Ne mutlu sana Yalova!

Yalova’da ne zamandır böylesi bir manzaraya hasret kalmıştık.

Vefatının 54. yıl dönümünde Bediüzzaman’ı anma vesilesiyle, Yalova’da yapılan “Müsbet Hareket ve Hürriyet” konulu panelden ve bu panelin düzenlenmesi için her türlü fedakârlıktan çekinmeyenlerin hâlisane gayretlerinden bahsediyorum. Böylesi uhrevî bir amaç için, bir araya gelenlerin siması elbette müsbet hareket düşüncesinin verdiği vakar dolu bir mütevekkil edayla parlıyordu.

Panel o kadar etkileyiciydi ki, geç olmasına rağmen, dinleyiciler yerlerinden ayrılmıyor, konuşmacıların paylaşımlarından faydalanmaya çalışıyordu.

Notlarımı bir bir alırken, kâğıdımın yetmediğini fark etmiştim. Meselâ Prof. Dr. Ahmet Battal’ın, birinin diğerine bilendiği bu seçim ortamında, “Uyarırken, kavl-i leyyinle söylemeliyiz” ifadesi, Yeni Asya ekolünün kararlı itidal-i dem anlayışını bir kez daha hatırlattı. Hele ki, günübirlik söz düellolarının çeşitli salvolarla her tarafı kırıp döktüğü bir ortamda Konfüçyüs’ün, “Küçük insanlar, insanları; vasat insanlar, olayları; büyük insanlar, fikir ve idealleri konuşur” sözü hatırlatılarak, “Bugün fikir ve idealleri konuşmanın tam zamanıdır” denirken, makul ve mutedilliğin ne demek olduğunu anlamakla birlikte, “tesadüm-ü efkârdan barika-i hakikat doğar” sözünün mihverinde kalmak suretiyle, amacın hak ve hakikati ayırt etmek olması gerektiğini daha bir idrak ettim.

Yazar Latif Salihoğlu’nun, hürriyetin Allah’a tam anlamıyla kul olmakla gerçekleşebileceğini hatırlatması, muhtevayı daha da pekiştirdi. Zira yazarın da belirttiği gibi, hakikî hürriyetle insandaki duygular uyanabilir. Bunun yanında, “cumhuriyet ve demokrasi” jargonundan önce “hürriyet”in üzerinde durulması gerektiğini vurgulaması, günümüzde çoğu kişinin hallettiğini zannettiği “hürriyet” kavramının, müstakil bir şekilde değerlendirilmesinin lüzumu düşüncesini uyandırdı. Ayrıca ifsat-ihlâs, israf-iktisat, adavet-muhabbet, kavga-sulh, riya-ibadet karşılaştırmaları da hürriyet kavramının çok yönlü irdelenebileceğini gösterdi.

Ne garip değil mi? 1908’de ilân edilen meşrûtiyetle birlikte, slogana dönüşen “hürriyet” hâlâ toplumsal hayatta kaba bir slogan olmaktan öteye gidememiştir. Demem o ki, söz konusu kısa panelde bile o kadar alt başlık çıktığına göre, kim bilir Risale-i Nur referanslı bir hürriyetle ilgili saha araştırmasında ne kadar alt başlık çıkar? Belki de sloganik düşünmekten, derinlemesine tahlile zaman bulamadık. Oysa zaman ve zemin gösterdi ki, Bediüzzaman’ın, “Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir. Rıza-yı İlâhîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlâhiyeye karışmamaktır” dediği müsbet hareket temelinde filizlenecek bir hürriyet ağacının gölgesinde toplum ancak, huzur bulabilir.

Özellikle Mart ayının on beşinden sonuna kadar yapılagelen Bediüzzaman’ı Anma Etkinlikleri kapsamında gerçekleştirilen her türlü program vesilesiyle, “Ey üç yüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş ve sâkitane benim sözümü dinleyen ve bir nazar-ı hafi-yi gaybî ile beni temaşa eden Saidler, Hamzalar, Ömerler, Osmanlar, Tahirler, Yusuflar, Ahmedler vesaireler! Sizlere hitab ediyorum. (…) Şu muasırlarım, varsın beni dinlemesinler. (…) Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim; sizler cennet-âsâ bir baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaktır” hakikatine mazhar olan topluluğun içinde olmak ne büyük bahtiyarlık!

Evet, ne mutlu sana Yalova!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*