Mahmud Şevket Paşa (1856-1913)

31 Mart Olayı’nda Rumeli’den İstanbul’a gelen meşhur Hareket Ordusunun komutanı olan Mahmut Şevket Paşa, değişik askeri ve siyasi görevlerde bulunmuş; Harp Okulunda ders vermiştir. 31 Mart Olayı’ndan sonra İstanbul’a gelerek şehirde sıkıyönetim ilan etmiş ve çok sert tedbirlere başvurmuştur. Mahkemede idam cezasına çarptırılanların onayından geçmesiyle bir çok kişinin cezası infaz edilmiştir. Balkan Savaşlarında komuta edeceği mevkii beğenmediği için görevi reddetmiştir. İttihat ve Terakki Cemiyeti sayesinde yıldızı parlamış, Harbiye Nazırlığı yaptıktan sonra Sadaret makamında da bulunmuştur. Ürküntü veren çehresi, asabi ve sert mizacıyla tanınmıştır. Divan-ı Harb-i Örfi’de yargılanıp beraat eden Bediüzzaman, Paşa’nın kendisine karşı çok hiddetli olduğundan bahsetmiştir.

Mahmud Şevket Paşa, 1856 yılında Bağdat’ta doğdu. Babası, Çeçen asıllı olan Kethüdazade Süleyman Bey’dir. Bağdat’ta bulunan askeri rüştiyede bir yıl okuduktan sonra İstanbul Üsküdar Atlamataşı askeri okuluna devam etti. Bu okuldan sonra Kuleli Askeri İdadisine devam etti. Bu okuldan mezun olduktan sonra Harp Okuluna girerek 1878 yılında mezun oldu.

Mahmud Şevket Paşa, 1880 yılından itibaren Erkan-ı Harb Dairesi Tercüme Bürosu’nda çalışmaya başladı. Ayrıca Harp Okulunda bazı dersleri okuttu. Bazı dergilere yazılar yazdı ve tercümelerini yayınlattı. Bu sıralarda ülkemizde bulunan ve Harp Okulunu ıslah çalışmalarını yürüten Goltz Paşa’nın yardımcılığında da bulundu.

Osmanlı Devleti’nin ihtiyaç duyduğu silahların alınması ile ilgilenecek komisyonda görev aldı. Vidinli Tevfik Paşa başkanlığında kurulan komisyonda iken, Almanya ve Fransa’ya inceleme amaçlı bir seyahatte bulundu. Satın alınacak silahların alımında aktif rol aldı. Uzun süre Almanya’da bulundu. 1901 yılında Mekke ve Medine arasında tesis edilecek telgraf hattının yapılması işine atandı. Ancak, bu görevi sürgüne gönderilme olarak algıladığından Sultan Abdülhamid’e karşı duygularında değişme oldu.

Mahmud Şevket Paşa, altı-yedi ay kadar Hicaz bölgesinde bulunduktan sonra İstanbul’a, önceki vazifesine döndü. 1905 yılında Kosova Valiliği’ne atandı. Valiliği sırasında İttihat ve Terakki Cemiyeti ile yakın temasta bulundu. Cemiyetin çalışmalarına göz yumdu. Bir süre Üçüncü Ordu Komutanlığı’nda da bulunduktan sonra, siyasi alanda faaliyette bulunacağı gelişmelerin içinde yer almaya başladı. 31 Mart Olayı meydana geldikten sonra, Hareket Ordusunun başında İstanbul’a geldi.

İstanbul’a gelen Mahmud Şevket Paşa, şehirde sıkıyönetim ilan etti. Bu arada meydana gelen önemli gelişmelerin merkezinde yer aldı. Sultan Abdülhamid’in tahttan indirilerek Sultan Reşad’ın yerine çıkarılması olayında etkili oldu. Ordu müfettişlikleri görevlerine de getirildi ve giderek etki alanı genişledi. Şehirde otoritesini sağlamaya çalışırken çok sert tedbirlere baş vurmaktan çekinmedi.

Mahmud Şevket Paşa, hükümet ve meclis üzerinde baskı kurdu. Kurulan İbrahim Hakkı Paşa hükümetinde Harbiye Nazırlığı’na getirildi. Daha önceden sürdürdüğü Birinci, İkinci ve Üçüncü Ordu Müfettişliklerini bırakmadı. II. Meşrutiyetin ilanından sonra iç ve dış olaylar hızla gelişti. Arnavutluk isyanı ve sert şekilde bastırılması, Yemen isyanını bastırmak için Trablusgarp’tan asker gönderilmesi, Trablusgarp’ın korunmasız kalmasına paralel olarak İtalya’nın burayı işgal girişimi ve çıkan savaş Osmanlı başkentinde şiddetli siyasi sarsıntılara yol açtı.

İç ve dış olaylar hükümetlerin çalışmasını da olumsuz yönde etkilediğinden çok sık olarak hükümet değişiklikleri yaşandı. Mahmud Şevket Paşa, Said Paşa kabinesinde de Harbiye Nazırlığı’na getirildi. Bir süre sonra bu görevinden istifa etti. Bu arada Balkan Savaşları başladı. Alasonya Ordusu Kumandanlığı’na getirilmek istendiyse de bu görevi kabul etmedi. Savaş sonrasında mağlubiyetin müsebbipleri arasında gösterilerek çok sert bir şekilde eleştirildi.

Tarihimize, “Bab-ı Ali Baskını” olarak geçen hadisede Kamil Paşa İttihat ve Terakki’nin baskısıyla sadaretten uzaklaştırıldı (23 Ocak 1913). Onun yerine sadaretle birlikte Harbiye Nazırlığı’nı da üstlenen Mahmud Şevket Paşa geçti. Önceleri İttihat ve Terakki ile beraber hareket ettiyse de bir süre sonra kendi istekleri doğrultusunda hareket etmeye başladı. Cemiyetle araları yeniden açılmaya başladı.

İttihat ve Terakki ile iktidar paylaşımından hoşlanmayan ve buna izin vermeyen Mahmud Şevket Paşa arasında cereyan eden sürtüşme giderek büyüdü. Cemiyet tarafından bir tehdit olarak algılanmaya başlandı. Diğer taraftan sert tutumundan dolayı diğer muhalif gurupların da eleştirilerine hedef oldu. Kendisine karşı suikast düzenleneceğine dair haberlere fazla itibar etmedi. 11 Haziran 1913 günü Harbiye Nezareti’nden Sadarete gitmek üzere yola çıktı. Çarşıkapı yakınlarında uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Olayı tertipleyenler yakalanarak idam edildi.

Sadrazamlığa kadar yükselen Mahmud Şevket Paşa, İttihatçı olmakla birlikte iktidar paylaşımında Cemiyetle anlaşamadı. Kendi iktidarına müdahale etmedikleri oranda Cemiyete yakın durdu. Bunun dışında aralarında şiddetli sürtüşmeler yaşandı. İki kez bulunduğu Harbiye Nazırlığında Cemiyetin baskısı sonucu istifa etmek zorunda kaldı. Çehresi ürküntü veren, asabi ve sert mizaçlı biri olarak tanındı (Zekeriya Türkmen, “Mahumd Şevket Paşa, TDVİA., 27. C., Ankara 2003, s. 386). Sadaret makamında bulunduğu sırada hiç yapılmaması gereken bir olayı gerçekleştirerek, bazı devlet sırlarının padişahtan gizlenmesi emrini bizzat kendisi verdi (İlber Ortaylı, Milliyet, 06.10.2002).

31 Mart Olayı’ndan sonra Hareket Ordusu’nun başında İstanbul’a girdiği zaman bazı yazarlar tarafından “II. Fatih”, “Napolyon” ve “Mithat Paşa” gibi unvanlarla methedildi. Öldürülme olayının arkasında İngilizlerin olduğu, Sadarette bulunduğu takdirde Birinci Dünya Savaşına girmekte o kadar aceleci davranmayacağı ve Araplar ile ilgili politikada daha esnek davranacağı da belirtilir.

Risale-i Nur’da, Mahmud Şevket Paşa’nın Hareket Ordusu Başkumandanı olarak ismi zikredilmektedir. 31 Mart Olayı’ndan sonra kurulan mahkemelerde yargılanacak insanlar öncelikle Mahmut Şevket Paşa imzasıyla mahkemelere gönderilmiştir. Bilahare yargılanarak Padişahın onayına sunulmuştur. Bu uygulama ile çok sayıda kişi idam cezasına çarptırılmıştır. Bediüzzaman da Divan-ı Harb-i Örfi’de yargılanırken, Mahmud Şevket Paşa’nın kendisine karşı çok hiddetli olduğunu belirtmekte ve mahkeme reisi Hurşid Paşa’nın, “Sen şeriatı istedin mi? İşte şeriatı isteyenler böyle asılırlar” (Emirdağ Lahikası, 1997, s. 214) şeklindeki ifadelerine yer vermektedir. Hurşid Paşa’nın “şeriatı isteyenler” diye Bediüzzaman’a gösterdiği, o sırada idam edilip henüz darağacında asılı duran on beş kadar kişi idi. Bediüzzaman da, “Şeriatın bir meselesine bin ruhum olsa feda ederim” diyerek mukabelede bulundu ve mahkeme sonunda beraat etti.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*