Temiz havasını bolca soluduğumuz, ciğerlerimiz mesabesindeki, binlerce hektar genişliğinde, yanıp kül olan ormanlarımız.
Binlerce hektarlık tarım arazilerimizi yok eden, binlerce evimizi, iş yerimizi yakıp yıkan, sel felaketleri ve hortumlar…
Yüz binlerce insanımızın ölümüne veya hastalanmasına sebep olan, bir virüsün yaklaşık üç yıl boyunca bizi evlerimize hapsederek, ekonomimizi ve sosyal hayatımızı felç etmesi, tıp dünyasının tedavisinde aciz kaldığı korona felâketi…
Ve 6 Şubat’ta, on bir ilimizi kapsayan, on binlerce insanımızın canına mal olan deprem felâketi…
Birer ikaz-ı İlâhî, birer ihtar-ı Rabbanî olan bu musibet-i ammelerden almamız lazım gelen ibreti, dersleri bugüne kadar çıkardık mı acaba?
Yüce Allah’ın, hepimizi hedef alan bu felâketlerle bu musibetlerle ve belalarla vermek istediği mesajları alıp, kendimize yeni baştan çeki düzen verebildik mi?
Yoksa, ardı arkası kesilmeyen musibetleri görmezden gelerek, yapılan bunca ciddi ikazı kulak ardı ederek, kendimizi herhangi bir sorgulamaya tabi tutmadan işlediğimiz günahlarımıza ve hatalarımıza devam mı ediyoruz?
Üstad Bediüzzaman’ın; “zaaf-ı imandan gelen tuğyanlar musibet ve belaların celbine sebeptir” şeklindeki, belalara ve musibetlere dair tespitlerini dikkate almayıp, bilerek veya bilmeyerek işlemekte olduğumuz hatalarımızdan ve günahlarımızdan dolayı felâketlere maruz kalıyoruz herhalde.
Yoksa, rahmetiyle keremiyle yüce Allah’ın bize bahşettiği sonsuz nimetlerin, paha biçilmez ikramların ve ihsanların şükrünü eda etmeyip, nankörlüklerimizden dolayı mı başımızdan belalar hiç eksik olmuyor?
Yoksa basiretimizi, ferasetimizi devreden çıkaran, vicdanımızın susturan, şefkatimizi ve merhametimizi körelten, körü körüne tarafgirliklerle birlikte, siyasilerin yaptıkları adaletsizliklere sessiz ve seyirci kalmanın ötesinde, taraftar olup alkışçı olduğumuz için mi bu felâketler başımıza geliyor?
Yoksa senelerdir zindanlarda ömür tüketen binlerce masumun Arş’a çıkan ahları mı gadab-ı İlâhî’nin celbine mi sebep oluyor?
Meraya tecavüz etmeye çalışan bir koyun dahi, çobanın attığı bir uyarı taşına uyup geri döndüğüne göre Cenab-ı Hakk’ın, asi ve günahkâr insanları uyarıp, hatalardan ve kusurlardan vazgeçirmek için musallat ettiği hastalıklar, felâketler ve belalar eliyle yaptığı ikazları dikkate almayıp, işledikleri kusurlara devam eden insanlar, o koyundan daha asi ve maruz kaldıkları felâketlere ve belalara müstehak olmazlar mı?
Benzer konuda makaleler:
- Musibetlerin sebepleri
- Afaki meselelerle meşgul olmanın zararları
- Tarihe ışık tutan bir hadis-i şerif
- Musîbetlerin verdiği mesajlar
- Samimî tenkitlere açık olmalı
- Korona korkusu
- Ya Tevvab!
- Mazlûmların imdadına koşanlar
- Oruç Tutanın Günahlarının Bağışlanması
- Said Nursî inkılaplar için uyarmıştı
İlk yorum yapan olun