Ömer Tuncay: Zübeyir Ağabey, cesaret ve şefkat doluydu

Image
Ömrünün büyük çoğunluğunu Risâle-i Nur hizmeti içerisinde geçiren, Zübeyir Ağabeyi bir sabah namazında tanıyan ve bir Ankara-İstanbul seferinde rahatsızlığından dolayı kendisini bir gölge gibi takip eden Ömer Tuncay Ağabey ile gerçekleştirdiğimiz röportajda hayatınıza ışık tutacak hatıraları dinleyeceksiniz. Zübeyir Ağabeyin geçirdiği hayatı daha iyi anlamak ve onu rahmetle yâd etmeye vesile olması için yaptığımız röportajın ayrıntılarıyla sizi başbaşa bırakıyoruz.

 

*Kısaca kendinizden bahseder misiniz?

Bin dokuz yüz kırk Eskişehir doğumluyum. 1962 yılında İstanbul’da Risâle-i Nur’u tanıdım. 1971’de Medrese-yi Yusufiyeye girdik. 1990 yılında evlendim. Şimdi iki çocuğum var. Ankara’da hizmetlerle ilgileniyoruz.

*Zübeyir Ağabey ile tanışmanız nasıl oldu?

1966’da İncesu’da “96 Apartmanı” yanındaki bir daireyi kiralayarak, Dr. Mehmet Akay, Mustafa Kırış, Muhsin Doğru, Komando Abdullah ve ben beraber kalıyorduk. Bir gün sabah namazı vakti kapı çalındı. Kapıyı açtık. Bayram Yüksel Ağabeyle beraber yanında birisi vardı. O ağabeyin elinde bir kutu kuru pasta vardı. İnce uzun, vakur ve tatlı simalı bu ağabeyi merak etmiştim. Fakat hemen sabah namazına durduk. Bayram Ağabey namazdan sonraki tesbihâtı yapmamı söyledi. Ben tesbihâtı ezberden hızlı hızlı okuyordum. Bayram Ağabey ile beraber gelen ağabey, bana “Keçeli, tesbihatı yavaş yavaş, tane tane oku” dedi.

Tesbihattan sonra Bayram Ağabey, yanındaki ağabeyi tanıttı. O ağabey, Zübeyir Gündüzalp idi. Bu ismi çok duymuştum, fakat yeni görüyordum. Birden heyecanlandım ve Zübeyir Ağabeyin nezdinde Üstad’ı görmüş gibi oldum. Hayatımın en tatlı ve heyecanlı ânı olan Üstadın vârisi Zübeyir Ağabey ile tanışmamız böyle oldu.

Dersten sonra Zübeyir Ağabeyin getirdiği kuru pastadan “ders baklavası” olarak yedik. Bereket sırrıyla bu pastayı uzun zaman sabah dersinden sonra “ders baklavası” olarak yediğimiz halde bitmemişti. (Ömer Tuncay Ağabey, röportaj yapmak için yanımıza geldiğinde, o da Zübeyir Ağabey gibi “kuru pasta” alıp gelmişti. Hikmetini bilmediğimiz sebeplerden dolayı o pastalara da bereket girdi. Biz de birkaç gün hem yedik, hem gelen misafirlere ikram ettik. Ö.E.)

*Zübeyir Ağabeyin ne gibi hususiyetleri vardı?

İktisat düsturlarına azamî derecede riâyet eden bir ağabeydi. Yemek için yaşamaz, yaşamak için yerdi. 1968’de İstanbul’a beraber gitmiştik. Ben o zaman, yedek subay öğrencisiydim. Zübeyir Ağabey de Ankara’da Ulus 27’de kalıyordu. Hasta idi. İstanbul’a gitmek üzere garaja gittik. “Kardeşim, bana üç tane bisküvi al” dedi. Gittim, küçük bisküvi paketlerinden bir tane aldım. O, üç bisküvi istemişti, ama sadece üç bisküvi nereden bulabilirdim ki? Ben de bir paket aldım. İstanbul’a giderken yol üzerinde arabanın mola verdiği yerde iki-üç bardak çay ile sadece üç adet bisküviyi yemişti.

Zübeyir Ağabey, aynı zamanda cesaret, kahramanlık, şefkat, gayret, himmet dolu bir ağabeydi. Çok az uyur, gaflet bastığı zaman yorgun da olsa ceketini alır, dışarıya çıkardı. Gafletten kurtulmak ve vaktini değerlendirmek için, biraz dolaştıktan sonra geri gelirdi.

Daimâ tertemiz giyinir, az yer, Risâle-i Nur prensiplerine uygun hareket ederdi. Zübeyir Ağabeyi, hep Risâle-i Nur okumak veya dinlemekle tefekkür ederken veya Risâle-i Nur hakikatlerini birisine anlatırken görürdüm. Ders yapıldığı bir ortama gireceği vakit, dikkat çekmeden sessizce girer ve boş bulduğu yere otururdu.

Zübeyir Ağabey “Sadakat kelimesinin anlamı kısadır; o, sadakatle anlaşılır” derdi. Üstad Hazretleri, Zübeyir Ağabeyin hiçbir şeye kanmayacağını, hiçbir şeye âlet olmayacağını söylermiş.

Zübeyir Ağabeyin “Yanmayan yakamaz”, “Hakikî fedâinin fedâ edemeyeceği hiçbir şey yoktur” tarzında unutulmaması gereken sözleri vardı. “Kişinin en büyük cihadı, kendi nefsi ile olan cihaddır” hadis-i şerifine tam mâsadak bir mücahit idi…

İktisadı çok iyi yapardı. Zamandan da iktisat ederdi. Peygamber Efendimizin (asm) sünnet-i seniyyesine ittibâya çok dikkat eden, nefsinde yaşayan bir ağabeydi.

* Zübeyir Ağabey, Risâle-i Nur dersini nasıl yapardı?

Su gibi akıcı okurdu! Üslûbu çok tatlı idi! Dinlemeye doyamazsınız! Öyle bir “Kardaşım” deyişi vardı ki, sanki ağzından bal akardı. “81 değil, 1081 defa okunsa yine azdır” diye, bizi devamlı Risâle-i Nur okumaya teşvik ederdi. Risâleleri tekrar tekrar okumakla ilgili olarak da “Tuğlaları üst üste koymak tekrar değil, tesistir” diyordu.

*Zübeyir Ağabeyle ilgili unutamadığınız bir hatıranızı nakleder misiniz?
 
Bir keresinde Bayram Ağabeye dedim ki: “Ağabey, okulu da bitirdik, işe de girebilirim. Yine dershanede kalmak üzere işe girip, geçimimi sağlayacak kadarını alıp, üzerini hizmete versem olur mu?” Bunun üzerine Bayram Ağabey, Üstadımızın vârisi dediği diğer ağabeyler ile meşveret yapmıştı. Zübeyir Ağabey demişti ki: “Bize madde değil, dâvâ adamı lâzım!” Ve o zamandan beri Cenâb-ı Hak, bizi hizmetlerde istihdam etti elhamdülillah. *Yıllarca dershanelerde kalmış bir ağabeyimiz olarak, şu an dershane kalan kardeşlere ne gibi tavsiyeleriniz var?
 
Benim dershanelerde kalan kardeşlere tavsiyem; bol bol Risâle-i Nur’u okumak! Beş dakika fırsat olsa, yine Nurları okumak! Bu lezzeti alan zaten duramaz, hizmet eder. *Hizmet Rehberi’ni Zübeyir Ağabey mi hazırlamıştı?

Evet, Hizmet Rehberini Zübeyir Ağabey İstanbul’da hazırlayıp, Bayram Ağabeye gönderdi. Kendisi ile meşveret etmek ve onun da onayını almak için göndermişti. Hizmet Rehberi için Zübeyir Ağabey “Kardeşim, bu benim virdimdir” diyordu.

2 Nisan 1971 yılı Cuma günü vefat eden bu büyük dâvâ adamı, şu hadis-i şerife de mazhar olmuştur: “Cuma günü veya gecesi ölen kimse kabir azabından korunur.”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*