Kardeş ve dostlardan gelen…

Dostların ve kardeş meşrepli insanların bulunduğu zamanda en kıymetli haslet, elbette ki samimî dostluk ve kardeşliktir.

“..tahribkârâne eşedd-i zulüm altında o derece ahlâk bozulmuş ve metanet ve sadakat kaybolmuş ki, ondan, belki de yirmiden birisine itimat edilmez” (K. L.) tesbitini bilenler, yaşadığımız zamanın ne derece kritik ve dehşetli bir zaman olduğunu kolayca anlar.

Hazreti Ali Efendimiz (ra) “Akrabanın düşmanlığı ve dostların eziyeti yılan zehirinden daha acıdır” derken bu hakikate parmak basıyor.

Her aile arasında böyle küçük veya büyük sıkıntılar vardır.

Kimi mal-mülk dâvâsından, kimi miras kavgasından, kimi kıskançlıktan…

Dostlukların maddî ilişkilerle ilgisi ise çoğu zaman kırgınlık veya dargınlıklara sebebiyet verebilir.

“Evet, mü’min, kardeşini sever ve sevmeli. Fakat fenalığı için yalnız acır. Tahakkümle değil, belki lütufla ıslâhına çalışır” diyen Bediüzzaman, bize şaşmaz ölçüler sunmaktadır.

Bir çok hadis-i şerif ve âyet-i kerime de bu meseleye parmak basar.

“Mü’min kardeşine bir yıl dargın kalması; onun kanını dökmesi gibidir.”

“Kardeşinle mücadele etme, onunla alay etme, ona verdiğin sözden dönme.”

“Müslümanların derdi ile ilgilenmeyen onlardan değildir.”

Yukarıdaki hadis-i şeriflerde mesele net bir şekilde dile getirilmektedir.

Bir Çin atasözünde ise:

“Kardeşler münakaşa ederse, bundan seyirciler faydalanır.”

Kul Sa’dî ise buna şunu eklemiş:

“Nerede Müslüman varsa benim kardaşım,

Dâvâsı Kur’ân’sa gönül sırdaşım,

Göl haline gelmiş İslâm diyarı,

Gülistan yapacak kanlı gözyaşım.”

Delil ve akıbeti nazara almadan yapılan izafî şeyler kardeşler arasındaki ahengi bozar.

Bunun çaresi yüz yüze yapılan görüşmelerdir.

Bu tip görüşmelerde bir anlaşma sağlanmasa dahi kırgınlıklar olmaz.

Bunun temeli amel-i salih ve tahkikî imanın tezahürüdür.

Küçük taşları Uhud Dağından büyük görmek, hakka ve hakikate karşı bir hürmetsizliktir.

Bir çok cemaat ve toplulukları bu anlayış yıkmıştır.

Yıllarca Şeyh Şamil’i yenemeyen Ruslar, daha sonra ordu komutanlarının arasını açmakla, fitneyi ateşlemekle, Şeyh Şamil’i yenmiş ve Şeyh Şamil’in şu hicran dolu sözleri serdetmesine vesile olmuştur:

“Beni çar yıkamadı, çara yardımcı olan çar tabancaları yıktı.”

Bu açıdan, düşmandan gelen kurşun insanı acıtmaz, fakat dosttan gelen dikenli gül dahi insanı can evinden vurur.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*