Yaşanabilir bir dünya için

Kapsamı ve manası oldukça geniş bir arınma, yönelme, derlenme fiilinin; hatta bir yaşama biçiminin adıdır, temizlik.

İnsanın her türlü düşünce kirliliğinden arınması, bir temizlik ameliyesidir. İnanç ve itikat konusundaki yanlış bilgilerden; dinine, dünyasına hiçbir fayda sağlamayan ilimden; günlük hayatta kullanılma imkânı bulunmayan siyasî ve içtimaî malûmât tortularından silkinmek, sıyrılmak zihnî temizlenmektir.

Başkası hakkında güzel şeyler düşünmek, onlara güzel hizmet verebilme niyeti taşımak; ahirete hazırlık maksadıyla güzel işler yaparak Yaradan’ın hoşnutluğunu kazanma gayretinde olmak; eşyaya güzel bir nazarla ve Sanatkârı hesabına bakmak berrak bir düşüncenin, temiz bir kalbin ürünüdür.

İbadet kalben, zihnen, fikren temizlenmiş bir başın Mevlâya boyun eğerek secdeye gitmesi değil midir?

Her türlü ibadetin ilk şartı maddî ve manevî temizlik değil midir?

Fıkha göre, hadesten (mânen) temizlenmek için abdest alıp güsletmek yeterliyken; necasetten temizlenmenin sınırı, hem kişinin bedeni hem de çevresiyle ilgili temizlik boyutunu zorunlu kılmaktadır. Yani elimiz, yüzümüz, üstümüz başımız, namaz kıldığımız seccademiz ve nihayet namaz kılınacak mahallin temizliğine varıncaya kadar geniş bir ilgi ve sorumluluk alanımız bulunmaktadır.

Bir Müslüman’ın saçı sakalı, kıyafeti temiz ve bakımlı olduğu gibi; oturup kalktığı yerin temiz; yiyip içtiği gıdanın da hijyen ve emre uygun olması gerekmez mi?

Resûlullah (asm), ashâbından bir gruba hitaben: “Siz kardeşlerinize gideceksiniz; bineklerinizi düzeltin, elbiselerinizi düzeltin ki; insanlar arasında ‘bir ben gibi’ olabilesiniz. Allah çirkini ve çirkinliği sevmez”1 buyurmuştur.

Demek ki Müslüman, İslâmî hayatıyla örnek olduğu gibi, dışa bakan yönüyle de toplum içinde nümûne-i imtisâl olmalıdır.

Temizlik, medeniyetin mir’âtıdır. Çünkü bu, insanların tamamını yakından ilgilendirir. Temizlik olmazsa, ibadet olmaz; zira temizlik ibadetin önde gelen şartlarındandır. Temizlik olmazsa sağlık da olmaz. Temizlik olmayınca dünya, yanacak yer olmaktan çıkar.

Cenab-ı Hak Kitabında; “Allah size güçlük dilemez. Fakat sizi tertemiz etmek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister. Tâ ki şükredesiniz”2 buyurmaktadır.

İslâm’ın, Müslüman’ı maddî ve manevî yönden daima temiz tutmadaki özeni, sağlığa verdiği önemin delilidir. Teşvik edilen bu davranış biçimiyle İslâm’ın, toplumun ve kişinin sağlığı konusunda ve bulaşıcı hastalıkların yayılmasından korunmada en güzel örnek olduğunu gösterir.

Beden ve ruh temizliğine önem verdiğimiz gibi, çevre temizliğine de önem vermeliyiz. Oturduğumuz oda, kullandığımız masa ve kapımızın önünden tut; caddeler, sokaklar, bahçeler, kırlar; denizler, çaylar; teneffüs ettiğimiz havanın kaynağı olan atmosfere kadar hepsinin, yani çevremizin temizliğinden bizler sorumluyuz.

Ebû Hüreyre’nin (ra) rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Peygamberimiz (asm); “Bütün gücünüzle temiz olmaya çalışınız. Çünkü Allah, İslâm binasını temizlik üzerine kurmuştur. Cennete de ancak temiz olanlar girer”3 buyuruyor.

Bu mesajı alan; bu hassasiyeti idrak eden bir kimse, şırıl şırıl akan pırıl pırıl suları kirletebilir mi?

Köyleri, şehirleri, caddeleri sokakları, kırları bayırları doyasıya kullanma hürriyetine sahip olan insan yakma, yıkma, atma ve bu davranış neticesinde ortaya çıkacak kirlilikle başkalarına zarar verme cüretinde bulunabilir mi?

Yani, insan olan insan, başkasına zarar verir mi? Nezâfette, nezâkette, bir “ben” gibi belirgin olmak Müslüman’ın şiârı ve ayırt edici özelliğidir. Yani, Müslüman gibi olabilmektir…

Dipnotlar:

1- İslâm Fıkhı Ansiklopedisi, 1: 69 (Müsned)

2- Mâide Suresi, 6.

3- Camiü’s-Sağîr, 2:836.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*