Kıyamda hicreti, secdede Miracı yaşayabilmek

alt

Allah ile kulu arasındaki en sarsılmaz bağ ibadet bağı. Ve namaz, bütün ibadetlerin özü. Namazla insan, Allah’ın huzurunda bulunmanın lezzetine varır.

Namaz mü’minin, Rabb’i ile randevusu. Mü’min her randevuya içinde aşkla, buluşma heyecanıyla gider. Namazla, en içten şekilde Allah’a yönelir, O’nu zikreder, aczinin bilincinde rahmetine sığınır.

Allah’a olan yakınlığımızın ve teslimiyetimizin kanıtıdır namaz ve Rabb’imize yakınlaşmamız için önemli bir yoldur. Namaz yalnızca fiilî olarak yapılan bir ibadet değildir; amaç Allah’ın sonsuz gücü karşısında acizliğini kabullenmek ve O’nu yüceltmek olmalıdır.

Namaz, Allah’a yönelmek ve O’na bağlanmaktır. Dünyevî her şeyden kalben, ruhen ayrılmak, zincirleri kaldırmak, yola çıkmaktır namaz. Amaç; sonlu olan her şeyi terk ederek, sonsuz olana yönelmektir.

Bediüzzaman, “namazın, mü’minin miracı” olduğunu hakikatini şöyle ifade eder: “Her mü’minin namazı, onun bir nevî miracı hükmündedir. Ve o huzura lâyık olan kelimeler ise Mirac-ı Ekber-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’da söylenen sözlerdir. Onları zikretmekle o kudsî sohbet tahattur edilir.”

Kalben hicrettir namaz. Rabb’ini tanıyan insan yanlış davranışlarını, düşüncelerini, alışkanlıklarını, dünyaya dair her şeyini bırakarak yalnız O’na yönelir, kıyam eder, namazla Rabb’ine hicret eder. İnanan insan Allah’ın doğru yolunda hicret ederek O’na boyun eğer, gönülden teslim olur, yardım diler.

Allah ile güçlü bir manevî bağ kurulan namazda, giderek artan bir saygı ve korku vardır. Kıyam, Allah’a karşı aczimizi hissettiğimiz ve huzuruna çıktığımız an. Rükûda Allah’ın huzurunda boyun eğeriz. Secde, korkumuzu en fazla hissedeceğimiz andır. Aczimizin bilincinde Allah’ı övdüğümüz secde ânı, manevî anlamda en üst aşamadır. İşte insan huşû ile secdeye indiğinde bir nevî miraca yükselir.

Bizler “İbrahim’in makamı”nı namaz yeri edinelim. Namazın Allah’ın huzuruna çıktığımız an olduğunu her kıyamda hatırlayalım… Şeytanın yapabileceklerini düşünüp, imanımızın artması için ülfetleri kaldırmak çok önemli. Hayatımızdaki, kulluk ve ibadetlerimizdeki, namazımızdaki aklı örten tüm perdeleri-–Allah’ın dilemesiyle—kaldıralım.…

Çünkü ‘o gün’, dünyada iken Rabb’inin buyruklarını yerine getirmemiş ve O’na secde etmekten kaçınmış olanların, isteseler de secdeye kapanmaya güçleri yetmeyecektir:

“Ayağın üstünden (örtünün) açılacağı ve onların secdeye çağrılacakları gün, artık güç yetiremezler. Gözleri ‘korkudan ve dehşetten düşük’, kendilerini de zillet sarıp-kuşatmış. Oysa onlar, (daha önce) sapasağlam iken secdeye davet edilirlerdi.” (Kalem Suresi, 42-43)

Allah o günün geri dönüşü olmayan pişmanlığından ve acıklı azabından esirgesin. Kur’ân’ın, “…Onları, rükû edenler, secde edenler olarak görürsün; onlar, Allah’tan bir fazl (lütuf ve ihsan) ve hoşnutluk arayıp-isterler. Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir…” (Fetih Suresi, 29) âyetinde söz edildiği üzere, alnında secde izi taşıyan kullarından kılsın.

Allah her namazda, dünyevî tüm bağlarımızdan koparak hicret yoluna düşmek için huzurunda kıyamı ve secde ile mi’râcı yaşamayı nasip etsin.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*