Sorulara cevaplar (11)

Muktesit meslek

Suâl: Münazarat’ta geçen “Siyasetteki muktesit meslek” ne demektir? Bu noktayı biraz açabilir misiniz?

Cevap: Adı geçen risâlede, Üstad Bediüzzaman’a ait söz konusu ifadenin yer aldığı paragraf şöyledir: “İnkılâptan on altı sene evvel, Mardin cihetlerinde, beni hakka irşad eden bir zâta rast geldim. Siyâsetteki muktesit mesleği bana gösterdi. Hem, tâ o vakitte, meşhûr Kemâl’in ‘Rüyâ’sıyla uyandım.” (Münâzarât, s. 123)

 

Burada zikri geçen “inkılâp”, 1908’deki hürriyet ve meşrûtiyetin ilânı hadisesidir. Bu hadise, Osmanlı tarihinin dönüm noktalarından birini teşkil etmektedir.

O tarihte, Üstad Bediüzzaman’da genç bir delikanlı olarak, sinn–i bülûğa ermiş ve ilimle olduğu gibi, siyasî ve içtimaî hayatla da ciddî sûrette alâkadar olmaya başlamıştır.

Nitekim, onun bu yakın alâkadarlığı sebebiyledir ki, o zamankli Mardin mutasarrıfı tarafından tutuklanıp kelepçelenerek, Bitlis’e sürgün edilmiştir.

İşte, mükellefiyet yaşına henüz girdiği Mardin hayatı döneminde, Bediüzzaman, siyaseten de kendisini hakka irşad ile doğruya sevk eden hakikatli insanlarla ve dahi prensiplerle karşılaştığını nazara veriyor.

Bu ölçü ve prensiplerden en mühim bir tanesinin ise, siyasetteki “muktesit” mesleği gösterip tarif ettiğini beyan ediyor ki, bu da dengeli isayetin lâzımı olan vasat yol, ortaya yol anlamına gelir.

Evet, “muktesit” iktisattan gelmedir. İktisad demek, israfa da gitmeyen, ama aynı zamanda hasisliğe ve cimriliğe de tenezzül etmeyen en doğru, en ideal bir yaşayış tarzıdır.

Nitekim, ömür boyu “âzamî iktisad”a riâyet, Üstad Bediüzzaman’ın en hayati ve en ehemmiyetli düstûrlarından biri olmuştur.

İşte, aynı hakikatli prensip ve düstûra, siyaset mesleğinde de riâyet etmeye, âzami derecede gayret göstermiştir.

Öyle ki, bu dengeli prensibe uymayan, aşırıya giden, radikalizme kayan bir siyasî anlayıştan, şeytandan kaçar gibi kaçınmış ve şerrinden Allah’a sığınmıştır.

Esasında, “Euzubillahimineşşetani ve’ssiyaseti” demesinin gerekçesi de, işte bu radikalizm denen dengesiz bakış ve yaklaşımlarla bağlantılıdır.

Kendisinin vaktiyle karşılaşmış olduğu ulemâ seviyesindeki bazı siyasî tarafgirlerin, şeytanı melek, meleği şeytan gösterecek derecede ileri gitmesi, Üstad Bediüzzaman’ı siyasetten soğutup uzaklaştırmıştır. O da, böylesi bir siyasetten hayatı boyunca kaçınıp daima Allah’a sığınmıştır.

* * *

Aynı risâlede zikredilen “Meşhur Kemâl’in Rüyâsı” ifadesi ise, Namık Kemâl’in, hürriyet ve meşrûtiyetin özünü, ruhunu, hakikatini öğrenmeyi, kavramayı telkin eden hakikulâde makalesinin ismidir.

Ölçü, denge, mizan…

Hayatının ilk gençlik yıllarında ölçülü ve dengeli bir siyaset tarzını meslek edinen Üstad Bediüzaman, otuzlu yaşlarda gelmiş olduğu İstanbul’da, yine aynı istikamette hareket etmiştir.

Nitekim, ölçü ve terazi anlamına gelen “Mîzân” gazetesinin neşriyatını takdir etmiş ve bu gazetenin sahibi olan Mizâncı Murad Beyle samimi dost olmuştur.

Bu, öylesine bir samimî dostluk ve yakınlıktır ki, Meşrûtiyet’in ilk zamanlarında Murad Beyin Ferah Tiyatrosundaki konferansını sabote etmek isteyen komitacılara karşı koymuş ve Mizancı’nın rahat konuşabilmesi için canını ortaya koymuştur.

Yani, o salonda, gerilimin had safhaya vardığı, hatta silâhların patlamaya ramak kaldığı bir anda masanın üzerine çıkmış ve ortamı yatıştıran, herkesi medenice dinlemeye sevk eden, fevkalâde tesirli bir hitabede bulunmuştur. “Meşrûtiyet, evvelâ hatibin sözünü kesmemeyi iktiza eder, bize bu terbiyeyi verir” şeklinde konuşarak, hem büyük bir tehlikeyi bertaraf etmiş, hem de dengeli konuşan Mizancı’nın yanında olduğunu ihsas ettirmiştir.

Mizancı gibi, aynı yakınlığı “teşebbüs–ü şahsî ve hiss–i rekabet” fikrinin savunucusu olan Prens Sabahaddin Beye de gösteren Üstad Bedüzzaman, onun bazı aşırılıklarını ise, dostça ikazlarla törpülemeye çalışmıştır.

Meselâ, ona “adem–i merkeziyet” fikrinin, teoride güzel ve ideal olmakla beraber, pratikte ve mevcut şartlar altında ise, beraberinde birtakım sacıncalar doğuracağını söyleyerek, onu bundan vazgeçirmeye çalışmıştır.

Zira, “muktesit” demek, aynı zamanda hazımlılığı ve ihtiyaca uygun şekilde hareket etmekliği de iktiza eder. Zamansız ve hazımsız şekilde ortaya atılan dâvâlar, içtimaî hayat itibariyle birtakım aksülamellere sebebiyet verdiği için, bunda da son derece hassas davranmak, dikkatli olmak, yani vasat gitmek iktiza eder.

Elhasıl: Kur’ân’da, mükerreren “mîzân, mîzân, mîzân…” denilerek, bizlerin ölçülü ve dengeli davranması emrediliyor.

NOT: Dünkü yazıda birkaç tashih hatası olmuş. Önemli iki tanesinin doğrusu şöyle: Baştaki “1950’li” ifadesi fazladan ve yanlışlıkla girmiş. Ayrıca, Necip Fazıl’ın doğum tarihi 1904 olacak. MLS.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*