Risale-i Nur’un fütuhatını görüyoruz

Image

Abdullah Yeğin Risale-i Nur’un müsbet hareket düsturuyla daima tamiri tavsiye ettiğini, birlik ve beraberliği, insanlar arasında uhuvveti, muhabbeti, kardeşliği öğretiğini belirterek, “Elhamdülillah, nereye gitsek, Risale-i Nur’un fütuhatına şahit oluyoruz” dedi.

BEDİÜZZAMAN’IN TALEBESİ ABDULLAH YEĞİN:

Risâle-i Nur’un fütuhatını görüyoruz

Üstadın vefatından sonra 50 yıl geçti. Risâle-i Nur hizmetlerinin geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ne kadar şükretsek azdır diyorum, dünyanın her tarafında dersane-i nuriyeler var. Allah nasip etti, Avustralya’ya gittim, Filipinler’e gittim. Afrika’ya gittik. Fas’a, Mısır’a, Pakistan’a nereye gittiysek hep oralarda dershaneler var. Ve oranın ahalisinin, bilhassa aklı başında ulemanın, hep Üstadımıza hürmeti var, Üstadımızı müceddid olarak biliyorlar. Gittikçe de bu daire genişliyor. Üstadımız 1943 senesi Denizli’ye gitmeden birkaç ay evvel bir sohbette demişti ki: “Bir zaman gelecek, dünyanın her tarafında Risâle-i Nur Talebeleri olacak.”

Şimdi onu hatırlıyorum. Hakikaten öyle oldu. Üstadımız neyi haber vermişse aynen oluyor, elhamdülillah. Cenâb-ı Hak Üstadımızı ihlâsından dolayı muvaffak ediyor; Risâle-i Nur’un kerâmetidir bunlar. Üstad diyordu ki: “Bana bağlanmayın, Risâle-i Nur’a bağlanın.” Sonra “Birbirinizden ayrılmayın” diyordu. Sonra bir konuşmasında şöyle demişti: “Nasıl İstanbul senelerce İslâm âlemini idare etmiş, İslâm âleminin merkezi olmuş; bir zaman gelecek Ankara aynı vazifeyi yapacak.” Şimdiki hadiseler ona doğru gidiyor. Bir kardeş Almanya’dan telefon etti geçenlerde. Avusturya’da bir kilisede toplantı olmuş. Papazlar Risâle-i Nur’u seviyorlar ve çoklarının gizli Müslüman olduğunu kardeşler anlıyorlar. Fransa’da da iyi elhamdülillah. Her yerde, nereye gittiysek Risâle-i Nur’un fütuhatını gözümüzle görüyoruz.

Üstadın “Bir zaman gelecek, dünyanın her tarafında Risâle-i Nur Talebeleri olacak” sözünü ilk duyduğunuzda siz ne düşünmüştünüz? “Ben bunları görürüm” diye tahmin ediyor muydunuz?

Acaba diyorduk, şüpheyle bakıyorduk. “Acaba Risâle-i Nur serbest olur mu?” diye düşünüyorduk. Ama şimdi serbest olmak değil, her memlekette elhamdülillah dershaneler açılmaya başladı. Rusya’da da çok fütuhat varmış. İşittiğimize göre askeriyede Risâle-i Nur okumaya başlamışlar. Risâle-i Nur’a herkes ihtiyaç duyuyor. İslâmiyetin yerine geçecek, insanları tatmin edecek başka bir din de yok. İslâmın hakikatlerini Risâle-i Nur gibi anlatan kitaplar da yok. Risâle-i Nur insanları iknâ ettiği için, imana dair kuvvetli bir cereyan olduğundan, her tarafta benimseniyor, hürmet ediliyor. Ben Almanya’da kaç defa papazlarla buluştum, görüşmeler yaptım. Biz namaz kılarken, onlar arkamızda elleri önde ayakta bekliyorlar, Müslümanların namazına hürmet ediyorlar. Ne Hıristiyanlık, ne Yahudilik, hiçbirisi Müslümanlar kadar manen kuvvetli değil. Bizim elhamdülillah müceddid diye tanınan Üstadımız gelmiş, bütün dünya dinsizliğine meydan okuyacak şekilde İslâmiyetin bütün hakikatlarını aklî, mantıkî, ilmî delillerle ispat etmiş ve bunu okuyan şüphesiz İslâmiyetin hakkaniyetine inanmaya başlamış. Bu daha da kuvvetlenecek inşâallah. Elhamdülillah şimdi Risâle-i Nurları okuyanlar aydınlanıyor, İslâmiyet gittikçe kuvvetleniyor. Bu konuda bizim itimadımız tamdır.

Üstad bu sözü söylediğinde siz neredeydiniz? O zamanın şartları nasıldı?

Kastamonu Lisesi’nde lise ikinci sınıftaydım. Mektep tatil olmuştu, biz Üstad’a “Allahaısmarladık” demeye gitmiştik. Birkaç kişi de yanında vardı, anlatıyordu: “Bir zaman gelir, inşâallah her tarafta Risâle-i Nur’un talebeleri olacak” diyordu. “Ben buradan gitsem de, ölsem de siz Risâle-i Nur’dan ve birbirinizden ayrılmayın” diye nasihat etmişti. Şimdi bu müjdenin ne kadar doğru olduğunu gördük. Sadece şimdi görmüyoruz. Her taraftan Risâle-i Nur’un fütuhatına dair haberler alıyoruz. Bu Risâle-i Nur’un kuvvetini, İslâmiyetin hakkaniyetini gösteriyor.

Bazı talebeleri Risâle-i Nur’u yazarken Üstad’a hitaben; “Üstadım, sen söylüyoon, biz yazıyoh… Bunları kim okuyacak?” demişler. Bu hatırayı hatırlıyor musunuz?

Evet, Üstad’ın talebelerinden Şamlı Hafız Tevfik Efendi, içinden böyle söylemiş. Üstad, “Yaz, yaz” demiş. O da “Hep biz yazıyoruz, biz okuyoruz” demiş. Üstad hemen farkına varmış, “Hafız sen yazmaya devam et, ben onu dünyaya okutturacağım inşâallah” demiş. Şimdi görüyoruz bu müjdelerin neticelerini. Risâle-i Nur, 60’tan fazla dile çevrilmiş. Afrika’nın ortasında da okunuyor.

Afrika’ya gittik geçen sene, orada bir sempozyum vardı. Amerika’dan birkaç profesör gelmişti, Türkiye’den gidenler de vardı. Hep Risâle-i Nur’dan bahsettiler. Oranın vali muavini vs. geldiler, bizlere “Hoş geldin” dediler. Büyük bir salonda çok iyi karşıladılar, sevindiler. Elhamdülillah, nereye gitsek, Risâle-i Nur’un fütuhatına şahit oluyoruz. Üstadımızın verdiği haberler çıkıyor. Bu intâk-ı bilhak. Allah konuşturmuş; Üstadımızın ihlâsından, fedakârlığından, herşeyinden belli… Eski eserlerinde bile “İstikbal inkılâbatı içinde en yüksek gür sada İslâmın sadası olacaktır” diye kaç yerde söylemiş.

Son gittiğiniz yurt dışı seyahatinden bahseder misiniz?

Umreye gittik. Suudi İçişleri Bakanlığı dâvet etmişti bizleri. Sonra, Medine’ye geldiğimizde ben hasta oldum. Hasta olarak geldim Türkiye’ye. Orada her tarafta Nur Talebeleri beraberdiler. Okudular, duâ ettiler, Risâle-i Nur’dan bahsettiler. Nereye gidersek hep kardeşlere rastlıyoruz. Yani her yerde fütuhat var.

Pakistan’a gitmiştik geçen sene meselâ. Orada da Enerji Bakanı’yla görüştük, “Biz,” diyor “Türkiye’yi ağabey biliyoruz, Türkiye ne derse biz Türkiye ile beraberiz.” Elhamdülillah İslâm âlemi de yavaş yavaş Türkiye’yi tanımaya başladı. Türkiye’yi bütün Müslümanlara sevdirdi.

Mısır’da meselâ bir köyde Cuma namazı kıldık. Bizim Türkiye’den geldiğimizi öğrendiler, bizi bırakmak istemediler, yani çok hoşlarına gidiyor…

Arap âleminde alimler Risâle-i Nur’a sahip çıkmış görünüyor. Türkiye’deki ilahiyatçılar Risâle-i Nur’a ne zaman sarılacaklar? Acaba Risâle-i Nur’a sahip çıkmak için neyi bekliyorlar?

Onlar da iyiler. Alâkadar olmaya başladılar elhamdülillah. Biz dindarlarla münakaşa etmiyoruz. Çünkü dindarlar nasıl olsa ehl-i imandır, kardeşimizdir. Biz ancak Risâle-i Nur’la meşgulüz. Biz o sahada çalışıyoruz ve bütün ehl-i imanı kardeş biliyoruz. İslâmiyete ve Kur’ân’a taraftar olanları seviyoruz ve onları kardeşimiz biliyoruz. Rus ileri gelenlerinden birisi üç dört sene evvel bir beyânât vermişti. “Dünyada şöyle bir din var. Bütün dünyada insanları kardeşliğe çağırıyor. Buna dikkat etmemiz lâzım” demişti. Yani İslâmiyetten bahsediyor. Şimdi Rusya İslâm Birliği’ne girmek istiyor. Biz ne duruyoruz? Daha iyi çalışmamız lâzım. Ben çok hocalar tanıyorum, Risâle-i Nur’a çok hürmetkârlar.

Üstad, Risâlelerin Diyanet eliyle neşrini istemiş. Ama bakıyorsunuz ki, İlahiyat camiası hâlâ Risâle-i Nur’a tam anlamıyla sahip çıkmış değil. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

İsteriz, hakikaten Diyanet de Uhuvvet Risâlesini, İhlas Risâlesi’ni bassa ve dağıtsa kime zararı var? Hayırdan başka bir şeyi yok. İnşaallah olur. Zamanını bekliyorlar demek ki. Biz duâ edelim. Biz onları seviyoruz. Yani onların hepsi bizim hocalarımız, kardaşlarımız. Risâle-i Nur müsbet hareketiyle daima tamiri tavsiye ediyor, daima birlik beraberliği, insanlar arasında uhuvveti, muhabbeti, kardeşliği öğretiyor. İnşaallah buna alışırlar, Risâle-i Nur’un düsturlarını öğrendikten sonra ona muhalif kimse kalmaz.

Her halde devlet nezdinde Üstad’a ve Risâle-i Nur’a bakışın olumlu yönde değişebilmesi Türkiye’nin daha da demokratikleşmesiyle mümkün olacak?

Maalesef Risâle-i Nur’u okumayanlar, bilhassa dinden imandan haberi olmayanlar hep böyle menfaat ve siyaset damarıyla bakıyorlar ve dindarları zararlı zannediyorlar. Müslümanları zarar verecek zannediyorlar. Maalesef bu cehaletten gelen büyük bir boşluk, büyük bir noksanlık. İnşaallah onlar cehaleti bırakırlar, Risâle-i Nurları okumaya başlarlar… İnşaallah, siyasî olsun, hoca olsun, kim olursa olsun Risâle-i Nur’u sevecek, anlayacak, bütün dünyada bak… Amerika reis-i cumhuru geldi. Mecliste “Bundan sonra İslâm dünyası düşmanımız değil” dedi. Üstadımız 70-80 evvel Avrupa’nın ve Amerika’nın ittihad-ı İslâma taraftar olacağından bahsetmiş. Bazı mektuplar da var. Amerika reis-i cumhuru bunu ispat etti. “Biz bundan sonra İslâm âlemiyle harp etmeyeceğiz” dedi. “Sulh-u umumî olacak” dedi ve Türkiye’yi işaret etti.

Almanya’da da Türkiye’yi çok istiyorlar ve seviyorlar. Almanya’da 3000’den fazla cami var. Hollanda’da Ahmet Akgündüz kardaşımız Rotterdam’da İslâm Üniversitesi’nin rektörlüğünü yapıyor. Hollanda hükümeti o üniversiteyi de kabul etti. Hollanda hükümetinin başbakanı demiş ki: “Bu üniversite Avrupa’da İslâmiyete bir köprü olacak.”

Biz, Müslümanların ayrılmalarına taraftar değiliz. Müslümanlar daima her yerde birlik ve beraberlik içerisinde olmalı, birbirini desteklemeli. İttihad etmemekten zarar geliyor. Dinimiz bir, kıblemiz bir, kitabımız bir, Allah’ımız bir, Peygamberimiz bir… Uhuvvet Risâlesi’ndeki düsturları anlasak, ne ırkçılık kalır, ne de başka bir cemiyetçilik, particilik kalır. Particiler birbirlerinin kusurlarını neşrediyorlar, insanları birbirlerine düşman yapmaya çalışıyorlar. Halbuki İslâmiyette bu yoktur. Müslüman Müslümanın kusuruyla uğraşmaz, daima müsbet taraflarını ele alır, daima müsbet hareket eder, insanları birbirlerine yaklaştırır, uhuvveti-muhabbeti esas gaye yapar.

Üstad “Menfaat üzerine dönen siyaset canavardır” diyor. Görüyoruz işte, birbirlerinin kuyularını kazmaya çalışıyorlar. Duâ edelim. Tabiî duânın çeşitleri var. Okumakla, Allah’a duâ etmekle, dershaneler açmakla, her tarafta Risâle-i Nur hakikatlerini yaymaya çalışmakla, bunlar duâ oluyor. İnşallah milletimiz cehaletten kurtulacak. Üstadımız “Bizim en büyük düşmanımız cehalet” diyor zaten. İşte bu cehaleti ortadan kaldırabilirsek el birliğiyle, uhuvvet-i İslâmiye inkişaf ederse, inşaallah kısa zamanda Türkiye’nin ve bütün İslâm âleminin şekli değişecek.

Üstad gençlere çok önem vermiş. Hatta onlar için ‘Gençlik Rehberi’ni yazmış. Üstadın gençlere gösterdiği bu alâkanın sebebi sizce nedendir?

İstikbalin nesli gençlerdir. Gençler bizim yerimize geçecek. Elbette ki gençlerin imanlı olması, anarşiye kapılmamaları, İslâmiyete hizmetkâr olmaları lâzım ki, dünyada sulh ve selâmet-i umumiyeyi temin etsinler. Madem, imanımız ne kadar mükemmel olursa, gençliğimiz de o kadar medeniyete, İslâmiyete, insanlığa hizmet edecektir. Esas mesele, insanlığın temeli imandır. İman olmazsa insan iki ayaklı hayvana döner, hayvandan daha aşağı düşer. Allah bizi imandan ayırmasın.

Ecdadımız asırlardan beri Kur’ân’ın bayraktarlığını yaptığı gibi inşaallah bir zaman gelecek İslâm gençleri bütün dünyaya hakaik-i İslâmiyeyi neşredecekler, yayacaklar.

Üstadımızın Eddai’de dediği gibi: “Yakînim var ki, istikbâl semâvâtı, zemin-i Asya / Bâhem olur teslim yed-i beyzâ-i İslâma.”

“Bütün gökler ve Asya’nın yeryüzü, İslâmın beyaz eline teslim olacak” diyor. Bu da hakikattir. Bu da çıkacak inşaallah… Kitaplarda hepsi yazıyor, benim söylememe lüzum yok. Okumalarını tavsiye ediyoruz.

Üstadın size liseli yıllarınızda ders verdiği Meyve Risalesi’nin Altıncı Mesele’si çok önemli değil mi? Bugün bilim de imana geliyor tâbiri caizse…

Allah diyeceğiz, başka çare yok. Bak şurada hülâsayı yazmış Üstad: “Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemâlâtını ef’âlimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri, elbette cemaatlerle İslâmiyete girecekler; belki küre-i arzın bazı kıt’aları ve devletleri de İslâmiyete dehâlet edecekler.” Bu hakikat. Bizim amelimize bakıyor. Biz hakikî Müslüman olursak Allah bize yardım eder. Ve bütün Avrupa İslâmiyeti sevmeye başladı elhamdülillah. Senelerce Almanlar bize yabancı gibi bakıyordu. Şimdi papazlar ezan okunmasını müdafaa etmişler. “Niye ezan okunmasın? Okunsun” demişler. Değişiyor, zaman değişiyor. Peygamberimiz’in (asm) verdiği haberler de çıkıyor. “Ahir zamanda Hıristiyan dindarları Kur’ân’a ittiba edecekler” Bunu Peygamberimiz (asm) haber vermiş. Biz bir profesörle tanışmıştık. Dortmund Üniversitesi’nin İlahiyat profesörü… O işte “hür Hıristiyanlık” diye bir cemaat meydana getirdi. Hep cemaati doktor, avukat, profesörlerden oluşuyordu. Bremen’de bir konferansına gittik. “İsa (as) da bir Müslümandı” diye konferans verdi. “Hz. Adem’den (as) Peygamberimize (asm) kadar bütün peygamberler hepsi Müslüman’dır. Din birdir. İki din olamaz” dedi. Kur’ân-ı Kerim okumalarını, değişmeyen tek kitabın Kur’ân olduğunu söyledi.Cenubi Amerika’da Brezilya’da İsrail isminde bir papaz İsmail ismini aldı. 22 senelik başpapaz Müslüman oldu, geldi Şam’da Arapça öğrendi. İnternet vasıtasıyla 140 kişinin Müslüman olmasına vesile oldu. Çok hareketli bir adam. “500 kadar tevhide aykırı fikirler var diğer dinlerde. Hepsi şirk içerisinde” diyor. “Tek din İslâmiyet. Bütün peygamberlerin dini İslâmiyettir” diyor. Kendisine “Sen şimdi aramızdan çıkarsan çok büyük zarar olur. Ne kadar para istiyorsan verelim. Bizden ayrılma” demişler. Elhamdülillah Cenâb-ı Hak yardım ediyor. Mukallibü’l-kulub Allah.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*