Risaleme dokunma

Bu yazı, Risale-i Nurların basımı ile ilgili sıkıntılı meseleyi nasıl değerlendirmek gerekir sorusunun hukuki kısmıyla ilgili olmayıp doğduğu günden beri kırmızı kitaplarla hem-hâl olan, hayatının merkezine bu eserleri yerleştiren ve yol haritasını bu eserlere göre belirleyen, saadetini bu eserlere borçlu olan bir Risale-i Nur okuyucusunun kafasında oluşturduğu istifhamlardan ibarettir.

Hayatımın ve davamın bir parçası olan Risaleme neden dokunuyor, elli yılı aşkın bir sürede oluşmuş fiili bir duruma neden müdahale ediyor; benim, ailemin ve çocuklarımın Risale-i Nurlara istediğim şekilde ulaşma ve okuma hürriyetime neden engel oluyorsunuz?

Risale-i Nurları basan yayınevlerine hukuki mirasçıları olmaması nedeniyle bandrol verilmemesi gerekçenizi nasıl okumalıyız? Bu tehlikeli bir işgüzarlığın neticesi midir, yoksa seçim süreciyle başlayan cemaat iktidar kavgasının farklı alanlara kaydırılması anlamını mı taşımaktadır?

Risale-i Nurların basımıyla ilgili bu kısmi yasaklamanın doğuracağı dünyevi ve uhrevi veballeri Nurcu kimliğiyle bu işlere öncülük eden, belli yerleri kışkırtan, engellemenin bir tarafında yer alan kimseler yüklenmeye hazır mıdırlar? Bu zevat-ı muhteremin ihlas, sadakat ve tesanüd ilkeleri çerçevesinde gelişen iman hizmetinden anladıkları bu mudur? 

Risale-i Nurların basımını Bediüzzaman Said Nursî’nin belirlediği kriterler çerçevesinde değil de hükümetin belirlediği şartlara göre muhtemelen çoktan belirlenmiş bazı yayınevlerine vermenin perde arkasında neler yatmaktadır? Seçim sürecinde Cemaat’in gücüne karşı farklı cemaatleri yanında tutma, Cemaat’ten boşalan alanı farklı cemaatlerle doldurma girişiminin arkasında Risale-i Nurları basma pazarlığı mı vardır; yoksa bu, “ya benimsin ya toprağın” kabilinden hükümetin yanında yer almayan cemaatlerle, arkadan dolanarak hesaplaşma girişimi midir? Böyle ise, Nurcuları Nurcularla karşı karşıya getirecek, sonu mahkemede bitecek, hesabı ise mahkeme-i kübrada görülecek bu kavgalı davadan kimlerin ne kazancı olabilir? Bu ülke, bu vatan, bu millet bundan ne kazanır, ne kaybeder?

Çökmüş bir eğitim sistemi, geleceğimizi tehdit eden ahlâkî dejenerasyon, tarumar olmuş bir İslâm âlemi ve tehdit altında bir İslâm coğrafyası imdat feryatlarıyla arşı alayı titretirken, asrın bütün dertlerine ve sosyal yaralarına merhem olabilecek eserleri alabildiğince yaygınlaştırmak, her sahada bu eserlerden yararlanmak aklıselimin gereği iken böylesine kurtarıcı eserleri yasaklama girişimi nasıl bir aklın gereğidir, hangi projenin ürünüdür?

Son YGS sınavında yüzbinlerce öğrencisi sıfır çeken bir ülkeye okul kapatmakla eşdeğer kitap kapatmak ayıbı mı yakışır; yoksa yıkılmaya yüz tutmuş bir eğitim sistemine alternatif olabilecek, ülkemizin gençliğini Başbakan’ın da çok sevdiği “Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes/Ey kahbe rüzgar artık ne yandan esersen es” mısralarında dile getirilen şuura erdirecek, bu gençliğin iki cihan saadetini temin edecek eserleri yaygınlaştırmak mı yakışır?

Geçtiğimiz günlerde yayımlanan ve kırk bir OECD ülkesi arasında yapılan “Demokrasi Endeksi” raporuna göre demokrasi sıralamasında kırk birinci; yani sonuncu olan ülkemiz en tabi insan hakkı olan ve fikir hürriyeti çerçevesinde değerlendirilen okuma hakkını insanların elinden alarak mı Kopenhag Kriterlerine ulaşmayı, demokratikleşme açısından daha üst sıralara tırmanmayı ve AB kapılarını aralamayı düşünüyor?

Kur’ân-ı Kerîm’den sonra en çok basılan, en çok okunan, Kur’an’ın bu asırdaki manevî tefsiri olan Risale-i Nurları yasaklama girişimi, hal-i hazırdaki hükümeti vicdanlarda “Risale-i Nurları yasaklayan hükümet” olarak mahkum etmez mi? Bu durum, şöyle veya böyle, Risale-i Nurların müellifini hayatı boyunca çilehanelerde tutan, ona işkenceler yapan, eserlerini yasaklayan Kemalizm’in bekçileri ile aynı kefede algılanmalarına yol açmaz mı?

Risale-i Nurların kendi yayınevlerince basılacağını uman, sağda solda intikam çığlıklarını Risale-i Nurları alet ederek atan gafil safdiller, neye, nasıl hizmet ettiklerinin farkında mıdırlar? Risale-i Nur’u dünyevi, siyasi hiçbir metaya alet etmeyen ve ettirmeyen Üstadımızdan hiç ders almayanlar bir mendil gibi kullanılıp bir gün nisyan çöplüklerine atılacaklarını fark edemiyorlar mı? Hakkaniyet noktasında çürümüş vicdanlardan adalet-i mahza yaklaşımın beklemek elbette safdilliktir; lakin bu safdiller “küfr ile dünya durur zulm ile durmaz” kaidesini unutmuşlar mıdır? Acaba içimizdeki İrlandalılar “ateş doludur, tutma yanarsın” mısralarını bilirler mi? 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*