Diyanet Radyo

Türkiye’de ilk radyo neşriyatı, 1927 Mayıs ayında İstanbul’da başlamıştı. İlk ses, ilk anons da, şöyleydi: “Alo alo… muhterem samiin, (dinleyiciler) burası, İstanbul telsiz telefonu. Şimdi, akşam neşriyatına başlıyoruz.” Gördünüz mü kelimeleri? Bir asır olmadan, milletin lisânını ne hâle getirmişler. Ondan altı ay sonra Ankara radyosu… derken devam edip gelmiş. Yalnız, bizdeki bu radyo yayınları, dünyadan öyle çok geç değil, birkaç sene sonra başlamış.

60 İhtilâli sonrasında TRT olarak, devlet tekelinde (gerçi, polis ve meteorolojinin sesi radyoları da vardı, ama onlar da neticede devlet teşkilâtı idi) neşriyata devam edildikten sonra, nihayet 1991-92 senelerinde özel radyo neşriyatlarına müsaade edildi. Hemen, hemen neredeyse bütün grupların, cemaatlerin, tarikatların birer radyosu olmuştu. Hatta o zaman bizler sevinmiştik, “ecdad yadigârı mehter marşları, günde hiç olmazsa, 15 dakikada olsa çalınır” diye. Ama hevesimiz kursağımızda kaldı. Bildiğim kadarıyla, doğru-dürüst çalan yok.

9 Temmuz 2013 senesinde de, TRT alt yapısını kullanarak, TRT Diyanet Radyo, neşriyat hayatına başlıyor. Ve “Diyanet Radyo” olarak, bugün de faaliyetini yürütüyor. Tabiî, Diyanet olunca, insanların daha bir itimadına mazhar oluyor. Neredeyse bütün cemaat ve tarikatların dinleyicileri tarafından da dinleniliyor. Beğenilen tarafları olduğu gibi, tenkid edilen tarafları da oluyor.

Diyanet Radyo olunca ne olacak? Millete, en güzel programları takdim edecek. Dinî malûmatlar başta olmak üzere, insanımıza çeşitli güzel ilimlerin öğretilip anlatılması lâzım. Bir defa, siyasetin hiç girmemesi îcab eder. Hafta içi, sabah ve akşam saatlerinde birer saatlik yapılan programda, gazetelerden okumalar yapılıyor, haber kritikleri yapılıyor ki, yanlış. Siz Diyanetsiniz kardeşim, siyasete girmek sizin neyinize? Meselâ, güzel ilâhiler çalınıyor. İnsanlar, seyahat esnasında veya istirahat ettiği zaman dinliyor. Ama bunun yanında, ilâhi formatında olmayan müzik parçaları da çalınıyor. Bir defa, sazlar, ilâhî musıkîye münasib olmayan çalgı aletleri ile çalındığı gibi, “ezgi” dedikleri bir garabet şey var ki, evlere şenlik. Bir musıkî parçasında bile; “ses, saz ve söz” mühimken, bunlara dikkat edilmiyor. Bir tek sözleri fena değil. Gerisi çok hoş değil. Hele de radyonun elemanlarından biri galiba, onun zaten itici sesini duyunca radyoyu değiştiriyorum. Orada bari torpil yapıp, ahbab-çavuş münasebetini gütmeyin. İsim vermiyorum, ama bilinen biri.

Bir zaman, Bursa İlâhiyat Fakültesi mezuniyet programına dâvet edilmiştim. Protokolde oturuyoruz. Yanımda da okulun dekanından hocalarına kadar, bir kısmı da tanıdığım zevat. Yanımdaki de, eski bir Prof. Hoca. Program esnasında, “yeşil pop” diye bir şey çıkardılar. İşte bu “ezgi” dedikleri şey, ruhsuz bir şey. Hoca bana doğru eğildi, “Osman Bey, nedir bu yahu? Yeşil popmuş. Popun yeşili, kızılı mı olur, pop poptur. Niye bizim ilâhilerimiz varken buna tevessül edilir?” dedi. İşte, seneler evvel, bu hocanın söylediği hep kulaklarımdadır. Bunlara lüzum yok. Haaa… illâki dinlemek isteyen olursa, onun için bir vakit tesbit edilerek yapılabilinir.

Yine radyoda dinlediğim bazı şeylere de temas edeyim. Ezan vakitlerinde, Ankara esas alınıyor, ama ezan okunmuyor, niye? Okunsa ne olur? Ezan duâsını yaparken, Peygamberimize “aleyhisselâm” diyor. Her ne kadar denilse de, esas olanı “aleyhissalâtu vesselâm” demektir. Ahzab Sûresi, 56. âyette, Allah ve Melekleri, Peygamberimize (asm) salât ederken–ki, bu sadece bizim Peygamberimize (asm) verilmiştir-niye siz etmezsiniz ki?

Dinî sualler soruluyor. Misvakın hükmünü soruyor vatandaş. Evvelâ anlatıyor, sonra da diyor ki, “diş fırçası da kullanılsa olur” ne alâka?

O başka, bu başka, burada çok teferruata girmek yazıyı uzatır diye girmiyoruz. Şap ile şekeri karıştırmayın.

Bir de bir hadis diye söyledikleri bir şey dinledim. Peygamberimizin (asm) akşam namazının farzında en uzun sûreleri okuduğunu söylüyorlar. Bizim şimdiye kadar okuduklarımızda böyle bir şeye rastlamadık. Belki olabilir. Ama bilinen şey, kıyametin de akşam namazı vaktinde kopacağı rivayet edildiğinden, farz sünnetten önce kılınır ve kısa sûreler okunur.

Hülâsa, milletin din hizmetlerini yapacak olan Diyanet, radyoda da buna dikkat etmeli. Yanlış yapmamalı, yanlış fetvalar vermemeli, siyasetle alâkadar olmamalı. Yoksa “Diyanet” yerine, halkın bir kısmının lisanındaki gibi, “dinayet” olmayın.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*