Kardeşlik anıtı

0008

İnsanlar makam ve mevki için birçok mücadele veriyorlar. Ama istedikleri yere ulaşsalar bile yine de mutlu olmuyor, olamıyorlar. Çünkü nefisler yükseklerde, tabiri caizse at koşturmak isteniyor. Emretmek, buyruklar vermek ve insanları ezmek isteniyor. İnsanlar duvarların arasında tıpkı bir kaşar peyniri gibi eriyor ve kaybolup gidiyorlar!

“Sonra, ben, cemiyetin iman selâmeti yolunda ahiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu… Cemiyetin, yirmi beş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur’ân’ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa, Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin imanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül gülistan olur.”

Bu sözleri düşünüyorum da, bir insanın kalbi bu kadar mı büyük olur. Onlar evliya idi sabrederler, onlar peygamber idi çekebilirler. Peki, onlar insan değil miydi? Onların kalpleri yok muydu? Gözyaşları da mı yoktu? Onlar duvarlar arasından çıkabildiler mi? En yakınları kâh bir hurma ağacından yapılan sedir, kâh hapishanenin soğuk duvarları olmamış mıydı?

Aç kalanlar ile aç kalmış, yananlar ile yanmamışlar mıydı? Eğer isteselerdi Allah onlara vermeyecek miydi? Verecekti. O istese Taif yerle bir olacaktı, ama istemedi. Çünkü masum çocuklar vardı.

“İnsanlar ya senin dinde kardeşin, ya da hilkatte eşindir. (Hz. Ali)” Kardeşlik, aynı zamanda insanların birbirini cehennemden kurtarma çabası değil miydi? Bugün kardeşlerimizden Srebrenitsa’nın yüzüne çok zor bakan ben; maddiyatı, makamı mevkii onlara hangi kelimeler ile anlatabilirim?

Benim Peygamberim (asm) dağları, taşları, kuşu ve böceği seven; amcasının çok sevdiği amcasının canına kıyanı bile affetmişti. Bizler onun gibi öfkemizi yutmaz isek, onun (asm) tesis ettiği “kardeşlik anıtı” nasıl ayakta duracak?

Allah’ın huzurunda hangi hakaretimizi savunabileceğiz? Elimizi uzattığımızda beyaz ipe mi sarılmış, yoksa siyah ipe mi? Bizler örnek insanlar olarak kalbimizdeki en küçük öfkeyi Allah’tan alması için yalvarırken; yüreğimizde, acı çekenlerin acısını hissetmek için, yüreğimiz ile konuşuyorsak insanlardaki bu öfke neden?

Ben kalbimdeki bütün kötü düşünceleri derine gömdüm. Bu çok zor olsa da yapmak zorundaydım. Çünkü ben Müslüman olarak bir örnek olacaksam, Allah’ın huzurunda sövüp saydıklarımı savunamam ki? Haklı olunsa da, ben Allah’a bırakıyorum. Ben yüreğimi, Allah’ın sevgisi ile doldurdum, doldurmaya gayret ediyorum.

“Kardeşlik anıtı” işte bu temellere dayanıyor. Temelinde sevgi var. Hepimiz Hz. Âdem’in (as) çocukları değil miyiz? Ama bir yan Habil, bir yan Kabil… Yani bir yan siyah, bir yan beyaz. Ama eğer bizler, yani Müslümanlar beyaz ipe tutunur isek, bu dünya yine cennetten bir köşe olacaktır.

“Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde, dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme.” İnsan ölür, ama arkasından özellikleri kalır. Adam gibi adamdı, dürüstlük timsaliydi, çok pintiydi, sürekli söverdi, sürekli döverdi… İnsanları çok severdi, çok saftı; tıpkı bir kâğıt gibi saf ve arıydı… vs.

Şimdi bir kâğıt alalım. Etrafımıza bakalım. İnsanları seven, ağzından duası eksik olmayan, kötü söz ve hakaretten kaçınan, kaç örnek var? İşte gerçek bir Müslüman sabretmelidir, şükretmelidir, boyun eğmelidir. Çünkü her şey Allah’tan geliyor ve en iyisini yine Allah biliyor.

Bir Müslüman deniz feneri gibi olmalıdır. Kendisine bakılıp, doğru yolun ve istikametin bulunduğu…

Her çocuğun yüzünü güldürmek istiyorum. Barış dolu bir dünya istiyorum. Herkesin özgürce ve kardeşçe yaşamasını istiyorum…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*