Çünkü hadisât-ı âlemi, dünyanın gidişatını uzaklardan temâşâ ve tefekkür ediyor. Bediüzzaman’ın bu projesinin iki istinad duvarı var: Biri Van, ikincisi Balkanlarda Kosova. 24 milyon km²’lik Osmanlı devlet-i âliyesi parçalanınca Van Türkiye’de kaldı. Takriben 550 yıl civarında Osmanlı mührü ve terbiyesi altında yaşayan Balkanlar da malum güçler tarafından parçalandı. Osmanlıdan 35 devlet çıktı. Şimdi ise Balkanlarda her 2 ilâ 4 milyon arasında bir devlet kuruluyor. Bir mânâda parçalanmalar, kavgalar devam etmektedir. Âlem-i İslâm ise başta Irak olmak üzere Filistin ve Pakistan’a kadar giden acı ve hüzün tablolarıyla dolmaktadır. Türkiye’nin güneydoğusu ise, vatanımızın ayrı bir çare bulmaz kanayan yarası halindedir.
Biz bunu bugün tesbit ederken Hz. Bediüzzaman 100 yıl önce proje üretiyor ve devrin devlet ricâline usanmadan, bıkmadan, yorulmadan ulaşmaya çalışıyor. Hünkâr Abdülhamid Handan Sultan Reşad’a, Celâl Bayar’dan Adnan Menderes’e ve emsâli zevâta kadar… Bu projede temel unsurların bugün ne kadar elzem olduğu tekrar ortaya çıkmıştır. Diyor ki; bu üniversitede üç lisan, yani Arapça, Türkçe ve Kürtçe olsun. Üniversite senatosu? Etrak ve Ekrad ulemasından, yani Türk ve Kürt âlimlerinden. Mektep ve medrese ittifak etsin. Yeni ilimler ile din ilimleri birbiriyle barışsın. Çünkü “Vicdanın ziyası ulum-u diniye, aklın nuru funun-u medeniyedir.”2 Bu, eğitimde esas olmalı. Arabistan, Hindistan, İran, Kafkas, Türkistan ve şarktaki diğer milletleri, ırkçılık ifsad etmemesi için, Hucurat Sûresi 10. âyeti rehber kılınmalı. Zira 623 yıllık Osmanlıda 200 etnik grup mevcuttu. Projenin bir dalında Hz. Bediüzzaman diyor ki: “Milliyetimiz bir vücuddur. Ruhu İslâmiyet, aklı iman ve Kur’ân’dır.”3
2008 itibarıyla 7 milyarlık dünya ailesi 2 milyarı okuyor. 20 yıl sonraki dünyanın ve mezkûr mekânların idarecileri onlar, her şeyi onlar.
Osmanlı toprağında Asya ve Avrupa’yı birbirine her cihetle bağlayan bu iki üniversitede, ırkçılığın ortadan kalkması ve gerçek ittihadın husûle gelmesi ve meşrûtiyetin oturması için 16 Haziran 1911’de Balkanlara üç haftalık bir seyahat içinde Kosova’da Osmanlı hünkârı Sultan Reşad ile birlikte bir üniversitenin temelini atarlar. Eğer bunun önemini idrak etmeseydi Sultan Reşad buralara kadar gelmezdi.
Bu tarzdaki üniversitenin hayata geçmesiyle meşrûtiyetin, hürriyetin, ittihadın hayata geçeceğini ve o zaman müjdelerin tahakkuk edeceğini ifade eder ve der ki: “Bu kuvvetli Asya ve Rumeli tarlası, çok şübban-ı vatan mahsulü vereceğinden kaviyen ümitvârız.”
Onun için bütün zerrâtımla bir efrad-ı ve evlâd-ı vatan olarak, mezkûr bölgeleri, bugünkü ve dünkü iktidarlara soruyorum? Nerede “Medresetü’z-Zehra” projesi, temeli ve üniversitesi? Bekamız ve bekanız bununla kâimdir. Yoksa hüsrandır, acıdır ve elemdir. Evet Bediüzzaman Haftasında, Türkiye’nin yollarında, hep bunları tefekkür ediyorum…
Pazar günü Konya’da “Meşrutiyet” konferansında buluşmak ümidiyle…
Dipnotlar:
1- Emirdağ Lâhikası, BSN, s. 437
2- Münâzarât, BSN, s. 127
3- Münâzarât, BSN.
Benzer konuda makaleler:
- Terörün çözümü Bediüzzaman’da
- Bediüzzaman’ın Medresetüzzehra projesi
- Meclis kayıtları ve belgeleriyle Medresetüzzehra’nın serencamı
- Bediüzzaman, büyük bir vatanperver fedâidir