Uhuvveti, kardeşliği ve dostluğu pekiştirmek

İnsan bedenindeki hücreler, yeryüzü ve bütün mevcudatın zerreleriyle birlikte namaz kılıp tekbir getirir ve Sonsuz Kudret’le kalbî bağ kurar. Değil mü’min mü’min ile, atomdan hücreye, uzuvlardan unsurlara, havadan suya, ateşten bitkilere, hayvanlardan yıldızlara kadar kardeşlik bağları kurar. İşte böylesine muhkem bir kardeşlik bağları ile birbirine bağlanan mü’minler, o uhuvvetin, dostluğun ve sevginin gereği olan nezaket ve nezaheti göstermeye çalışır.

Bediüzzaman, kâinat çapında olan bu uhuvveti, kardeşliği, dostluğu, mü’minler arasında da pekiştirmenin esaslarını meallerini aktaracağımız şu âyetlere dayanarak tesbit eder:

“Boş sözlerle, çirkin davranışlarla karşılaştıkları zaman, izzet ve şereflerini muhafaza ederek oradan geçip giderler.”1

“Eğer onları affeder, kusurlarına bakmaz ve bağışlarsanız, şüphesiz ki Allah da çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir.”2

Hiç şüphesiz, insanlar aynı tip, aynı kalıpta olamazlar. Yüzümüzdeki damga, parmak izlerimiz, saç tellerimiz, hatta seslerimiz birbirine benzemez. Aynen öyle de farklı meşrep, karakter, huy ve yapıda varlıklarız. Şu halde, bu farklılıklarımıza saygı duymalıyız. Aynı zamanda hoşgörülü olmalıyız. Bunun için de:

1- Kim olursa olsun, “Mesleğim haktır veya daha güzeldir” deme hakkı var, fakat “Yalnız hak benim mesleğimdir” deme hakkı olmadığını bilmeliyiz. “Ve haklı her meslek sahibinin, başkasının mesleğine ilişmemek cihetinde hakkı ise, ‘Mesleğim haktır,’ yahut ‘daha güzeldir’ diyebilir. Yoksa, başkasının mesleğinin haksızlığını veya çirkinliğini ima eden ‘Hak yalnız benim mesleğimdir’ veyahut ‘Güzel benim meşrebimdir’ diyemez olan insaf düsturunu rehber etmek.”
Yani, başkasının mesleğinin yanlışlığıyla değil, kendi mesleğinin muhabbetiyle hareket etmek meşrûdur.

2- Herkes hakkı, doğruyu söylemekle mükelleftir. Fakat her hakkı söyleme hakkı yoktur. Her söylenen doğru olmalı; fakat her doğruyu demek doğru değildir. Meselâ “Selamünaleyküm kör kadı!” demek gibi. Evet, belki söylenen doğrudur, kadı kördür; ama, bu doğruyu demek doğru değildir…

3- Düşmanlık etmek isteyen, kalbindeki adâvete adâvet etmeli, onun yok olmasına çalışmalıdır. Hem en ziyade insana zarar veren nefs-i emmâre ve hevâ-i nefse (nefsin arzularına) adâvet etmeli ve ıslâhına çalışmalıdır. Muzır nefsin hatırı için mü’minlere adâvet etmemelidir. Eğer düşmanlık etmek istenirse, kâfirler, zındıklar çoktur; onlara adâvet edilmelidir.

4- Hasmını mağlûp etmenin en kolay ve kestirme yolu, onun fenalığına karşı iyilikle karşılık vermektir. Zira, fenalığa fenalıkla karşılık vermek, fenalığın katlanarak çoğalması demektir. Görünüşte mağlûp bile olsa, kalben kin bağlar, düşmanlığı devam eder. Eğer iyilikle mukabele edilse, nedâmet eder ve dost olur.3

Dipnot:
1- Kur’ân, Furkan, 72.
2- Kur’ân, Teğabün, 14.
3- Mektubat, s. 256.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*