Nuraniyet sırrı

Cenâb-ı Hak insana yüzlerce cihâzât vermiş, isim ve sıfatları tanınsın diye. İnsan bu cihazlar vasıtasıyla Allah’ın isim ve sıfatlarını bir yere kadar idrak eder ve anlamaya çalışır.

Nasıl ki bir evi güç ve kudretiyle yapar, bilir ve idare eder. Benzer tarzda, Cenâb-ı Hakkın da şu muhteşem kâinat sarayındaki tasarruf ve idaresini, irade ve ilmini öylece anlar, Rabbinin Kadir, Mürid ve Alim olduğunu idrak eder. Görmesi ve bilmesi, işitmesi ve söylemesi ve hayatı ile de Yaratıcının Basar, Semi, Alim, Hayy olduğunu bilir.

Bu misâl gibi insan kendisine verilmiş ölçücükler ile Kâinat Yaratıcısını tanımaya çalışır. Ancak bu durum her konuda geçerli bir husus değildir. Bazı meseleler vardır ki, insan anlamakta ve idrak etmekte zorlanır. Öyle çok kolay bir şekilde inkişaf etmez bazı meseleler. Bu tür meselelerden birisi de ‘nurâniyet sırrıdır’.

Bunun sebebi ise, nuraniyet sırrının her insanda tam olarak inkişaf etmemiş olmasıdır. Aslında bu sır, bütün insanlara çekirdek nevinden verilmiş. Tam olarak inkişaf ettirmek, ancak maneviyât büyüklerine nasip olduğundan, herkes görmek ve işitmek ve bilmek derecesinde bu sırrı keşfedememiştir. Nuraniyet sırrının en net göstergesi, aynı an ve mekânda birden fazla iş yapılabilmesidir. Veya aynı anda farklı yerlerde bulunup, farklı fiilleri işleyebilmektir. Şimdi biz dört duvarında dört ayna olan bir odaya girdiğimiz zaman, aynalarda yansımalarımızı görürüz. Orada beş kişi vardır. Dördü aynada yansıyan, birisi de canlı olan kendimiz. Bu beş kişiden ancak birisi hayat sahibidir. Aynalarda yansıyan görüntü ise hayat sahibi olan kişiye aittir. Elimizi kaldırdığımız zaman aynalardaki yansımamız da elini kaldırır. Biz güldüğümüz zaman o da güler, ağlarsak ağlar. Bu durum, bizim nuraniyet sırrına tam olarak sahip olmadığımızın göstergesidir. Aksi söz konusu olsa idi, yani biz gülerken aynadaki yansımamızın birisi ağlasa, birisi yüzünü ekşitse, bir diğeri umursamaz bir tavır alsa, işte o zaman biz nuraniyet sırrına sahip olmuş olurduk. Aynı anda aynalar vasıtasıyla farklı işleri yapar, bir ölçüde zaman ve mekânın kayıtlarından kurtulup ruhun hayat tarzına yaklaşmış olurduk.

İşte bu mühim sır, her insanda aynı ölçüde inkişaf etmediği için Cenâb-ı Hakkın bütün isim ve sıfatlarında bulunan nurâniyet sırrını tam olarak anlamakta zorlanıyoruz. Hatta bir takım sorularla, durum içinden çıkılmaz bir hâl alıyor. İmana ve inanca dair şüpheler meydana geliyor. “Allah bir tek zât iken, yüzlerce, binlerce hadiseyi aynı anda nasıl yapıp, nasıl idare ediyor?” gibi sorularla zihinler karışıyor. Halbuki nuraniyet sırrı tam olarak idrak edilse, Cenâb-ı Hakk’ın bütün isim ve sıfatlarında ‘nurâniyet sırrına’ sahip olduğu bilinse problem kalmayacak.

Evet, Allah bütün isim ve sıfatlarında nurânîdir. İlmi nuranîdir, Kudreti nuranîdir, İradesi nuranîdir, Hikmeti nuranîdir. Bir, bin, milyon ve sayısız işleri bir anda yapar. Hiçbir iş bir diğerine mani olmaz. Bütün mahlukatının keyfiyetlerini İlmiyle bilir, İradesi ile tanzim eder, Kudretiyle inşâ eder. Nuranî olan Kudretinde bölünme yoktur. Bir atomun zerrelerini inşâ ettiği gibi, aynı kudret ile kâinatın zerreleri olan güneşleri, yıldızları ve galaksileri yaratır ve vücut sahasına getirir. Bütün canlılara hayat verir ve sayısız mahlukatının hayatlarını aynı an ve zamanda devam ettirir. Hiçbir iş hiçbir işine mani olmaz.

Nasıl ki nuraniyet sırrına bir miktar sahip olan Güneşimiz, karşısına gelen şeffaf cisimlerin aynasında ısısı ve ışığıyla bir anda gözükür, her birinde parlak yansımasını gösterir, aynen öyle de Cenâb-ı Hak da nurânî olan tüm isim ve sıfatları ile mahlukat aynasında cilvelerini gösterir. Bütün isim ve sıfatları ile bütün kâinata teveccüh ettiği gibi, aynı isim ve sıfatlarla bir kuluna da teveccüh eder. Muhammed Aleyhisselâm gibi bir kulunu kâinat kadar, belki ondan daha sanatlı yaratabilir ve yaratmıştır da. Hatta bu Habibini de (asm) nuraniyet sırrının bir aynası yapar, ümmetinin bütün selâm ve duâlarını aynı anda işittirir, Haşir meydanında bütün ümmeti ile aynı anda görüştürür ve konuşturur. Yine aynı şekilde Cennetine aldığı mü’min kullarını da nuraniyet sırrının tecellisine mazhar eder. Bu ebedî saadet yurduna giren kullarını aynı anda yüzlerce dost ve akrabası ile buluşturup, yüzlerce nimetten aynı anda istifade etmesinin yolunu açar.

İşte bu misâller, nuranîyet sırrının bir nebze olsun açıklamasıdır.

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*