Namık Gedik kaç kez öldürüldü?

Duyulan ihtiyaç üzere, geçen hafta temas ettiğimiz bu konu hakkında biraz daha tahşidat yapmaya çalışalım.

Acaba, bozulmamış hangi akıl, hangi vicdan, darbeci 27 Mayıs Cuntasının söylediklerine itibar eder?

Onların sözlerine, hele hele zulmen devirdikleri Demokratlar hakkında söylediklerine hiçbir şekilde itibar edilmez ve edilmemeli.

 

Ama, ne yazık ki, o zalim ve gaddar darbecilerin insanlık dışı işkencelerle katlettikleri İçişleri Bakanı Namık Gedik hakkında “İntihar etti” şeklindeki uydurmalarına çokça inanan ve itibar edenler olmuştur.

Bunların arasında bilhassa dindar bazı dostların da bulunması, insanı en çok kahreden ve yürekleri en fazla dağlayan bir hançer darbesi olmuştur.

İşte, bu ve benzeri yaklaşımlardan dolayı diyoruz ki: Demokrasinin ilk şehidi olan Namık Gedik, bir değil, birkaç kez öldürülmüştür. Kısaca:

1) 27 Mayıs günü (1960) yapılan darbe ile, İçişleri Bakanı Namık Gedik siyaseten öldürüldü.

2) Üç gün sonra, yani 30 Mayıs gecesi yapılan insanlık dışı işkencelerle bayılmış ve baygın halde iken Harp Okulunun yüksek penceresinden aşağı atılarak bedenen öldürülmüştür. (Görgü şahidi: DP İskenderun İlçe Başkanı Edip Yargın)

3) O dehşet ortamında hazırlanan bir tutanakla, “dindar ve dine ciddî taraftar” bir şahsiyet olan Namık Gedik’in “intihar ettiği” yalanı uydurularak, iftiraen öldürülmüştür.

4) Ceset, çöp arabasıyla gizlice taşınarak, ona otopsi yapılmayarak ve vücudundaki işkence izlerini görmesinler diye cenaze ailesine teslim edilmeden gömülmek sûretiyle, zincirleme işlenen dehşetli bir “hukukî cinayet” sonucu ayrıca öldürülmüştür.

5) Darbecilerin yalan ve uydurmalarını doğru kabul ederek, bu yalan ve iftiraları tutup Üstad Bediüzzaman’ın vefatı öncesindeki gelişmelerle de irtibatlandırmak sûretiyle, intiharın dinen ne derece günah birşey olduğunu bilen Namık Gedik gibi bir şahsiyetin katledilmesine adeta sevinircesine, yahut “Oh oldu!” dercesine akıl almaz hikâyeler uyduran Demokrat olmayan bazı “dindar dostlar” tarafından, Namık Gedik son bir kez daha öldürülmüştür. Üstelik, onun ruhuna okunacak duâlara, Fatihalara mâni olacak şekilde mânen de öldürülmüştür.

“Dostların taş atması” şeklinde görülebilecek bu son öldürme hadisesi, zaten düşman olan cuntacıların cinayetini gölgede bırakacak kadar yürekleri yaralayıcı ve bir o kadar da zihinleri bulandırıcı olmuştur.

Bediüzzaman’ın ibrası

Namık Gedik’in ileride başına gelecekleri hissetmişcesine ondan sitayişle bahseden Üstad Bediüzzaman, bir mektubunda ismini tam üç defa zikretmek sûretiyle, onu adeta ibra etmiş oluyor.

Emirdağ Lâhikası isimli eserinin 449. sayfasında Adnan Menderes ile Tevfik İleri’ye iki kez atıfta bulunan Bediüzzaman, “İslâmiyete ciddî taraftar” dediği Namık Gedik’in ismini ise, hem üçüncü kez zikrediyor, hem de Ayasofya Camiinin yeniden ibadete açılması için bilhassa kendisiyle görüşmek istediğini beyan ediyor.

(Bir hatıra: Üstad Bediüzzaman, vefatına yakın günlerde, yaklaşan dehşetli darbeyi bir şekilde hissetmiş, bundan endişe duymuş, Dr. Tahsin Tola başkanlığındaki bir heyetle bu endişesini Namık Gedik’e iletmiş ve bunun önüne geçilmesi için de Ayasofya’nın yeniden ibadete açılmalarını istemiştir. Zira, Ayasofya açılsaydı, cuntacılar darbe yapmayı göze alamazlardı. Heyetle görüşme esnasında, Namık Gedik, bir askerî darbenin yapılacağına hiç ihtimal vermediğini söylemiş. Bu hatıranın şahidi İzmir’den Hasan Şen Ağabeyimiz.)

Ayrıca, halen hayatta olan birçok şahidin, birinci derecedeki muhatap Zübeyir Gündüzalp’ten naklettiklerine göre, Üstad Bediüzzaman’ın vefatıyla neticelenen son Urfa seyahatinde konuyla ilgili yaşanan gelişmelerin hülâsası şudur: “Emniyet yetkilileri, Üstadımızın resmî ikamet yeri Emirdağ’a dönmesini istediler. Biz ise, hastadır, hiçbir yere gidemez dedik. O takdirde ambulans tahsis edelim dediler, biz buna da itiraz ettik. O zamanlar hiç duymadığımız ‘Çöp arabasıyla da olsa geldiği yere götürülsün’ şeklindeki sözler, sonradan uydurulmuş bir şey. Bu, Nur Talebeleri ile Demokratların arasını açmaya matuf bir uydurma olsa gerek.”

Ağır vebâlden kurtulmalı

Bizim, birçok delilin yanı sıra, ayrıca Edip Yargı isimli görgü şahidinin de şehadetiyle tesbit ettiğimiz bu ölüm hadisesi, gayet vahşiyane bir cinayet olmasına rağmen, tutup bunun bir “intihar” olduğunu söylemenin, yazmanın ve yaymanın ne derece ayır bir vebâl olduğunu, vicdan sahibi herkes bilir.

Bilmeyerek bu vebâle ortak olanlar, derhal nedamet duymalı, tövbe istiğfar ile hatasını telâfi etmeye çalışmalı.

Aksi halde, 27 Mayıs Darbesini yapan zalimlere inanmak ve zulümlerine hissedar olmak gibi, fecî bir duruma düşme ihtimali söz konusu.

Cenâb–ı Hak, bizleri bu ve benzeri yanlışlara düşmekten korusun.

Ayrıca, zulmen devrilen ve işkenceler altında katledilen, dolayısıyla mazlûm bir şehit makamında vefat eden Namık Gedik’e de Cenâb–ı Hak’tan rahmet ve mağfiret niyaz ederiz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*