Samimiyet, istikamet, sadakat kahramanı Cemil Arıkan’a rahmet duâsıyla…

Çok değerli dostum ve aziz bir dâvâ arkadaşım merhum Cemil Arıkan’ın ruhuna ithaf ettiğim ve rahmet dilediğim bu yazımla bir nebze teselli bulurken, elimde olmayan sebeplerden dolayı yazmakta geciktiğim için de siz değerli dostlardan ve aile efradından özür diliyorum.

Her şeyden önce bir hakkı teslim etmek ve hakikati beyan etmek için şu samimî itirafı ve tesbiti yapmam gerekiyor:
   
Bazı insanlar yaratılıştan “özel”dirler. Kader-i İlâhî onlara böyle bir fıtrat takdir etmiştir. Çok değerli, mübarek, samimî, mütevazı, hasbî insan Cemil Arıkan da benim nazarımda bu “özel” kategorisine giren dâvâ adamlarındandır. On sekiz senelik yakinen tanışıklığımız, irtibatımız ve sohbetlerimizin verdiği tecrübe bana böyle hissettirmiştir.

O, her zaman gülümseyen tatlı, yanık, gevrek dili ve şivesiyle; hasbî ve gönülden haliyle bu dâvâ için gerçekten “özel bir insan”dı! Allah rahmet eylesin. Makamı Cennet olsun. Kabri pür nur olsun.  Geride kalan en az onun kadar samimî ve hasbî eşi ablamıza, bacımıza ve evlâtlarına Cenâb-ı Mevlâm sabırlar versin. (Âmin) 
Merhumla ilk tanışmamız Marmaris’te olmuştu. 1995 yılında başlayıp 12 sene devam ettiğim Yeni Asya Gazetesi Ege Bölge Temsilciliğim esnasında mutat olarak Muğla ili ve civarına yaptığım hizmet turlarım Fethiye’den başlardı. Sonra Marmaris’e uğrardım. En sonunda da il merkezi Muğla’ya uğrar, batı illerine doğru hizmet ziyaretlerimize devam ederdik.

Merhumun emekli deniz astsubayı olduğunu Marmaris’te ikamet eden Nur dâvâsının müdavimlerinden, kadim dostlarımız Mustafa, Durdu ve Metin kardeşlerden öğrenmiştim. O zamanlar Marmaris’te taksicilik yapıyordu. İlk tanışmamızdan itibaren çok samimî ve sıcak bir bağ aramızda oluşmuştu. Çünkü o dâvâsına ve dâvâsına hizmet ettiğine inandığı insanlara çok candan ve samimî davranan bir hizmet eri ve gerçekten kahraman bir emekli askerdi. Ben geldiğim zaman mutlaka evine götürür, değerli yengemize o tatlı ve candan sesiyle gerekenleri söylerdi. Biricik oğlu Furkan’a ayrı bir sempatisi vardır. Onunla taa kalbinin derinliklerinden gelen nezaket diliyle konuşurdu. Furkan o zamanlar ilkokula yeni başlamış olduğu için onunla çok özel ilgilenirdi. Evde Nur dersimizi, sohbetimizi yapardık. En güzel şekilde izzet ve ikramını da yapar, ondan sonra dışarıdaki dostları ziyarete giderdik.

Yaz ayları turizmin hareketlenmesi dolayısıyla Marmaris’te taksiciler için de işler çok sıkı ve ciddîdir. Durakta gece gündüz nöbet tutulması gerekir. Bizim hizmet için geldiğimiz günlerde bu nöbet işine de mutlaka bir çözüm bulmaya çalışır ve bizi kat’iyen yalnız bırakmak istemezdi. Hepimizin çok muhtaç olduğu Risale-i Nur derslerinden mahrum kalmamaya çalışarak hayatıyla bu dâvâya çok güzel örnek olan bahadır insanlardan birisiydi. Şahs-ı maneviye candan bağlı, meslek ve meşrepte hiç vesvese ve şüphesi olmayan, tavizsiz bir duruşu vardı. Bundan dolayıdır ki “şahs-ı manevî ve hizmet” adına herkese ve bize olan dostluk ve kardeşlik görevini yapmış olmanın zevkini yaşardı.

Birkaç yıl önce taksiciliği bırakıp memleketi Uşak veya İzmir’e yerleşme konusunda fikirler beyan etmişti. Nihayet işi bıraktı ve doğduğu yer olan Uşak’ı tercih etti. Orada hizmetlere tam olarak sarıldığını duyuyordum. Bölge temsilciliğim sırasında sık sık uğradığım Uşak iline yeni görev ve sorumluluğumuzun çok artması dolayısıyla fazla uğrayamaz olmuştum. Ama telefonla olan irtibatımız aralıksız devam ediyordu. Bir seneden fazla bir zamandan beri bir hastalığının olduğunu hafifçe ima etmişti. Ama o amansız hastalık olduğunu tahmin edememiştim. Oradaki dostlarımdan durumun fenaya gittiğini öğrenince üç ay önce özel olarak Uşak’a ziyaretine gitmek üzere plan yaptım. Ben Uşak’a gittim, fakat o İzmir’de kızlarının evinde tedavi gördüğü için yüz yüze görüşmek kısmet olmadı. Daha sonra telefonla görüştük, ambulansla hastaneye gidip geldiğini söyledi, ama hiç şikâyetçi değildi. Mutlaka ziyaret etmeye karar vermiştim. Fakat bu sırada yurt dışı hizmet görevi çıktı. Nasip olmadı. Dönünce görüşmeyi planlamıştım. O da kısmet olmadı maalesef.

Çünkü yurt dışı seyahatimiz uzun sürdü. Demek nasip olmayacakmış. Vâ esefa! Artık yüz yüze görüşmek haşrin baharına kaldı inşallah! İsveç’teki son günümde Uşak’tan Mesut Karabacak’ın ısrarla çalan telefonuna “yurt dışında” olduğum için cevap vermeyince; telefonuma düşen mesajda “Cemil Arıkan Ağabey Hakk’a yürüdü!” yazıyordu. Ertesi akşamı Stockholm’den İstanbul’a inişimde önceden yaptığım bütün plânlarımı ve Antalya’ya olan uçak biletimi de iptal edip Uşak’taki cenazeye yetişmek üzere karayolunu tercih ettim ve cenazesine yetişmek nasip oldu.

Merhum ve inşaallah mağfur Cemil Arıkan gerçekten mutlu ve bahtiyar bir dâvâ adamı ve askerdi. Cenâb-ı Hak onun bu samimiyetine binaen inşaallah canı gönülden bağlandığı ve kalbi ve ruhuyla sevdiği Resulüne kavuşturdu. Üstadının vefat tarihi olan 23 Mart’ta tam bir tevafuk eseri olarak vatan-ı aslîsine gönderdi. Kabri pür nur olsun. Âmin. Mekânı Cennet olsun. Âmin. Mahzun eşine, çocuklarına ve dostlarına sabr-ı cemil versin. Âmin.

Çok değerli ve kıymetli bir dâvâ adamını vatan-ı aslisine gönderdik. Farklı kişiliği, samimiyeti, gayreti, istikameti, sadakati ve halisiyeti ile devamlı duâlarımızda olacaktır inşaallah. Kimbilir bu samimî ve candan insan belki dâvâya ve memlekete gelebilecek birçok musîbet ve belâya kefaret olarak ebediyete kanat çırptı.

Cenâb-ı Hak fazl ve rahmetiyle muamele etsin ve mağfiretine mazhar etsin inşaallah. Âmin.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*