Rüya Hac’da sükût etti

Bayram gecesi mukedderat-ı İslâm’ın görüşüldüğü meclise, bu asrın mebusu ve rey sahibi olarak giden Bediüzzaman, o meclisin kapandığını ifade etmek mânâsında “rüya hac’da sükût etti” diyor, peki neden?
Zira o gün bayramdır, bayramda ise ziyaret tavafıyla hac farizası yerine gelmiş olur. Rüyanın (ruhaniyatın dağılması) sükût etmesi çok derin ve acı mânâları ifade ediyor olsa gerek. Çünkü, haccın ve ondaki hikmetin ihmali, musibeti değil, gazap ve kahrı celb etti. Zira namaz, oruç, zekat gibi ibadetlere keffaretü’z-zünub (günahın bedeli) olarak gelen musibetler gösterilmişken, belki umumen işlenen ve şeairi de kapsadığından çoklu günah mânâsında cezası da kessaretü’z-zünub oldu.

Evet, Haccın; bir nevi kongrede tanışma, fikir birliği, yardımlaşarak ortak çalışma aklı gerektiren yüksek İslâm siyaseti, genişletilmiş sosyal birlikteliklerin hayata geçmemesinden gelen ihmali ki, düşmana kapılar açıp kendi evladını İslâm aleyhine geçirmeye zemin hazırladı.

Birinci Dünya Harbi’nde sömürge ve esir olan Müslüman milletler; İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya gibi devletler eliyle Osmanlı’ya karşı belki de kandırılarak kullanıldılar.

“İşte Hint, düşman zannederek, halbuki pederini (Osmanlı) öldürmüş, başında oturmuş bağırıyor.

“İşte Tatar, Kafkas, öldürülmesine yardım ettiği şahıs, biçare valideleri olduğunu, ‘ba’de harabi’l-Basra’ anlıyor. Ayak ucunda ağlıyorlar.

“İşte Arap, yanlışlıkla kahraman kardeşini öldürüp, hayretinden ağlamayı da bilmiyor.

“İşte Afrika, biraderini tanımayarak öldürdü, şimdi vâveylâ ediyor.

“İşte âlem-i İslâm, bayraktar oğlunu gafletle, bilmeyerek öldürmesine yardım etti, valide gibi saçlarını çekip âh ü fîzar ediyor.

“Milyonlarla ehl-i İslâm, hayr-ı mahz olan sefer-i hacca şedd-i rahl (hac hazırlığı) etmek yerine, şerr-i mahz olan düşman bayrağı altında dünyada uzun seyahatler ettirildi.”1.

BİR ASIR SONRA

Bir asır evvel o günkü ihmallerimize gelen bu itâb, bu gün başka bir şekle bürünmesiyle o rü’yayı tedaî ettirdi ki, bin beter bir haldeyiz. Değil sükût, belki sukut ettik.

O gün başka orduların içine karışarak Müslümanla harbeden kardaşlarımız bu gün globalar çetelerin fitneleri ve terör örgütleri vasıtasıyla mezhep ve milliyet bahane edilerek birbirini vurdu.

İçerde ise..

Müslümanlar sayıca çoğalınca partileşmeye, daha sonra da iktidara geliyordu. Başörtü zulmü, dindarlara yapılan baskı, ulusalcıların horlaması, ikinci sınıf vatandaş muamelesinden sonra, müdürlük, patronluk, mv, bakanlık, BB ve CB ile başörtüsü ta Çankaya’ya kadar çıkıyordu ki bu hayal bile edilemezdi.

Dindarların hasret çektiği memleket idaresi ve güç, hiç alışmadığı bir sarhoşluk getirmişti.

İktidar nimetlerinden alabildiğince nemalanmaya, vakıflar, dernekler, yanlışlara ses çıkartmamak kaydıyla, hisselerini alıyorlardı. Şeyhler ve kanaat önderleri lüks mercedeslerle korumalar eşliğinde şatafatlı davetlere katılıyor, itibar görüyorlardı. Hizmet alanları gittikçe büyüyor, TV’ler de boy gösteriyorlardı. Seçim konvoylarına katılıyor, hattâ destek verilmesini dinin bir farzı olarak vaz’ediyorlardı. Camiler siyasî propaganda zemini haline gelmiş, Cum’a hutbeleri;

“Halbuki minber, vahy-i İlahînin tebliğ makamı olduğundan, o vesvese-i siyasiyenin”2. arenası haline geliyordu ki sükût..

Evet hac ibadetlerinin şartlarını yerine getirdik; sa’y, tavaf, Arafat ve kurban gibi vecibeler yerine geldi, ancak haccın en mühim hikmeti bilişip, tanışma ve ittihad iken maalesef ferdî ibadetlere takıldık.

Kezâ Cum’a, cemaat, cami; cem olmanın türevleri iken, sadece ibadet tarafına baktık.

Hattâ yan yana saf tuttuğumuz mü’min kardeşimize sırf siyasî tarafgirlikle cami önünde kavgaya tutuştuk, yeri geldik camiden kovduk ki, Cum’a, sükût..

M. Âkif (rh) İstiklâl Marşı’nı yazdığında şöyle dua etmişti: “Rabbim bir daha bu millete İstiklâl marşı yazdırtmasın” diyordu.

Biz de deriz ki; Rabbim bize bir daha Rüyada hitabe sükûtuna düşürtmesin. Amin.

Dipnotlar:

1.Sünuhat. 2. Sözler.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*