Peygamberimiz tarih boyunca birleştirmiştir

Image

İSTANBUL-FATİH MÜFTÜSÜ İSMAİL İPEK’LE KUTLU DOĞUM’U KONUŞTUK

Kutlu Doğum Haftası fikri nasıl doğdu?

Bu hafta 21 yıldır kutlanıyor. Diyanet işleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı’nın o günkü yöneticileri böyle bir faaliyeti başlatmayı arzu etmişler. Bunu müftülüklere tamim ettiler.

 Ben o zaman da müftüydüm. “Gül Günü” diye bir gün düşünerek bir hafta boyunca bu kutlamaları yapmak sûretiyle Kutlu Doğum Haftasını belirlemişler. Programlarda gül dağıtılmasını önemsediklerini söylemişlerdi. Hâlâ da aynı şekilde Diyanet İşleri Başkanlığımız rehberlik yapmakta, Türkiye Diyanet Vakfı da desteklemektedir.

Artık kutlamalar, bir hafta olmaktan çıktı, bir ay sürmeye başladı. Sadece Diyanet değil, sivil toplum örgütleri, çeşitli dernekler, eğitim kurumları kutladı. Yurtdışında da din kardeşlerimizin, vatandaşlarımızın olduğu her yerde kutlanır oldu. Böyle büyük coşkunlukla kutlamalar devam etmekte.

Bu haftanın gayesi neydi? Bize neyi ifade etmektedir?

Biliyorsunuz, Peygamberimiz (asm) 571’de Rebiülevvel ayının 12. sabahı, aynı zamanda Milâdî takvimle 20 Nisan’da dünyayı şereflendirdiler. Bir ara Kutlu Doğum Haftası Arabî takvime göre yapılıyordu. Senenin her mevsimine denk gelecek bir durumdu bu. “Kutlu Doğum Haftası” fikri ortaya çıktığı zaman kutlamalar 20 Nisan baz alınarak yapıldı. Daha sonra 23 Nisan Bayramı dâhil olunca sakıncalı durumlar ortaya çıktı. Bazı yazarlar, 23 Nisan’a alternatif olduğunu düşündüler. Hâlbuki böyle bir şey yok. 20 Nisan’da başlayıp sonraki günlerde devam eden haftada kutlanıyordu. Sonra bu mülâhaza değişti, Rebiülevvel’e dönüldü. Her yıl 11 gün öncesine geldiği için bunun da uygun olmadığı düşünüldü. Bu sefer 20 Nisan’da bitecek şekilde programlar yapılmaya başlandı. 14–20 Nisan arası kutlanmaya başlandı.

Gaye, Resûlullah’ın (as) dünyayı şereflendirmesinin sene-i devriyesinde halkımıza Peygamber Efendimizi (asm) ve onun bize getirdiği Kur’ânı, yaşadığı sünneti anlamaya ve anlatmaya çalışmaktır.

Peygamberlere iman, iman esaslarındandır. Biz bütün Peygamberlere iman etmeliyiz. Resûlullah Efendimizi tanımak için böyle yoğun faaliyetler de gereklidir. Özellikle bizim için çok önemlidir, çünkü onun hayatı Kur’ân’dı Hz. Âişe Validemizin ifade ettiği şekliyle. Biz onunla birlikte Kur’ân-ı Kerim’i tanımaya, hayatını ve sünnetini öğrenmeye teşvik ediyoruz. Efendimizin (asm) doğumu vesilesiyle hediyeler takdim ediliyor, güzel programlar yapılıyor. Bu sene de İstanbul’da 800 kadar program uygulanıyor.

Diyanet İşleri Başkanlığımız bu seneki Kutlu Doğumun ilk gününü Haliç’teki Kongre Merkezi’nde gerçekleştirdi. Oraya 3000’i aşkın insan geldi. O programda güzel konuşmalar yapıldı. Özellikle CHP Genel Başkanının programa katılıp konuşmuş olması, halkımızın ayrı bir takdirini kazandırdı. Biz bu programlara herkesin iştirak etmesinden mutluluk duyuyoruz. Zaten Kur’ân-ı Kerim ve Peygamberimiz (asm) tarih boyunca birleştirici rol oynamıştır.

Farklı siyasî partilerden insanların orada tek bir mesaj altında birleşmeleri gayet manidardı. Toplumun farklı kesimlerinin Kur’ân ve Sünnet ışığında birleşmesini sadece o haftaya değil bütün zamanlara taşımak lâzım değil mi?

Gayet tabiî. Orada TBMM Başkanımız da çok güzel bir konuşma yaptı. Cumhurbaşkanı ve Başbakanımızın da mesajları okundu. Yapılan konuşmalarda birlik ve beraberlik mesajları vardı. Her bakımdan hoş bir birlik havası vardı.

Özellikle Baykal’ın konuşması basında çok ilgi uyandırdı. Siz o konuşmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben çok beğendim. İnsanların duymak istediği güzel şeyler söyledi. Orada da farklı konuşmak uygun olmazdı zaten.

Bizim Fatih Müftülüğü olarak yaptığımız programlara da çeşitli siyasî partilerin ilçe başkanları ve temsilcileri katılırlar. Devlet erkânı katılır. Çok şükür artık devlet erkânımız da Kutlu Doğum programlarına rağbet ediyor. Onların katılması halkı memnun ediyor. Devlet millet kaynaşması yaşanıyor.

Bu seneki Kutlu Doğum Haftası “Kur’ân Yılı” ile de birleşmiş oldu. Bu açıdan Kur’ân’ın çağımıza en önemli mesajı nedir sizce?

Kur’ân, Allah kelâmıdır. Yaratıcımızın bizden istediklerini bulabildiğimiz yegâne bilgi kaynağımızdır. Sadece Müslüman’a değil bütün insanlığa hitap ediyor. Bu bakımdan Kur’ân-ı Kerim’in tamamını okumak, anlamak, iyice kavramak ve yapılması gerekenleri yapıp, kaçınılması gerekenlerden kaçmak, çağımıza mesajı budur. Ben bir müftü olarak böyle anlıyorum. Kenarından köşesinden yararlanarak değil, tamamını göz önünde tutarak ve dikkatlice anlayıp amel etmek mesajıdır. Bu her devirde, herkesten istenendir. Bugün Müslümanlar okumak, ibadet etmek suretiyle Kur’ân’dan yararlanıyorlar. Gayr-i Müslimlerin de yararlandığını biliyoruz. Yapılan icatların ve keşiflerin Kur’ân-ı Kerim’e dayandırılarak yapıldığını ve sonuç alınacağına güvenerek bu çalışmaları devam ettirildiğini biliyoruz. Kim Kur’ân’dan istifade etmek istiyorsa, Kur’ân ona fayda sağlar. Ondan uzaklaştıkça mutluluğu göremeyiz. Geçmişte de Kur’ân’dan uzaklaşıldığı dönemler çok sıkıntı çekmişiz. Bugün insanlarımız Kur’ân’a rağbet ediyor, Kur’ân çok dinleniyor. Pek çok insanımız mânâsını bilmedikleri halde Kur’ân’ı dinlemekten, okumaktan zevk alıyor. Bunu iyi düşünmek lâzım. Bir de mânâsını bilerek okuyup dinlediğimizi düşünelim. Hele ki buyruklarına Sahabe-i Kiram efendilerimizin uyduğu gibi uyarak, Kur’ân’a ilgi olsa, çok daha farklı bir boyut kazanacaktır. Temennimiz Sahabe-i Kiram efendimizin anladığı gibi anlamak, yaşadığı gibi Kur’ân’a bağlı olmak ve Peygamber Efendimizin sünnetiyle birlikte Allah’ın emirlerine uygun bir hayat yaşamaktır.

Topluma baktığımız zaman çoğunluk Kur’ân’ı aslından anlayacak düzeyde değil. Meâlini okumak da Kur’ân’ın mesajını anlamak için ne kadar yeterli olur? Kur’ân’ı nasıl hayata nasıl geçirebiliriz?

Bu büyük bir emek anlamına geliyor. Kur’ân’ın kelime kelime karşılığını bilerek Kur’ân’ı anladık diye yetinmek mümkün değil. Kur’ân’ın gerçekten anlamına bakmak gerek. Örneğin Fatih Camiinde Cumartesi günleri öğleden önce benim âcizane tefsir derslerim oluyor. Bazen oluyor, bir âyetle dersimiz bitiyor, bazen birkaç âyet üzerinde durma imkânı bulabiliyoruz. Bazen de âyeti okuyoruz, ama âyetlere girmeden sûre hakkında Kur’ân-ı Kerim’in verdiği mesajı anlatmakla zaman bitiyor. Yani çok derinlemesine çalışma yapmak gerekiyor. Sadece anlamak da yetmez Peygamberimiz (asm) şöyle buyurur: “İhlâsla amel edinceye kadar” devam eder. Cahil olmak çok kötü, bilmek lâzım. Bilmek yetmez, bildiğini uygulamak gerekir. En son istenen, bu işi ihlâsla gerçekleştirmektir. Peygamberimizin (asm) ve sahabesinin bu şekilde Kur’ân’a yaklaşımları netice vermiş, onların hayatlarını düzene koymuştur. Asr-ı Saadet denilen kutlu asrı onlara yaşatmıştır.

Halkımız Kur’ân’ın anlamını öğrenmek için tefsir mi okumalı? Bu konudaki tavsiyeleriniz nelerdir?

Gayet tabiî. Kur’ân-ı Kerim’i en geniş anlatan, tefsirlerdir. Ama insanların bir kitabı alarak okuması kolay değil. Belli yerlerde okuma saatleri yapılmalı. Meselâ biz Fatih Müftülüğü olarak camilerde okuma saatleri yapıyoruz. Hadisleri anlamaya yönelik, akaid, ilmihal konularını anlamaya yönelik açıklamalar yapıyorlar ve kitap okuyarak halkımızı aydınlatmaya çalışıyorlar. Uygun zamanlarda böyle Kur’ân-ı Kerim’i anlamaya yönelik faaliyetler yapılmalı. Ben sadece meal okumanın kesinlikle yeterli olmayacağını vurgulamak istiyorum. İzahı gereken yerlerin açıklanmasını meal yeteri kadar açıklamaz. Onun için insanların tefsir okuması gereklidir. Gayet güzel eserlerimiz var, onlardan yararlanabiliriz.

Risâle-i Nur Külliyatının, Kur’ân’ı anlama noktasındaki yerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Risâle-i Nur Külliyatının tamamı değil, ama bazıları bende mevcut. Okuduğum ve pek çok yerinden istifade ettiğim kitaplardır. Daha çok imana dair âyetleri tefsir etmiştir. İmanı kurtarmak, güçlendirmek için Said Nursî Hazretleri çok güzel ifadeler kullanmıştır.

Son olarak vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Biz Allah’ın kullarıyız. Onun mülkünde yaşıyoruz, O’nun nimetleriyle hayatımızı sürdüyoruz. O’na iman etmek, buyruklarına uyup ibadet etmek, kulluk vazifelerimizi yerine getirmek bizim için çok önemli. Her şey dünya hayatı değil. Ebedî bir hayat var. Orada da biz Allah’ın nimetlerine, lütfuna muhtacız. Bizim gidecek başka yerimiz olmadığına göre O’na karşı vazifelerimizi yerine getirmek zorundayız. Bu noktada bütün bilim adamlarının Allah’ın kelâmı Kur’ân-ı Kerim’i anlamalarını, anlatmalarını, buna kafa yormalarını arzu ediyorum. Yeni nesillerimizi Allah’ın emirleri doğrultusunda yetiştirmek mecburiyetindeyiz. Eğer buna uymazsak dünyada anarşi, kavga, yoksulluk oluyor. Sıkıntısını bizimle birlikte diğer canlılar da çekiyor. Biz insanlar olarak çevremize karşı sorumlu olduğumuzu unutmamalıyız.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*