Risale-i Nur’un baharı

alt

Barla’da telif edilmeye başlayan Risale-i Nur’un dünyanın dört bir yanında intişar ettiğini müşahede ettiğimiz günleri yaşıyoruz.

Bediüzzaman Hazretlerinin “Ben acele ettim kışta geldim. Sizler cennet âsâ baharlarda geleceksiniz” müjdesi gerçekleşiyor. Risale-i Nurlar ile imanını kurtaran, İslâmla tanışan birçok kişinin yanında, akademik çevrelerde de Nur Külliyatı üzerine araştırmalar yapılıyor.

Sempozyumlarda bilim adamlarının, bilim kadınlarının Risale-i Nur üzerine yaptıkları araştırmaları, onların tebliğlerini dinliyoruz.

GENÇ BİR ARAŞTIRMACI: MARIA TEDESCO

Geçen günlerde Fatih’teki Risale-i Nur sohbetinde tanıştığımız İtalyan Araştırmacı Maria Tedesco da bunlardan biri. Gencecik, Türkçe’yi gayet güzel kullanan, yeni evli bir sosyolog. İtalya Avrupa Üniversitesinde doktorasını yapıyor. Ders akabindeki sohbetimizde Bediüzzaman ve Risale-i Nur üzerinde konuşma imkânımız oldu. Risale-i Nur’da bir sosyolog olarak ilgisini çekecek en önemli konulardan birinin “müsbet hareket” kavramı olduğunu, Bediüzzaman’ın vefatından önceki son dersinde bu kavram üzerinde durduğunu anlattığımızda, zaten Risale-i Nur’daki “müsbet hareket” konusunu araştırdığını ifade etti.

Tedesco’nun araştırma tezi Risale-i Nur’daki müsbet hareket, adalet, hürriyet, meşrûtiyet kavramları üzerine. Bediüzzaman bu konularda neler yaşamış, yazmış? Bediüzzaman’ın eserlerini okuyanlar bu kavramları hayatlarına nasıl geçiriyorlar? Toplumun mânevî sağlığı için neler yapıyorlar? Düzenledikleri paneller, sempozyumların konuları, çıkardıkları gazeteler, kitaplar, dergilerin muhtevası neler? Bu konuları araştırıyor. Tesbit ettiği isimlerle röportajlar yapıyor.

Şimdilerde gazetemizin arşivinde dergilerimizin muhtevasını araştırıyor, Köprü, Genç Yorum, Bizim Aile, Can Kardeş dergileri üzerine çalışıyor.

Evet, Risale-i Nur’daki müsbet hareket kavramı, Kur’ân-ı Kerîm’deki “Birinin hatasıyla başkası mesul olmaz” düsturundan kaynağını alıyor.

Günümüz insanının gönlünü fetheden muhteşem bir düstur bu!

Zirâ zulmün küreselleştiği, adaletsizliğin yaygınlaştığı mânen çöl iklimini andıran günümüz şartlarında menbaı Kur’ân olan çalışmalar âb-ı hayat hükmünde.

BİZLERE DÜŞEN VAZİFE

Bizlere düşen vazife şüphesiz Risale-i Nur’u ihlâsla okuyup, hayatımıza aksettirme gayreti ile ihlâslı, sağlam, metin, sarsılmaz, fedakâr, sebatkâr olmak!

Baksanıza dünyanın bir ucundan araştırmacılar “Nur Talebeleri okuduklarını hayatlarına nasıl aksettiriyorlar?” sorusunun cevabını aramaya geliyorlar. Zira yaşadıkları sosyal problemleri çözmeye yarayacak formülleri yok!

Bizlerin böyle bir ortamda Risaleleri ihlâsla okuyup, yaşama gayretinde olmamız bir vazife, mükellefiyet!

HÜLÂSA

Zaten Risale-i Nur’un bize ihtiyacı yok. Bizlerin bu hayatın dağdağası içinde Risale-i Nur’a ihtiyacı var!

Cenâb-ı Hak isterse, günahkâr bir insan ile bile imana hizmet ettirebilir. Bunun bilincinde olup, kendimizi o günahkâr kişi belleyip ona göre hareket etmek kendi faydamıza.

Bediüzzaman Hazretlerinin İhlâs Risalesi’nde “İhlâsı kazanmaya, muhafaza etmeye muhtaçsınız, mükellefsiniz…” meâlindeki sözlerini bu açıdan tefekkür etmeye ne dersiniz?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*