Şu toplumda ünvanın var, sanın var; en azından bir sıfatın, adın var.
Anasın, babasın; yârsın veya yâransın; kardeşsin, arkadaşsın; amirsin, memursun vesaire… Neticede bir şeysin.
İyi de, neye göre bir şeysin?
Bana göre, ona göre, ötekine göre; yani başkasına göre.
Ama, sen, sana göre kimsin?
Allah teâlâ, dünyaya gönderdiği insana birçok özellik, güzellik vermiş; sıhhat vermiş, ömür vermiş; çeşit çeşit rızıklarla bezemiş.
O ki geldin bu yere, vazifen ne, işin ne?
Bütün insanlığın muhatap olduğu “Necisin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun?” suali, seni şümulüne almıyor, seni düşündürmüyor mu?
Evet…
Nefsin işine gelmese de, kişi, bazen kendini sigaya çekmeli; sormalı, sorabilmeli hâlihazır hâlini.
Yalnızken, yapayalnızken; bir O, bir de sen olduğunda sen, “sen” oluyorsun ya. İşte tam o sırada, düşünmeli: “Kimim, neyim, neciyim?”
Evvelâ,”nasıl bir kulum” diye sormalı, kendimize.
Din gelir, dindarlık gelir soruların ardından. Acaba, imanım ne mertebede, itikadım ne hâlde? Mesleğime, meşrebime sadâkatim nicedir?
Nasıl dâvâ adamıyım, nasıl bir Nurcuyum ben? Nur-u Kur’an tefsirini kaç kişiyle paylaştım, kaç insana anlattım?
Dahası:
Ailemde ne kadar anayım, babayım, eşim; vâlideynim nezdinde, nasıl bir evlâdım?
Acaba çevrem benden memnun mu? Meselâ konu komşu bana nasıl bi gözle bakıyor?
Ve…
Ben, gerçekte nasıl bir insanım?
Fazla mükemmelci olmak ne kadar iyidir bilmem, ama sormak, duymak, düşünmek insana mahsus bir özellik olduğuna göre; tefekkür etmek gerekir ara sıra, eğrileri doğrultabilme adına.
Soruları çoğaltmak elbette ki mümkün. Marifet, cevabında!
En zor işlerden biri, yaşaya geldiğin hayatı kaleme almak, kaydetmek.
Kolay mı?
Her şeyi yalın, olduğu gibi, olması gerektiğince yazıp, çizip kaydetmek sıradan şey değil. Bunların tezekkürü de öyle…
Zira soruların cevabı yalan çıkmamak için, yalın çıkmalı kalpten dürüstçe, mertçe…
Kendi kendine de olsa, nefse zor gelir, murakabe edilmek.
Ama edeceksin.
Belki nefis kaçacak, kıvıraçak; ama sen, soracaksın o dehşet gününde, o dehşetli sorular sorulmadan önce…
Seni, “sen” yapan Kudret, senin en ince hâtırat-ı kalbine, en mahfî düşüncelerine vâkıf. O’ndan gizlenemeyeni, kendinden mi saklayacaksın?
Aykırılıklarını bir bir sayıp dökeceksin, sana.
Göğe çıkan gönlünün kanadından tutup, çekeceksin yere; “kül” olma pahasına.
Umulur ki sen, sana döneceksin; “kul” olma sevdâsına.
Ve sen, müzahrefattan sıyrılıp, idhâl olacaksan; duaları müstecab olanların duasına…
İnşaallah.
Benzer konuda makaleler:
- Naat
- Şimdi kim bilir neler anlatır sana ölüm…
- En uzaktaki en yakındır bazen…
- Şaireyn bana şiir yazdırdı!
- Bizim örneğimiz Kabil değil, Habil’dir
- Kendini ıslah edemeyen başkasını ıslah edemez!
- Açılma Haramın Ummanına
- Ey İnsan, kimsin sen?
- Duyun dostlar
- Tevazu, küfran-ı nimet ve tahdis-i nimet, iftiharın mukayesesi
İlk yorum yapan olun