Şuayb Aleyhisselam

Şuayb Aleyhisselamın soyu Hazreti İbrahim’e (as) dayanmaktadır. Babası Mekil ve dedesi Yeşcur’dur. Yeşcur da Hazreti İbrahim’in torunu ve Medyen’in oğludur. Şuayb’ın (as) büyük annesi Lut Aleyhisselamın kızıdır.

 

Şuayb Aleyhisselam Meyden ve Eyke ahalisine peygamber olarak gönderildi. Hazreti İbrahim’in (as) oğlu Medyen’in soyundan gelenler Arap Yarımadasının kuzey batısına, Hicaz ve Filistin arasındaki bölgeye, aynı zamanda Kızıldeniz’in sahili olan bölgeye yerleşmişlerdi. Burası yaşamak için elverişli bir yerdi. Eykeliler de Kızıldeniz sahilinde yaşamakta olup Medyen’e komşu idiler.

Coğrafi konumu itibariyle önemli bir yerde bulunan Medyen, kervan yollarının geçtiği bir mevki idi. Dolayısıyla burada yaşayanlar ticaretle meşgul olup servet sahibi olmuşlardı. Piyasayı elinde bulunduranlar istedikleri gibi hareket etmekte ve mal alışverişinde hileye başvurmaktan çekinmemekteydiler. Özellikle tartma ve ölçmede halkı kandırmakta idiler. Alırken fazla, satarken eksik vermek suretiyle gayrı meşru bir yöntem izlemekteydiler. Buna karşılık halk, elindekini sattığı halde zaruri ihtiyaçlarını ancak karşılamaktaydılar. Çünkü, piyasayı elinde bulunduranlar fiyatlarla istedikleri gibi oynamakta, menfaatlerine göre piyasayı yönlendirmekteydiler.

İnsani duygularını yitirmiş ve merhametten yoksun olan kesimler, zülüm yapmayı alışkanlık haline getirmekte ve her türlü vicdansızlığı tereddütsüz icra etmekte idiler. Güçlü olan bu kesimi durduracak ve yaptıklarına mani olacak kimse yoktu. Manevi yönden tamamen çökmüş olan bu topluluğa, Cenab-ı Hakk peygamber olarak Şuayb Aleyhisselamı gönderdi.

Şuayb Aleyhisselam peygamber olarak vazifelendirilince kavmini dine davet etmeye başladı. Peygamber Efendimiz (asm) tarafından “Hatibü’l-Enbiya” olarak tavsif edilen Allah’ın elçisi, insanları en güzel şekilde davet etti. Kavmini zülüm yapmaktan vazgeçip adaletli davranmaya, haksızlık yapmaktan vazgeçmeye çağırdı.

“… Ey kavmim, Allah’a kulluk edin… ölçünün ve tartının hakkını verin. Halkın malından eksiltip de kimsenin hakkını yemeyin. Yeryüzü ıslah edildikten sonra siz tekrar fesat çıkarmayın. Sizin için hayırlı olan budur…”(A’raf, 85). “Her bir sokağın başını tutup da iman edenleri tehdit ederek ve doğru yolu eğri göstererek onları Allah’ın yolundan alıkoymayın. Siz pek az iken Allah’ın sizi nasıl çoğalttığını hatırlayın. Fesat çıkaranların akıbetinin ne olduğuna da bir bakın.” (A’raf, 86)

Hazreti Şuayb, servet sahibi ve büyük nimetlere sahip olduklarını, bunun gereğinin insanlara zülüm yapmak değil, aksine, halkın hukukunu gözetip umumun menfaatine hizmet etmek olduğunu hatırlattı. Ayrıca, Allah’a şükretmelerini, O’ndan başkasına ibadet etmemelerini tembihledi. Ticari ahlaksızlığın bir gün helak olmalarına sebep olacağı ikazında bulundu. Şayet bu kötü davranışlarından vazgeçmezlerse başlarına büyük bir azabın geleceğini, kendilerini bu azaptan kimsenin koruyamayacağını sözlerine ekledi.

Allah’ın elçisinin davetine ve ikazına karşılık içlerinden bir gurup; “Ey Şuayb, ya biz seni ve iman edenleri yurdumuzdan çıkarırız veya sen bizim dinimize gelirsin.” (A’raf, 88) tehdidinde bulundular. Yaptığı ibadete dil uzattılar: “Ey Şuayb! Atalarımızın taptıklarını terk edip mallarımız hakkında dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi sana namazın mı emrediyor? Aslında sen yumuşak huylu ve aklı başında bir kimsesin.” (Hud, 87)

Kavminin yaptığı saygısızlık ve hakaretlere rağmen davetini sürdüren Şuayb Aleyhisselam, Cenab-ı Hakk’ın kendisini onlara açık bir delil olarak gönderdiğini, kendilerini en güzel şekilde rızıklandıran Allah’a isyan etmenin yanlışlığını izah etti. Gücünün yettiği kadarıyla kendilerini ıslah etmeye çalıştığını, bunda muvaffak etmenin Allah’ın takdirinde olduğunu belirtti. Allah’a tevekkül ettiğini ve sadece O’na yöneleceğini bildirdi, davetine devam etti:

“Ey kavmim! Bana olan düşmanlığınız, sakın Nuh kavminin veya Hud kavminin yahut Salih kavminin başına gelenler gibi bir musibete sebep olmasın. Lut kavmi de sizden uzak değildir.” (Hud 89).

Allah’tan af dilemelerini, günahlardan vazgeçip O’na yönelmelerini, Allah’ın affedici olduğunu ve kullarını çok sevdiğini bildirdi. Onları en güzel şekilde davet edip, kendilerinden önceki kavimlerin başlarına gelenleri hatırlattığı, bahusus Lut kavminin başına gelenlerin yakın geçmişte olduğu ikazında bulunduğu halde kavmi davetine uymadı. Üstelik kendisini öldürmekle de tehdit ettiler.

“Ey Şuayb, söylediklerinden çoğunu anlamıyoruz, dediler. Seni aramızda zayıf görüyoruz. Aşiretin olmasaydı seni taşlayarak öldürürdük. Yoksa sen bize karşı bir izzet sahibi değilsin.”(Hud, 91) dediler.

Eyke halkına da seslenen Peygamber, Allah’tan kokmalarını, kendisinin onlara gönderilmiş emin bir peygamber olduğunu, kendisine itaat etmelerini, tebliğine karşılık hiçbir şey istemediğini, mükafatının karşılığının Allah katında olduğunu bildirdi. Onlara da, ölçünün hakkını vermelerini, eksik tartmamalarını, halkın malını eksiltmek suretiyle kimsenin hakkını yememelerini ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmamalarını buyurdu. (Şuara, 176-183) Bu davete karşılık Allah’ın elçisini yalanladılar. Şayet doğru söylüyorsa sözünü ettiği azabı getirtmesini söylediler.

Cenab-ı Hakk, Eyke halkını evvela şiddetli bir sıcak ile cezalandırdı. Sıcaklar başlayınca önce evlerine kaçtılar. Ancak, burada da dayamayınca serinlemek için dağa çıktılar. Sıcak hava günlerce devam etti. Sonra siyah bir bulut belirince hepsi onun altına toplandı. Akabinde üzerlerine yağan ateş sonucu hepsi helak oldu.

Meyden halkı, peygamberlerini dinlemedikleri gibi tehdit edip yalanlamaya ve hiçbir şekilde tebliğine uymamaya devam ettiler. Ticari ahlaksızlıklarını devam ettirdiler. Yol kesip gelen geçenlerin malına el koymaya, iman edenlere vesvese vermeye çalıştılar. Zorbalıklarını ve zulümlerini günden güne arttırdılar.

Şuayb Aleyhisselam, artık gayretlerinin netice vermediğini görünce Cenab-ı Hakk’ın takdirini beklemeye başladı. Bu sırada kavminin ileri gelenleri, müminleri tümden yok etmek için plan hazırlamaya başladılar. Akabinde inananların tümünü öldürüp ortadan kaldırmaya karar verdiler. Bu kararlarını tatbik etmeye karar verdikleri günün gecesinde çok şiddetli bir zelzele oldu. Depremin şiddetinden her şey yerle bir oldu. Böylece, müstahak oldukları ve gelmesini alay konusu yaptıkları İlahı gazaba uğradılar.

Dört büyük peygambere kitap vahyedilirken bazı peygamberlere de sayfalar halinde vahiy nazil olmuştur. Şuayb Aleyhisselama da sayfalarla Allah’ın kelamı tebliğ edilmiştir. Nazil olan kitaplar ve indirilen sayfalarda Peygamber Efendimizin geleceği hep müjdelenmiştir. Risale-i Nur’da bu konuya temas edilmekte, Hazreti Şuayb’a gönderilen sayfalarda Peygamber Efendimizin adının Muhammed manasına gelen “Müşeffah” şeklinde zikredildiği belirtilmektedir. (Mektubat, 2000, s. 170)

Şuayb Aleyhisselam, kendisine inanıp tabi olanlarla birlikte Mekke’ye gitti. Vefatına kadar burada kaldı. Vefat edince de bu bölgede defnedildi.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*