Nefis muhasebesi

İnsanoğlunun gaflet nazarıyla göremediği hatta dikkate almadığı kavramlardan biridir “muhasebe, nefis muhasebesi”. Muhasebe, sözlükte “hesaplaşma, karşılıklı hesap görme, hesap işleriyle uğraşma” gibi anlamlara gelir. İnsanın, dünyanın fena ve fani yüzünü görmediği ve görmek istemediği için varı yoğu dünya olmuş.

Aslında şu üç günlük dünyada bile geçici küçük iş yerlerinden devasa fabrikalar, holdingler vs. bütün hepsinde “muhasebe odaları ve muhasebeciler” vardır. Peki ne iş yapar onlar hiç düşündük mü? İşte o işyerinin girdi-çıktı, alacak-verecek, o iş yerinde çalışanların hakkını vermek vs… Bunların hepsi neden yapılır peki? Tabiî ki o iş yerinin zararsız bir şekilde işlemesi ve iş sahibinin istediği şekilde çalıştırılması için.

İnsanı bir “iş yeri” tahayyül edersek muhasebecimiz vicdanımız, muhasebe odamız her yer, iş sahibimiz Cenâb-ı Hak, işçilerimiz kalp, mide, göz, kulak, el, ayak vs. azalarımız… Peki size soruyorum: Günde kaç defa muhasebe ettik, muhasebeciyi çalıştırdık? Bırakın günde, haftada kaç defa muhasebe ettik kendimizi? Kaç defa işçilerimizi, iş sahibimiz olan Cenâb-ı Hakk’ın emri ve istekleri doğrultusunda kullandık? Muhasebesi olmayan iş yerinin batması, iflâsı haktır.

O halde gelin, iş yerlerimiz iflâs etmeden hesaba çekelim, en azından geceleri başımızı yastığa koyunca “Ben bugün Allah için ne yaptım? Bugünkü işlerimin arasında Rabbimin emir ve yasaklarına ne kadar riayet ettim?” gibi sorular soralım nefsimize…

İşte nefis muhasebesi ile ilgili ölçülerden bir kaçı:

Kur’ân-ı Kerîm’de Cenâb-ı Allah “Ey şeref-i iman ile müşerref olanlar! Allah’tan korkun ve her nefis (kişi) yarın için ne gönderdi bir baksın. Ve yine Allah’tan korkun. Muhakkak Allahu Teâlâ sizin yaptıklarınızdan haberdardır”1 buyuruyor. Bu âyet-i celîlede geçmiş amellerin muhasebe edilmesi emrediliyor.

Hadis-i Şerif’te Efendimiz (asm) “Akıllı kimse kendini hesaba çeken ve ölümden sonrası için amel eden (çalışan) kimsedir. Aciz (ahmak) kimse ise nefsini, hevasına (kötü ve boş arzularına) tâbi kılan ve Allah’tan olmayacak şeyleri temenni edendir”2 buyuruyor.

Ömer bin Hattab’dan (ra) şöyle rivayet olunmuştur: “Hesaba çekilmezden evvel nefislerinizi hesaba çekiniz ve tartılmadan önce amellerinizi tartınız.”

Meymun b. Mihran Hazretleri ise şöyle buyurmuştur: “Kul iki ortağın birbirini hesaba çekmesinden daha şiddetli bir şekilde nefsini hesaba çekmedikçe müttakîlerden olamaz.”3

İmam-ı Gazâlî Hazretleri nefis muhasebesi ile alâkalı şunları nakleder: “Allah dostlarından İmam-ı Şiblî her akşam kendisini hesaba çeker idi. Bir akşam Allah’tan haya ve korkusundan bayıldı ve kendisinden geçti. ‘Beni halk eden ve bana rızık veren Allah’a lâyıkıyla ibadet ve hizmet edemiyorum’ derdi.     

Emire’l-mü’minîn Hz. Ömer, akşam olunca kamçı ile ayaklarına vurup, “Bugün ne yaptın ve nereye gittin?” derdi.

Bilmiş ol ki; günün ilk vaktinde insan kendine hakkı tavsiye edip, ona göre hareket edeceği gibi, akşam da kendini hesaba çekmesi için bir zaman ayırmalıdır.

Eğer insan her günahı için evine bir çakıl taşı atsa, evi taşla dolardı. Ne yazık ki kendisi günahlarını hesap etmez. Hâlbuki melekler onları yazar. Allahü Teâlâ da yaptıklarından onları hesaba çekecektir.

Yine bir rivayette, günün dörde bölünmesi ve bunun bir cüz’ünde nefis muhasebesi yapılması istenmiştir.4

İmam-ı Rabbâni Hazretleri Mektubat’ında: “Muhakkak Meşayih-i Kirâmdan bir cemaat, muhasebe yolunu ihtiyar ettiler. Her gece uykudan hemen önce günlük amel defterlerini, sözlerini, harekât ve sekenatlarını mütalâa ederlerdi ve tafsilatıyla her birinin hakikatlerini güzelce anlamaya çalışırlardı. Gaffar ve Aziz olan Allah’a tazarru, iltica, istiğfar ve tövbe ile günahlarını ve taksiratlarını telâfi ederler ve salih amelleri üzerine Allahü Teâlâ’ya hamd ve şükürle meşgul olurlar ve bu salih amellerini Allah’ın muvaffak kılmasına havale ederlerdi. Fütuhat-ı Mekkiye sahibi, bu muhasibînden idi ve şöyle buyurdu: ‘Ben muhasebede diğer Meşayih üzerine ziyade ettim. Hatta niyetlerimi ve kalbime gelen şeylerin hesabını yaptım.”5

Nefis muhasebesi, ömrün her günü her saati dikkate alınarak ve vücudun bütün azaları hesaba katılarak yapılmalıdır.

Nitekim İbni Samte (ra) daima kendini hesaba çekerdi. Bir gece hesaba oturmuş ve altmış yaşına geldiği, bunun da 21.500 gün ettiğini görünce “Vay başıma gelene! Her gün bir günahım olsa 21.500 günahla Allah’ın huzuruna çıkıyorum. Halbuki her gün binlerce günahım vardır” diyerek bayıldı ve düştü. Bir daha ayılmayarak ruhunu teslim etti. Bu sırada “Sana Firdevs-i A’lâ ile müjde olsun!” diye gaipten bir ses duyuldu.6

Hülâsa; her mü’min, bilhassa İslâmı öğrenme ve öğretme, yaşama ve yaşatma gibi mukaddes vazifeyi üzerine almış olan hizmet erbâbı kendisini her gün, hatta her an hesaba çekmeli, deruhte ettiği ulvî vazife ve hizmetlerde ne noktada bulunduğunu muhasebe etmelidir. Selâm ve duâ ile…

Dipnotlar:
1- Haşr: 18.
2- Münavi, A.g.e, c. 5, s. 67.
3- Gazali, İhya, c. 4, s. 728, Müesseset-ül Halebi, 1967 – Kahire.
4- Gazali, İhya, c. 4, s. 728, Müesseset-ül Halebi, 1967 – Kahire.
5- İmam-ı Rabbânî, Mektubât, c. 1, mektup: 309.
6- Gazali, İhya, c. 4, s. 730, Müesseset-ül Halebi, 1967 – Kahire.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*