Risale-i Nur’ları yazarak çalışmak

Risale-i Nurlar’ı ihlâsla kendine okuyan bir şahıs farz edelim. Bu şahıs, yarım saatte 10 sayfa okursa mı, 5 sayfa okursa mı yoksa bir sayfa okursa mı daha çok istifade eder?

İlk bakışta “10 sayfa okursa daha çok istifade eder” denilebilir.

Gerçi bunu tesbit etmek ve herkes için genel geçer bir formüle bağlamak yanıltıcı olur. Fakat “Ne kadar çok sayfa okursa o oranda istifade edeceğini” zannetmek de aynı şekilde yanıltıcıdır.

Zira istifadeyi etkileyen asıl faktör “okunan sayfanın miktarı” değil “ayrılan zamanın miktarıdır!” İstifade derecesi, ayırdığı vakit nispetindedir. Kemiyetin değil, keyfiyetin önemli olduğu kaidesi burada da geçerlidir. Okuma hızı ile derinliğine kavrama birbirinin aleyhinedir. Hız yükseldikçe kavrama sathîlleşir.

Risale-i Nur gibi çok geniş ve derin manaları barındıran bir eseri, güya “çok okumuş” olabilmek veya “kitap bitirebilmek” için hızlı okumaya kalkmak, ülfet ettiği ve öğrendiği zahirî manalarla yetinmek ve sathî kalmaktır.

(TAVZİH: Bu yazıda “istifadeyi etkileyen asıl faktör” derken konuyu sadece nesnel açıdan ele alıyoruz. Yoksa istifadenin asıl faktörleri çok daha başkadır. Meselâ ihlâs, takva (günahlardan sakınmak), sadâkat (güvenerek bağlanmak), tesbîhata devam, ihtiyacını hissederek kendi yaralarına şifa niyetiyle okumak, uhuvvet ve tesanüd sayesinde veliyy-i kâmil hükmündeki şahs-ı mânevîye entegre olmak vb. gibi daha pek çok esbaba riayet, feyiz alabilmenin ve istifade edebilmenin asıl manevî sebepleridir. Ancak bunlar, bu yazının konusu değildir.)

Her birkaç kelimede bir durup düşünmeden, konulan kayıtları fark etmeden, lügatlere bakmadan, bazı cümlelerin altını – üstünü çizmeden yahut notlar almadan yapılan düz bir okuyuş zayıf olmakla birlikte yine de faydadan hâlî değildir. Hatta ilk okumalarda bu yolun tercih edilmesi isabetli olabilir.

Ancak burada maksadımız “Risale-i Nurlar’ın gazete gibi okunmasının” yanlışlığına dikkati çekmektir. Evet, Nurlar “zikir çeker gibi veya evrad okur gibi” okunmaz! O mahza ilim içinde imandır ve marifettir. Merhum Zübeyir Gündüzalp’ın (rh) dediği gibi: “Kelimeleri (tek tek) görmeye başlamışsak okumaya başlamışız demektir.”

İşte bu açıdan, notlar alarak ve bazı kısımları yazarak çalışmak ehemmiyetlidir.

Kaderin, başlangıçta bu eserleri okumak isteyenleri, bizzat kendi elleriyle istinsah etmeye niçin mecbur ettiği üzerinde durup düşünmek gerekir.

“Risale-i Nur’u yazmanın” beş uhrevî faydasından dördüncüsü olan “kalemle ilmi tahsil etmek” maddesi 1 halen de yürürlüktedir.

Malûmdur ki, Rabbimizin birinci emri “Oku!” olmuştur. Devamında aynı emri tekrar etmiş, ama “Alleme bi’l-kalem” kaydını koyarak2 okumakla yetinilmemesi gerektiğine “ilmin kalemle tahsil edilebileceğine” dikkati çekmiştir.

Hakkı Efendi (rh) hakkında: “Vazifedarane kalemi her gün istimal etmeyenler… hususî isimleriyle has şakirtler dairesi(nden) isimleri muvakkaten tayyedildi” 3 denilerek, yazarak çalışmanın “has talebe” statüsüne yükselten ve bizzat ismiyle duâya mazhar eden bir fazilet olduğu hissettirilmiştir.

Saatçi Lütfi Efendi (rh) için de: “Maksadım o Risaleyi ona yazdırmak, onu has talebeler dairesine idhal etmekti. Yoksa ona o zahmeti vermezdim” 4 diyen Üstad Bediüzzaman (ra) bu yazma zahmetini ondan neşir için değil “has talebe” olabilmesi için istemiştir.

1956’dan itibaren Nurlar matbaalarda basılmaya başlanınca el yazısıyla çoğaltılmasına artık ihtiyaç kalmamasına rağmen Üstad’ın (ra), Birinci Emirdağ Lâhikası’nda geçen: “Risale-i Nur’u yazmanın” sonrasında da “Kalemle Nurlar’a Hizmetin” şeklindeki başlıklarda “yazma” ve “kalem” kayıtlarını kaldırmaması gözden kaçmamalıdır. De- mek o, yalnız okuyarak değil, mümkün mertebe yazarak da çalışılmasını ve kalemin kullanılmasını istemektedir.

Nitekim daha evvel teksir makinesi çıktığında (1946’larda) çoğaltma işi kolaylaştı diye bir taraftan fevkalâde sevinen Bediüzzaman Hazretleri, diğer taraftan makinenin getirdiği kolaycılık karşısında “Atıf Kardaşım! Kardeşler kalemi bıraktılar. Bence teksirin kıymeti yoktur. Kaleme sarılsınlar. Yazıyı bıraktıkları için canım çok sıkılıyor” demiş 5 tale- belerinin kalemsiz-deftersiz olmalarını, her idealist hoca gibi o da arzu etmemiştir.

Çünkü yazarak ve notlar alarak çalışmak, hiç şüphesiz daha etkili, daha kalıcı, daha iyi kavratıcıdır ve “talebelik ciddiyetine” daha çok yaraşır.

Hâsıl-ı kelâm, Külliyatı birkaç defa okuyanların, salgınla birlikte hayatın da yavaşladığı bu kış mevsiminde Risale-i Nur’a yeniden başlayıp, ama düz okumak yerine doğrudan kendi dert- lerine, yani zihnî ve hissî hastalıklarına deva olarak buldukları cümleleri yazmaları ve not almaları, bu şekilde kendilerine hususî hizipler (ajanda) yapmaları fevkalâde faydalıdır.

Bu tarz bir çalışmayı, tâ sahabeden beri Üstad Hazretleri de dâhil, birçok İslâm âlimi, hususî bir “Kur’ân Hizbi” şeklinde hep yapmıştır. Çünkü herkesin ihtiyacı, her meseleye aynı şiddette olmaz. Hem bir kez yazmak, üç defa okumaktan evlâdır. Dolayısıyla kalem “talebenin” altıncı parmağı olmalıdır.

Yazma işlemini talebeliğin birinci şartı gibi görenlerin ifratına mukabil, onlara benzeriz korkusuyla kalemi büsbütün bırakmak da tefrit olsa gerektir. “Okuyucu” veya “Yazıcı” gibi isimlendirmelerin lâfzî tanımına takılıp kalmamak gerekir. Belki hem okur, hem de yazar olmak daha iyidir. Göz gibi eli de sevaba sokmak günah değildir!

Çok okumaktan artık ezberleyenlerin yazmaya ihtiyacı kalmadığı gibi, ümmî olan, fakat allâmelerin işini görenler de bundan müstesnadır. Keza, müsait veya müstaid olmayanlar için değil okumak, işleri olmadığı vakitlerde beş on dakika dinlemenin bile “talebe-i ulûm şerefine” ve “beş nevi ibadet sevabına” inşallah mazhar edeceğinde şüphe yoktur. 6

Zaten asıl talebelik ve yazmak “hayatımız bir kalem, onunla sahife-i a’mâlimize geçecek” şekilde o hakikatleri yaşamaktır. Yazmak da artık neşir için değil, iyice kavramak, hatırda tutmak ve yaşamak içindir.

Dipnotlar:

1) Emirdağ Lâhikası 1, 190.
2) Alak 96/1-5.
3) Barla Lâhikası 372; Kastamonu Lâhikası 57.
4) Barla Lâhikası 282.
5) N. Şahiner, Son Şahitler, II/230.
6) bk. Emirdağ Lâhikası 2, 104.

Abdurrahman AYDIN

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*