Allah, Vacibü’l-Vücud’dur. Yani, varlığı, bir başkasının varlığına bağlı değildir. Öyle olsa, zaten Yaratan olmazdı. Dolayısıyla Allah Yaratıcı, “kâinat” da Allah’ın bir san’atıdır, Sâni’ olamaz; bir kanundur, kanun koyucu olmaz! Mevcûdât ise vardır ve “mümkin”dir. Yâni, olmasıyla olmaması eşittir. Var olduğuna göre, varlığı, birin tercihine bağlı. O da Allah’ın yaratmasına bağlıdır.
İşte tasavvuf mesleğinde seviye kazananlar, “Lâ mevcûde illâ Hû” derken; “Sonsuz güce ve nihayetsiz isim ve sıfatlara sahip olan Cenâb-ı Hak’kın, hikmet, kudret ve azameti karşısında, bu tecelli ve sıfatların ehemmiyeti yoktur” demek istemişlerdir. Allah’ın büyüklüğünü ifade etmek istemişler. Şöyle düşünelim:
Bir buğday danesi, parmağımıza göre nedir, hiç! Peki, bedenimize göre ne kadar yer kaplar? Dünyaya göre büyüklüğü nedir? Yine hiç! Gezegenlere, samanyollarına, galaksilere göre, hiçin hiçidir! Ya nebulalar ve bütün kâinata göre o buğday danesinin hükmü, yeri nedir?
İşte, isim ve sıfatlarıyla sonsuz olan Allah’ın vücut mertebesinin yanında kâinatın varlığı bir buğday tanesi kadar bile değildir! İşte, ehl-i istiğrak ve sofiye “Varlık yok, yalnız Allah var!” derken bunu anlatmak istemişlerdir.
Dipnotlar:
1- Şûrâ Sûresi, 11. 2- Mektubat, s. 84.
Benzer konuda makaleler:
- Toplu iğnenin başı kâinata göre nedir?
- Zevale mahkum olan bir şey İlah olamaz
- Allah’ın künh-ü zâtı üzerinde düşünmek
- Allah´ın isimlerini zıtlıklar aynasında bilmek
- Yâ Vahid!
- Duâ tevhidle ilgilidir
- Sonsuzluğun sırları
- Ahirette zaman nasıl olacak (2)
- Esma tecellisi ne demek?
- Değersizleştirme mekanizması
İlk yorum yapan olun