Tarafgirlik ve hakperestlik arasındaki fark

Ahir zamanda yaşıyoruz.

“Gaddar ve fırtınalı asrın” kendine has özellikleri var! Değerlerle oynama, ters yüz etme, toplum ve kurgu mühendisliği… vb gibi araçların “sosyal medya” yoluyla sanal bir savaşın içinde boğuşan bir toplum. Özellikle de gençlerimiz, çocuklarımız. Dinin siyasete tam alet edilmesiyle, “safdil, sofi meşreblerin” savrulmalarını yaşıyoruz.

Kur’anî hakikatlerin okuma, anlama ve hazmetmenin zorlaştığı bir dönemde ayakta kalıp değerlerimize sahip çıkmak sorumluluğumuz var. Toplumu saran ve bir hastalık halini alan “tarafgirlik” vak’ası var. Bu kelimenin iki yönü var.

Birincisi, Menfi “tarafgirlik”: Haksız olarak bir tarafı kayırma, sahip çıkma, taraf tutma, taassup, karşı düşünceyi inkâr. İnat, yanlışta ısrar, nefse, hevaya tabi olma, şeytana tarafgir, meleğe karşı çıkmak. Yalan, hile, tarafgir olduğu kusurları görmemek. Nefisperest, sadece kendi menfaatini düşünen, nefsin arzularının peşinde koşan. Nefisperest insan, sadece menfaatini düşünür, nefsini esas alır. Her şeyi nefsine feda eder, menfaatine ters düşen herkesi düşman telakki eder. Toplumdaki kutuplaşma, münakaşa, ötekileştirme, inatlaşmaların önemli sebeblerinin biri “tarafgirlik” hastalığıdır.

İkincisi: Müspet “tarafgirlik”: Hak’kın yanında olmak, yani “hakperest” olmak. Hak’ta sebat, doğruluk, adalet, liyakat, maharete saygı, hakka gönül bağlamak ve kabullenmektir. Hakperest bir insan, menfaatine ters düşse bile daima doğrunun, adaletin ve hakikatin yanında olur. Onun her hususta rehberi Kur’an, ölçüsü sünnet, mihenk taşı vicdan, terazisi insaf, hedefi hak ve hakikattir.

“Menfi tarafgirliğin” müspet karşılığı “hakperestliktir.” Tarafgir menfaatçiliğin sonucu tahribat ve pişmanlıktır. Hak’kın hükümran olması esastır. Çare; Kur’an’ın emrettiği “hakperestliktir.” Manevî hakem olan vicdanın sesinin dinlenmesidir. “Bir dert görünürse, devası âsândır.” (Münazarat, s. 35)

Makul çözüm: “Menfi tarafgirliğe” karşı, ihlas, samimiyetle “hakperestiği” ölçü almak. Nefsi gemlemek. Hakka iman ve hak üzere olmak. “Bir mes’elenin münazarasında kendi sözünün haklı çıktığına taraftar olup ve kendi haklı çıktığına sevinse; ve hasmının haksız ve yanlış olduğuna memnun olsa, insafsızdır. Hem zarar eder. Çünki: Haklı çıktığı vakit o münazarada bilmediği bir şeyi öğrenmiyor; belki gurur ihtimali ile zarar edebilir. Eğer hak hasmının elinde çıksa; zararsız, bilmediği bir mes’eleyi öğrenip, menfaattar olur; nefsin gururundan kurtulur. Demek insaflı hakperest, hakkın hatırı için nefsin hatırını kırıyor. Hasmının elinde hakkı görse, yine rıza ile kabul edip, taraftar çıkar; memnun olur. (Yirminci Lem’â)

“Tarafgirliğin” en yanlış, tehlikeli ve toplumu ilgilendiren boyutu: “Dini değerlerin siyasete âlet ve tabî yapılmasıdır.” Bütün hayatı boyunca buna şiddetle karşı çıkan Bediüzzaman Hazretleri Sünûhat adlı eserinde; din adına tarafgirâne siyaset yapanların dine ne kadar zarar verdiklerine dikkat çekip din namına meydana çıkmanın, bu yolu tercih etmenin, dini siyasete alet etme tarafgirliğinin tehlikelisine dikkat çekerek; “isabet de etseler mes’uldürler!” tespitini yapar.

Cenabı Hak hepimizi her türlü fitne, fesat, dünyevîlik, gerilim, husumet ve tarafgirlikten muhafaza etsin. (Amin)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*