Risâleler, bütün akıllara hitap ediyor

Mısırlı Muhammed Samir:

Sizi tanıyabilir miyiz?

Ben Mısır’dan Muhammed Samir. Mısırlıyım. Kahire’de Ayn Şems Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü mezunuyum. 21 yaşındayım. Derslerinde üstün başarı gösteren 10 Türkoloji öğrencisi arasında olmam sebebiyle Eylül 2007 tarihinde Millî Eğitim Bakanlığı’nın dâveti ile Türkiye’de bulundum.

Risâle-i Nur’u ne zaman ve nasıl tanıdınız?

Her şey hocamız, Türk dostu Prof. Safsafi’nin yanına gittiğimde başladı. Orada birisi ile konuşuyordu Safsafi Hoca. Beni de tanıştırdı onunla. Sonra hocamızla birlikte bizim konuşma dersimize gelip, bizimle sohbet eden ve aynı zamanda gazetenizin yazarı da olan o kişi Osman Zengin Ağabeymiş. Kısa zamanda samimî olduk ve beraber birkaç defa sınıf arkadaşlarımızla onunla buluştuk. Bir gün bize dedi ki: “Sizi bir yere götüreceğim” ve sözleştik. Bizi Sözler Yayınevi’nin Kahire’deki yerine götürdü, onlarla tanıştırıp, oradan bize birer küçük kitap alarak hediye etti. Meğer onlar Risâle-i Nur eserleriymiş. İlk defa o zaman tanıdım.

Risâle-i Nur eserleriyle ilgili ilk intibalarınız nasıl?

Bu risâleler üzerinden İslâm’a hizmet için çalışan arkadaşları gördükten sonra, ben ve diğer Mısırlı arkadaşlarım da bu kitapları okumaya başladık. Önce çağdaş bir yazar tarafından yazıldığını zannettim. Çünkü mânâları basit bir tefsir gibiydi ve bütün akıllara hitap ediyordu. Ama yaklaşık 100 yıl önce yazılmış eserler olduğunu öğrendiğimde ona çok daha fazla önem verdim. Risâleler, gerçekten büyük bir bürhan ve Kur’ân-ı Kerim’in büyük bir tefsiridir. Gerçekten Risâle-i Nur’un özelliği, bütün akıllara hitap etmesi.

Daha önce eserleri duymayan arkadaşlarınıza okuduğunuzda onların görüşleri neler oluyor?

Onu hakikatle karşılaştırıyor ve gerçeği görüyorlar. Bediüzzaman’ın amacı, İslâm ve Müslümanlara hizmetten başka bir şey değil.

Risâle-i Nur’ların daha fazla tanıtımı için neler yapılabilir sizce?

İslâm dünyasına bu eserlerin iletilmesi için Risâle-i Nur’ların birçok dile çevrilmesi gerekir. Çünkü İslâm dünyası yalnız Türkçe veya Arapça konuşmuyor. Diğer diller de var. Bu yetmez; risâleleri anlatacak kimselerin de olması gerekir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*