Düşünebiliyor musunuz, bu âlemde hiç ölmeyeceğimizi? Bu, hemen her yönüyle sınırsız gibi görünen sınırlı âlemin, imtihan problemleriyle, çözümü güç sorularıyla hayatın devamlı olduğunu, hayal edebiliyor musunuz?
Bir ümittir insanı yaşatan. Yarına ulaşan, dertlerin bittiği, imtihanın sona erdiği, huzura kavuştuğu, “Haydi buyrun, girin Cennete dâvetinin” geldiği bir ümit.
Ölümü sevmeyi, bir de bu yönüyle düşünmek, insana ayrı ve ferahlı bir pencere açıyor. Açılan pencereden, ayaklarımızı burada tutarak ileriye bakıp ümitlenmek, plânlar yapmak, gayrete gelmek, yeniden ama taze bir heyecanla besmele çekmek.
Sizi çok üzen, fevkalâde rahatsız eden bir hastalık, bir hâdise ne bileyim bir şey işte; onunla sonsuz devam eden ya da edecek olan bir hayatı sürdürmek ister misiniz, irade size verilse? Eminim ki, kuvvetli bir tepki ile “Hayır” diyeceksiniz. Bu endişeli hâle çare ölüm değil de nedir?
Ecdad, “Ölmeden evvel ölün” tavsiyesi istikametinde hayata ziyadesiyle bel bağlamamak için, eşya ve hâdisenin üzerindeki fâni etiketlerini görmüş ve ona ümidini bağlamadığı gibi, onu sadece vesile görmüş, sebep nev’inden.
Yenilik ve değişikliğe çok düşkün olan insan, bu âlemin tekrarlanan sahifeleri, sonsuza kadar da gitse o ki içerisinde acı var, artık ondan kurtulmak ister, işte bu sebeple de ölüm bir nimet olarak anlaşılır.
Biten her vazife, insana ferahlık verir. Ölüm, hayat vazifesinin bitme alâmetidir. Çok şeylerle bağımlı olan hayatın, vücudun o ağır bağ ve yüklerinin artık sona erdiğinin ifadesidir. Bitki hayatından, hayvanî hayata, oradan da insanî hayata geçiş, burada bir kademe atlamasıysa, ölüm ile de dünya hayatından ahiret hayatına geçiş için bir basamaktır ölüm.
Toprağa gömülen çekirdeğin zahirde çürüyüp değişikliğe uğraması, sümbülü netice vermesi yeni bir hayatın başlamasına vesile olduğu gibi ölüm de burası ile kıyas edilemeyecek kadar muhteşem bir hayata geçişin kapısıdır.
İhtiyarlık gibi hayatın bir cihette en ağır şartlarının olduğu o dönemin ölüm ile sona erdiğini düşünmek bile bir nimettir. Ya, bir de yaşını bile bilemeyecek kadar çok yaşlı ihtiyarlarınızın evinizde olduğunu, onlara bakmakla ne kadar ağır bir sorumluluk altında olduğunuzu düşünebiliyor musunuz? Bu noktadan ölüm onlara da size de rahmet değil midir?
İnsan, uykuya dalınca, uyanık âlemindeki dertlerini hissedemez, hissetse de çok azını hisseder. Ölüm, uykunun ağabeyidir. Dertleri örten, üzerine perde çeken ölüm, bu noktadan da sevilmeye değer.
İnsan, en kıymetli ve çok değer verdiği şeyini mutlaka güvendiği birisine vererek yola çıkar. Ahiret yolculuğunda ruh gibi en kıymetli varlığımızı kendisine emanet edeceğimiz Azrail ile tanışmak, dost olmak ancak ölüm ile mümkün olmaktadır. En kıymetli varlığımızın hatırına onu sevmek ve ona yakınlaşmayı sağlayan ölüm ile ünsiyet kurmak, geleceğini düşünen insanın kârı olmalıdır.
Ne kadar anlatırsak anlatalım, nihayetinde hamdolsun öleceğiz diyebilmenin nimetini yaşayarak buradaki hayata şuur ve gayretle devam etmenin de daha büyük bir nimet olduğunu da unutmamak kaydıyla…
Benzer konuda makaleler:
- Camiler çocuklarla şenlendi: Yaz Kur’ân kursları sona erdi
- Orucun hikmetleri – 2
- Birileri bunları insafa dâvet etsin!
- Ruh, Hayat ve Hayatın Ruhu
- Kur’ân’a dost olduğumuzu gösteremezsek!
- Kulluk Psikolojisi
- Yeni Asya karşıtlığı ve Risale-i Nur
- Kur’ân okudular, Risale dinlediler
- Yanlışları terk etme vakti
- Nübüvvet
1 Geri Dönüşüm