzur nutfeyi: “Küçük inci demek olup, su damlasına benzetilmiştir.” der.

Abdullâh bin Mesud’dan rivayet edilen bir hadis’te de aynı manalara işaret edilmektedir. “Rasulullah ashabı ile sohbet ederken bir yahudi uğradı onlara. Kureyş o yahudiye, ‘Ey yahudi! Bak bu Peygamber olduğunu iddia ediyor’ dediler. Bunun üzerine yahudi; ‘Ona öyle bir şey soracağım ki, cevabını sadece peygamber olan birisi bilebilir’ dedi. Hz. Peygamberin yanına geldi, oturdu ve; “Muhammed, insan hangi şeyden yaratılır, dedi.’ Peygamber: ‘Yahudi, hepsine birden, yani erkeğin nutfesinden ve kadının nutfesinden yaratılır’ dedi.” Görüldüğü üzere nutfe terimi; meni ve yumurtadan başlıyarak ekim aşamasına kadar olan süreç için kullanılır.

Kur’an’ı Kerim’in insan yaratılışının ilk evresine dair vermiş olduğu bu bilgilerin belirtildiği yüzyılda, gayr-i müslim anatomistler, insanın regl kanından yaratıldığına inanıyorlardı. Bu inanç 17 yüzyılda mikroskobun buluşuna kadar devam etmiştir.(2)

İnsanın, hangi şeyden meydana geldiğini merak edip sorgulaması ve bu konuda bilgiler edinmesi gerekir.

İnsan vücudu bir çok salgı salgılar. Ter, gözyaşı, tükürük, idrar, süt, sümük gibi salgılar…Ve bunlardan biri de değersiz görülen bir su, öyle bir su; öyle bir sıvı ki diğerlerine benzemez. İşte bu nutfe denilen bir su damlasıdır ki; topluluklar, milletler, nesiller ondan çoğalıp ortaya çıkarlar.

Ana rahminin içi gözenekli, süngerimsi bir yapıya sahiptir. Nasıl toprak suyu içine çekecek kıvamda yaratılmışsa; rahim de meniyi içine çeker. Meni rahimin içine girip iyice yerleşince, yuvarlak bir şekil alır ve altı gün içerisinde koyulaşır. Dut meyvesi veya ana küre dedikleri şey işte budur. Bu durumdaki nutfenin kalb, beyin ve karaciğerin yerleri birer nokta şeklinde belirgin hale gelmeye başlarlar. Bunun içine, on beş gün içinde kan nüfuz ederek kan havuzcukları oluşmaya başlar. Dördüncü haftanın başından itibaren kalp atmaya başlar. Bu aşamada cenin ancak bir buğday tanesi kadardır.

Kalp, en hızlı gelişen organdır. Basit yaratılışlı kapalı bir tüp şeklinden; dört odalı normal şekline dönüşür. Sağ ve sol kulakçıklar; sağ ve sol karıncık boşlukları oluşur. Bu boşluklar arasında bir kapakçık bulunur. Sol kulakçık ve sol karıncık arasındaki kapakçığa mitral kapakçık, sağ kulakçık ile sağ karıncık arasındaki kapakçığa da üç dilimli kapakçık denir. Nitekim bu arada kulakçıklar arasındaki perde de gelişir. Ancak kanın sağ kulakçıkta sol kulakçığa geçmesine imkân verecek kadar ufak bir delik bırakır. Çünkü büyük kan dolaşımı doğuma kadar devreye girmez. Mudğa denilen bu aşamada kalp gelişmesini tamamlamış olur.

Gebelik esnasında kadının kalbi iki kat daha fazla yük taşımak zorunda kalır. Kalp her hangi bir usanç göstermeden hem anneye ve hem cenine yetecek kadar kan pompalar. Hamilelikten önce kalp günde ortama 6500 litre kan pompalarken; hamilelik esnasında, bilhassa son aylarda annenin kalbi günde, 15000 litre kan pompalamak durumunda kalır.

Normal sağlıklı bir insanın kalbi, daha ana rahminde iken, dördüncü haftanın başından itibaren hareket etmeye başlayan küçücük bir hücre topluluğundan ibarettir. Bu ilk kıpırtı, nabız atışları yaşamın ilk habercisi gibidir. Artık çalışan bu kalp, yaşam boyunca hiç durmayacaktır. Yorulmadan, dinlenmeden çalışmaya devam edecektir. Bu sağlıklı kalp, dakikada 70 kere atar. Bir yılda yaklaşık 35 milyon kere, ortalama bir ömür boyunca, 2 milyar kere atacaktır. Hayatı boyunca yaklaşık 227 milyon litre kan pompalayacaktır.

Bir ölçü bazında bunu hesaplarsak: Günde 10 tonluk bir tankeri, bir ömür boyunca ise tam kapasiteli 100 yüzme havuzunu doldurabilmektedir. Ve akıllara durgunluk veren bu pompa, ritmik düzenini hiç bozmaz. Çalışma düzeninde bir sapma veya eksilme olmadığı gibi; şaşma ise hiç olmaz. Kanı pompalama ve vücudun içine dağıtma kabiliyetini hiç yitirmez. 4 saniye taze kan almayan bir insan hücresi hemen ölür.

İnsan vücudunda kan, saatte 7 kilometre hızla dolaşır. Kalbin bu kan dolaşımında sarf ettiği enerji, 40 volt cereyana tekabül eder. Bu 20 volta düşerse kalb çalışmaz. 60’a çıkarsa zorlanır ve çarpıntı başlar.

İnsanı hiç rahatsız etmeyen, kalbin bu normal, mutedil vasattaki enerjisini temin eden, tanzim eden manayı bilmemek, idrak edememek büyük bir gaflet olur. Kalbin bu üstün san’attaki kusursuzluğu ve benzeri sağlanamayan düzeni, dengeyi ve muazzam bir aklı aynı anda yaratmaya kadir olan Allâh’ın olağanüstü bir mucizesidir.

Dünya nimetlerinin tümünde olduğu gibi; kalbin bu hassas düzeni de Allâh’ın Lâtif isminin bir tecellisidir. Her şey bir lütf-u İlâhîdir. Her şeye bu nazarla bakıldığı zaman, insan kalbine huzur ve itmi’nan iner.

Bir Âyet:

“O (cc) en güzel surette yaratandır.”(3)

Bir bilge:

“Bütün çiçekleri koparabilirsiniz ama, baharın

gelişini engelleyemezsiniz.” demiş.

Dipnotlar

(1) Müminun 23/ 12-14
(2)Keith Moore, et- Talalluku’l-Beşerî, s. 9.
(3) Secde 32/7

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*