Şefkat açılımı – 3

İnancın kaybolmasıyla yitirilen masumiyet

Günümüzde ebeveynlik ciddî profesyonellik gerektiren bir iştir. Bundan kırk elli yıl önce daha az kaygı ve endişelerle çocuklarımızı büyütebiliyorduk. Çocukların ruh dünyalarını, bilinçaltlarını etkileyecek çok fazla olumsuz bir şey yoktu. Günümüzde ise, çocukların dünyasını etkileyen yüzlerce olumsuz olaylar gözlerden, kulaklardan geçerek kalpleri ve akılları bozmaktadır.

Artık gözün gördüğü ve kulağın işittiği hemen hemen her şey etkilemekte, bozmakta, tahrip etmektedir.

Gelişen dünyanın, gelişen canavarları, günahları, sefahati, zalimliği, cahilliği ile beraber büyüyen çocuklarımıza, yerinde sayan bir ebeveyn anlayışıyla yaklaşmak ne kadar doğru ve ne kadar problem çözücüdür düşünmek gerekir.

Anneliği ve babalığı giydirmek ve yedirmekle sınırlı gören anlayışlar değişmediği sürece çocuklarımızı hızla kaybetmeye devam edeceğiz. Sadece maddî dünyalarını beslemenin yeterli olmadığını, yüzlerimize ve insanlığımıza tokat gibi vuran kaç dehşet haberiyle anlayacağız.

Hazret-i Ali (ra), daha bin dört yüz küsur yıl önce bu zamanın, rahata düşkün ve vazifelerinin çocuklarının maddî dünyalarını doyurmakla sınırlı olduğunu zanneden anne babalara seslenmiştir: “Çocuklarınıza içinde bulunduğunuz zamanın bilgi ve kültürünü değil, daha sonraki devrin âdâbı ve erkânını öğretiniz. Zira onlar sizin içinde yaşadığınız zamandan başka bir zaman için yaratıldılar.” İşte ebeveyn olmak bu yüzden ciddî bir çaba, donanım, irade, sabır, şefkat isteyen bir iştir. Bunların yapabilmesi için anne ve babaların iradelerini güçlendirmesi, sağlam bir vicdan ve şefkat eğitiminden geçmeleri gerekecektir. Duygusal zekâ dediğimiz hisleri tanıma, kontrol etme, nedenini bulma, doğruya kanalize etme gibi becerileri önce anne babalar kendi dünyalarında kontrolü sağlayacak, sonra çocuklarına dengeli bir biçimde verebileceklerdir.

Bütün çocuklar dünyaya gelirken, sevgiye, şefkate ve güzelliklere müsait bir yapıda gelir. Onları şefkat fakiri yapan, şefkatini doğru kullanmayan anneler ve babalardır. İnsanoğlunda bir çok duygunun tohumları ve filizleri vardır. Belli durumlarda bazı duygular zıt olmalarına rağmen aynı anda ortaya çıkarlar. Sevgi, düşmanlık, şefkat ve nefret gibi. Bu zıt duygulardan hangisi beslenirse o öne çıkar. Eşyanın tabiatı gereği boş bırakılan boşluklar bir şekilde doldurulur. İnsanın kişilik ve ruh yapısı da bu gerçekten yola çıkarak kendi boşluklarını denetimsiz bir şekilde doldurma ve ihtiyacını karşılama zaafı içindedir. Çocuklara şefkat eğitimi verilirken anne ve babaların bunun için ciddî bir çabaya girmesi gerekir. Bilinçli bir şekilde sevgi ve şefkat tohumları ekilmezse zıt duygular yani kin, nefret ve düşmanlıkla dolabilir. Nefret adaletsizliği, o da şiddeti doğuracaktır. Bugün suç işleyen insanların, dünyayı kana bulayan diktatörlerin geçmiş yaşantılarına inildiğinde ciddî bir şefkat, sevgi ve ilgi eksikliği gözlemlenmiştir.

Bu yüzden anne ve babalar, her davranış ve sözleriyle çocuklarına örnek olup, sarf edilen her sözcüğün ve davranışın nereye varacağını, tahrip mi tamir mi yapacağını inceden inceye hesaplaması gerekir. Meselâ, çocuğunun yanında bir başkasına hoşgörüsüz davranan, kin ve nefret ifade eden sözcükler kullanan anne ve babanın çocuğu, bu mesajı okuyacak ve kalbine ilk nefret tohumları anne ve babası tarafından ekilecektir.

Sevgi ve şefkatin yerleşmesi ancak şefkatli kalplerde oluşan düşünce, duygu ve davranışlarla olacaktır. Çocuklarımıza neyi verirsek onlardan ancak onu bekleyebiliriz.

Burada hemen şunu belirtmek gerekir ki, anneler ve babalar çocuklarına olumsuz mesajlar vermemiş olabilirler. Fakat yukarıda belirtildiği gibi insan duyguları boşluk kaldırmaz. Eğer bilinçli bir vicdan ve şefkat eğitimi vermediysek, o zihne bilinçli olarak çevre, medya, televizyon, arkadaş, internet vs. ile öfke, kin, zalimlik duyguları verilecektir.

Bu noktalar nazara alındığında anne ve babaların kendilerini ciddî bir sorgulamadan geçirmeleri gerekecektir. Batıda yapılan bir araştırmada 60’lı yıllarda insanların anlam arayışını hayatın merkezine yerleştirdiğini, 80’li yıllarda ise anlam arayışının yerini para arayışının aldığını tesbit etmişlerdir. Artık hayatı sürdürmek için para ve güç biriktirmek ve nefsi tatmin etmek öncelik olmuştur. Anlam arayışının yok olması, inançları zedelemiş, inançların zedelenmesi ve kaybolması da masumiyeti yitirmeyi netice vermiştir. Bu küresel dünyada kibir özgüven olarak adını almış, öfke ve rekabetçilik yüceltilmiş, şehvet cinsel çekicilik adıyla meşrûlaştırılmış, yalan, ekonomik ve siyasî hayatın vazgeçilmezi olmuş, kanaat ve fedakârlık gibi erdemler ani tatmin ve hazcılığa feda edilmiş, hâsılı Yaratıcı tarafından kebair olarak belirlenen büyük günahlar erdem sayılmış ve insanlık kaybetmeye başlamıştır.

İşte böyle bir manzara içindeki insanın maneviyâtı da derinlere inmemekte, derinlerde oluşan çatlakları tedavi edememektedir. Mezarlıkta ve Ramazan’da hatırlanan yedek lastik konumundaki imanlar, hüznün ve ölümün karşısında sığınılacak tek şey, ama onun haricinde hayatın içine pek sokulmayan bir iman algısı hükmetmeye başlamıştır.

Bu gelişen küresel dünyada tahassüngâh olan aile sığınakları da tahribata uğramış ve tehditlerle karşı karşıya kalmıştır. Birbirine her an boşanabiliriz nazarıyla bakan çiftler, bu atmosferde anne ve babalığı icra etmeyip, dadıların ve televizyonların büyüttüğü çocukları meyve vermiştir.

Evlilikler daha baştan bozuk temeller üzerine inşâ edilmiş, güzellik, makam, para gibi dünyalıklar ve faniler üzerine kurulan evlilikler de dünyalık herşey gibi kısa sürede bozulmuş, parçalanmıştır.

Hızla değişen küresel dünyada insanların şahsiyetlerinde de, benliklerinde de hızla değişim oluşmuştur. İnsan kalma istikrarı ve sürekliliği, değişkenliklerle zedelenmiş ve insanlık kalite kaybetmiştir. Böyle bir dünyada emin olunacak, istikrar sağlanacak, kimliklerin oturacağı, şahsiyetin gelişeceği, sosyal hayat çalkantısından dinginliğe ulaşılacak tek emin müessese aile hayatı görünmektedir. Fakat burası da bozulmaya başlayınca, işte insanlık o zaman kaybetmeye başlamıştır.

Sefih medeniyetin bozuk felsefesine kapılan anne ve babalar artık çocuklarına bu dünyada erdem ve ahlâkı önceleyen bir hayatı öğütlemiyor. Narsist kültürün ve annelik babalık vazifesini yapamayan ebeveynlerin meyvesi olan çocuklar, şişirilmiş özgüvenleriyle ve edepsiz ve hazcı duygularıyla dünyayı tehdit eder hâle gelmiştir. Anneler ve babalar şefkatlerini yanlış kullanmanın neticesinde çocuklarına şu iki düşünceyi aşılarlar: Biri, “Benim her şeye sahip olmam lâzım.” İkincisi “Kimse benim, mutluluk ve kendimi gerçekleştirme arayışıma engel olamaz.”

İşte narsizmin ve ahlâksızlığın menşei olan bu iki düşünce ailede anne ve baba tarafından şuursuzca aşılanır. ‘Hafız mektebinden alıp Avrupa’ya göndermek’ tercihi, çocuklarına dünyada neyi öncelemeleri hakkında verdiği çok yanlış bir ders olmuştur. Üstelik anne ve baba bu dersini şefkatini kullanarak vermektedir.

İkinci yanlış dersi ise şöyle vermektedir. Yirmi Birinci Mektub’da Bediüzzaman şöyle bir tesbitte bulunur: “Dünyada en yüksek hakikat, peder ve validelerin evlâtlarına karşı şefkatleridir. Ve en âlî hukuk dahi, onların şefkatlerine mukabil hürmet haklarıdır.” İşte yanlış şefkat ile mânevî boyutu eksik bırakmak, ahlâk ve erdem eğitimi vermemek, aslında annelerin kendi sonlarını hazırlaması anlamına gelmektedir. Çünkü özgüveni yanlış ayaklar üzerine oturttuğu için annenin babanın ihtiyarlık halleri her şeyi nefis ve haz üzerine kuran evlât için çekilmez ve dayanılmaz olacak ve yanlış şefkatlerinin tokatlarını evlâtlarından hürmetsizlik ve edepsizlik olarak yiyeceklerdir.

Arzuların hızla tatmin edildiği bir dünya yaşanmaktadır. Böyle bir dünyada his ve duyguları kontrol etme eğitimi çok önemlidir. İnsanda akibeti görmeyen kör hissiyatlar mevcuttur. Eğer bu hissiyat terbiye edilmezse, nefis dahi yardım ederse, insanın aklı ve kalbi susar. Bu suskunluk da insanı insaniyeten çıkaracak kadar sükûta götürür.

Öyle bir dünya ki, ilgisizliği, sevgisiz ve şefkatsizliği kaldırmadığı gibi, bazen ilgi, şefkat ve sevgi de yetersiz kalmaktadır. Burada önemli olan doğru şefkat ve vicdan eğitimidir. Bunun için öncelikle ailenin sağlam ve güvenilir bir sığınak (tahassüngâh) olması gerekir. Anneler ve babalar çocuklarına hayatlarında en etkili oldukları zaman şefkatle, şefkat eğitimini vermezlerse, o boşlukları başkaları dolduracaktır.

Şefkatin doruğunu yaşayan Hazret-i Peygamber’den (asm) öğrenecek çok şefkatli dersler vardır. İyi bir anne baba olabilmemiz için bizim rol modelimiz hiç şüphesiz Hazret-i Peygamber’dir (asm). İşte şefkatli Peygamber’in (asm) şefkat dersleriyle beslenmek, çocuklarımıza vereceğimiz şefkat eğitimi için en doğru dersler olacaktır.

Bugün eğitimin de, iletişimin de, vicdan ve hislerin kontrolünde de en zirve eğitim bin dört yüz küsûr yıl önce Asr-ı Saadet’te verilmiştir. Psikologlar, sosyologlar, iletişim uzmanları, çocuk eğitimcileri, anneler ve babalar problemlerin çözümünü yanlış adreslerde aramamalıdır. Çünkü aklın gereği yaşanmış, denenmiş ve sonucu alınmış bir neticeyi ve örneği göz ardı etmemek ve başka arayışlara girmemektir.

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*