Modern zamanın firavun ve büyücüleri

“Herkes biliyor zarların hileli olduğunu. Herkes biliyor dövüşün danışıklı olduğunu. Hep böyle gider. Herkes biliyor…” (Leonard Cohen)

Medya; yasama, yürütme ve yargıyla beraber toplum hayatını yönlendiren kuvvetlerden biri. Televizyonlar, cep telefonları. sosyal medya, bloglar, internet siteleri… Günümüzde medyanın bu en yaygın vasıtaları toplumun algılarını yönlendirmek için iftiralar, önyargılar, şayialar, palavraların savrulduğu bir harman gibi. Ecdadın tabiriyle “efkâr-ı amme” istenilen tarafa yönlendiriliyor. Bu hepimizin bildiği ve dillendirdiği bir gerçek.

“Efkâr-ı amme”yi daimî olarak aldatmak mümkün mü? Algı operasyonlarının gücü nereye kadar? Cevap Bediüzzaman Hazretleri’nden: “Tehditler, korkular ve hilelerle efkâr-ı ammeyi başka bir mecraya çevirmek mümkün olur. Fakat tesiri cüz’idir, sathidir, muvakkat olur. Muhakeme-i aklîyeyi az bir zamanda kapatabilir.” (Bediüzzaman Said Nursî, İşaratü’l-İ’caz, s. 269)

Korku sektörü medyada

Dergimizin bu ayki konusu Kudüs olunca yıllar önce gittiğim bir sergide* gördüklerim ve okuduklarım geldi aklıma. Anlatılanlardan biri İsrail devletinin Filistin toprakları üzerindeki kuruluş öyküsüydü. Olayların perde arkasını anlatıyordu. Medyayı farklı bir bakış açısıyla yorumluyor, dünyanın en eski medyası olan söylentilerin gücünü konu ediniyordu. Serginin ana malzemeleri fotoğraflar, mektuplar, gazete kupürleri, sergi alanına yerleştirilmiş TV’lerde yayınlanan belgeseller ve röportajlardan oluşuyordu.

Sergide gazete kupürleri ve TV belgeselleri ile anlatılanlardan biri de Filistin’de Yahudi devletinin kuruluşuydu: 1948 Arap İsrail savaşında, radyolardan devamlı yapılan yayınlarla Arapların evlerini terk etmeleri gerektiği, aksi takdirde kitlesel kıyım yaşayacakları “sanki Arap Bir Müslüman” gibi çok güzel bir Arapçayla anlatılır. Güya, geri gelecekler, modern binalarda hayatlarına devam edeceklerdir. Radyo yayınlarıyla Müslüman halk motive edilerek hızla göç ettirilir. Çoğu yollarda ölür. Öyle ki, panik içinde Filistin’den kaçan Müslümanların sayısı, savaşta ölenlerden çok daha fazladır. Müslümanlar korkuyla terk ettikleri evlerine bir daha hiç dönemezler.

Serginin kataloğunda bu gerçek şu cümlelerle ifade ediliyor:

“1948 Arap-Yahudi Savaşı boyunca, Yahudiler panik söylentileri yaydılar. Bu söylentiler neticesinde Arap nüfus büyük ölçüde boşaldı. İsrailli tarihçilerin uzun süre inkâr ettikleri bu strateji, artık onlarca da kabul edilmekte. Tarihçiler, jeeplerin arkasından megafonla halka Arapça yayın yaparak evlerini terk etmemeleri durumunda karşılaşacakları kitlesel şiddetle ilgili söylenti yayan İsrailli kişilerle ilgili şahitleri kontrol ve analiz ederek fazlasıyla bilgilenmiş durumdalar.” İşte İsrail’in radyo ve sokak duyurularıyla söylenti ve panik havası oluşturarak kurduğu devletin öyküsü. Bugün yaklaşık beş milyon Filistinli komşu ülkelerde mülteci olarak yaşıyor. Onların terk ettiği topraklar üzerinde dünyanın dört yanından gelen Yahudiler iskân ediliyor. Gitmeyip kalanların durumu ise malûmunuz.

Tarihî seyir içinde, Hindistan-Pakistan bölünmesi, Kosova’da Sırplar ve Müslümanlar arasındaki şiddet olayları, Ruanda’da toplu katliâmlar, Nikaragua’daki çarpışmaların temelinde de radyo, gazete, televizyonla desteklenen söylenti med- yasının büyük rolü var.

Hepsinden de ilginç olan Avrupa sömürgecilik imparatorluğunun çökmeye başladığı 1940’lı yıllarda “söylenti imparatorluğu”nun gelişmeye başlaması.

Hülasa

Başımıza gelen musîbetlerde kadere fetva verdiren hallerimizden biri de söylentileri, seyredip dinlediklerimizi, sosyal medya iftiralarını, hakikat zannetmek. Sonunda pişmanlık getiren bir tablo bu!

“Ey iman edenler! Eğer fâsıkın biri size bir haber getirirse onu araştırın, yoksa cahillik edip bir topluluğa kötülük eder, sonra da yaptığınıza pişman olursunuz” (Hucurat Sûresi, 6.) hakikatini gelin de hatırlamayın!

* 2006-2007 sergi sezonunda İstanbul’da gerçekleşen ‘Rumour as Media / Medya Olarak Söylenti’ başlığını taşıyan serginin düzenlemesini Stephen Wright yaptı. Petra Bauer, Jochen Gerz, Lamia Joreige, Martha Rosler, Walid Sadek, The Speculative Archive, Ultralab’ın eserlerinin yer aldığı sergi, üzerinden zaman geçmesine rağmen güncelliğinden hiçbir şey kaybetmedi.

Yasemin Güleçyüz

(Bizim Aile dergisi Ocak 2018 sayısından alınmıştır.)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*