Seyredilmesi gereken insan

Zamanlar ve asırlar bir çok önemli şahıs ve büyük insanları üzerinde taşıdı.

Bunların en mükemmelleri Peygamberler, daha sonra onun tâbileri.

Sonra iki cihan serveri geldi (asm).

Ondan sonra başka bir peygamber gelmeyecekti.

Her yüz senede bir müceddidler geldi geçti.

Onları ehli iman nasıl tanıdı?

Onlar her halleri ile kendilerini tanıttılar.

Kıymetlerini hemen anladılar.

Onu sevdiler, onu saydılar.

Çünkü onlar Peygamberlerin varisleri idi.

Kimse isteyerek o makama gelmedi.

Bu bir ihsanı İlâhî idi.

Bu silsilenin sonuncusu olmuştu Bediüzzaman.

Daha küçük yaşlardan itibaren tanındı.

On dört yaşında icazetini almıştı.

Bu gün ki anlamda profesör olmuştu.

Tanınan ve bilinen bir aileden gelmiyordu.

Doğduğu köye dahi öyle gidip-gelmek kolay değildi.

Nereye gitse etrafı ehli iman ile sarılıyordu.

Ülkemizin bir çok belde ve illerini gezdi.

Bu bazen kendi isteği ile bazen de zorunlu olarak.

Ne evi vardı ne barkı.

Ne çocuğu vardı ne de hanımı.

Bütün eşyasını kendi gücü ile taşıyordu.

İdealleri vardı.

Maksadı vardı.

Hayatını üç bölüme kendisi ayırmıştı.

Eski Said, Yeni Said, Üçüncü Said…

Bu sıralama biri birini nakzeden şeyler değildi.

Biri birini tamamlayan hayat halleri idi.

Şöhreti ülke sınırlarını aşıp Dünya ansiklopedilerine girmişti.

Rusya, Suriye, Avusturya, Almanya gibi ülkelere de yolu düştü.

1908 yılından sonra yolu İnebolu’ya düşmüştü.

İstanbul’dan hareket eden yolcu vapuru İnebolu Limanı’na uğradı.

Bediüzzaman’ın yanında, ona eşlik eden gir heyette vardı.

İçlerinde kendisini hemen fark ettiren birisi vardı.

Bediüzzaman Said Nursî.

Otuz küsûr yaşlarında idi.

Başında güzel sarılmış sarığı, Şarkın mahalli kıyafeti, belinde kaması.

Orta boylu, siması mütebessim.

İntizam ile kesilmiş bıyıklar ve şimşek çakan yeşil ile maviye çalan gözler.

Gemi demir attıktan sonra, gemide bulunanlar bir bir limana indiler.

Bu gelen heyetin rastgele bir topluluk olmadığını bilen İnebolulular, hemen meşhur âlim Ziya Efendi′ye haber verdiler.

Ziya Efendi Bediüzzaman′ı gıyaben duymuştu.

Hemen Bediüzzaman ve yanında bulunan heyete “hoş geldiniz” ziyaretinde bulundu.

Kulaktan kulağa İnebolulular gelen misafirleri görmek için toplandılar.

Aralarında çocuklardan esnaflara, ihtiyarlardan yaşlılara varıncaya kadar her gruptan insanlar vardı.

Daha sonra kendisine talebe olacak olan Nazif Çelebi de aralarındaydı.

Kendisini İstanbul’da bulunduğu zaman yazdığı makalelerinden tanıyordu.

Heyet nereye gitse ahali peşlerini takip ediyordu.

Bütün camileri gezdiler.

Daha sonra bir camide abdest alıyordu.

Bu alınan abdesti bütün halk izliyordu.

Sonra Ziya Efendi:

“Ayıptır artık dağılın” dedi.

Heyetten birisi, yüksek bir ses tonu  ile; “bırakın Efendi Hazretleri, bu zat bakılacak ve seyredilecek bir zattır” dedi.

Gerçekte bu öyle bir zat idi.

Ona gönüllerini ve her şeylerini feda eden nice talebeleri vardı.

O yüz yılda bir gelen mübarek zatlardan birisiydi.

Endamı çok güzeldi.

Fazla kilolu değildi. Ayağında çizmesiyle tığ gibi bir delikanlıydı.

Etrafa sevgi ve muhabbet ile bakıyordu.

Sonra Yahya Paşa Camii’nde namazlar kılındı.

Namazdan sonra ahali hâlâ dağılmamıştı.

Artık vapurun kalkma vakti gelmişti.

Halk daha da kalabalıklaşmıştı.

Koridor halinde kalabalığın arasından geçerken, elini kalbinin üzerine koyarak tebessüm ile halkı selâmlıyordu.

Sonra vapura bindiler.

Vapur hareket edip,  Batum istikametine giderken halkın hüznü ve sevinci biri birine karışmıştı.

Kaderin garip bir cilvesi ki, daha sonra Kastamonu’ya mecburî ikamete tabi tutulan  Bediüzzaman’ın en has ve faal talebeleri buradan çıkacaktı.

Başta Merhum Nazif ve Selahattin Çelebiler, Fakazlılar, İbrahimler, İzzetler, Ziyalar, Osmanlar, Salihler ve Ömerlerin kalemleri cihad-ı manevinin yorulmaz ve şaşmaz talebeleri olacaklardı.

İkinci bir Sav hükmüne geçen İnebolu, Selahattin Çelebi’nin İstanbul’dan aldığı teksir makinesi ile “Bin kalemli Nurcu” iltifatına sahip olacaktı.

İnebolu hâlâ böyle bir güzel beldedir.

O zamanda başlayan bu Nur kervanının yolcuları günden güne artmaktadır.

Kaç defa çorbalarını içtik.

Dört-beş katlı hizmet binalarında dersler dinledik.

Nice, merhum Seyfettinler gibi masum ve güzel yüzlü talebeler yetişti.

Hâlâ da yetişmektedir.

Ve yetişecektir.

Denizli ve Afyon zindanlarında hicranlı günler geçiren kahraman Nur Talebeleri üzülmeyiniz.

Nurlar âleme kendini ilân etmektedir.

Kin ve düşmanlıklar kendine başka kılıflar geçirse de.

Ruhun şad olsun Üstadım.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*