Yazdıklarım müşahedatımın kırk binde biridir…

Merhum Mustafa Sungur Ağabeyin bir TV’de ifade ettiği “yazdıklarım müşahedatımın kırk binde biridir” ifadesini havsalamız almasa da, ism-i Hakim’e mazhar olduğu anlaşılır.
Kendisine ilm-i Kur’ân verilen bir âlimin, diğer ilimlere vukûfiyeti tabiîdir, ancak hakikati teslim babından ilminin derinliklerine sondaj için Risale-i Nur’a dalmak gerek. (Ve minallahittevfik)

Yazdıklarına baktığımızda ilminin seviyesini kavramak zor olsa da, temas ettiği her mesele de o ilmin ip uçlarını görmek, iz sürmek mümkün.

Risale-i Nur (Arap ulemasının tedkiki ile) âyetleri tefsir sadedinde metinler bile ya âyet meali, ya hadîs veya bil-mânâ ruhundan olduğu açıkça görülür. Hattâ hakikate ulaştırmak için hikâye edilen metinler, eski suhufların veya Tevrat, Zebur ve İncil’in orijinalinde rastlarken zannedersiniz ki bütün zamanlarda yaşamış Hz. Hızırvari (as) bir hayatı vardır.

Tefsir

Bediüzzaman’ın hayali 60 ciltlik bir tefsir yazmaktı. Ancak kader-i İlâhî, niyetin fevkinde şaheser Risale-i Nur gibi bir tefsir ikram etti. Yalnız, diğer tefsirlere gelecekte ehl-i ihtisasa bir numûne olarak kefen boynunda, at sırtında, avcı hattında İşaratü’l-İ’câz yazdırıldı.

“Tefsir iki kısımdır. Biri ibaresini izah eder, biri de hakikatlarını isbat eder. Nurlar bu ikinci kısım tefsirlerin en kuvvetlisi ve en kıymetdarı olduğuna ehl-i dirayet ve dikkat yüzbinler şahidler var.” 1

Kelâm

Kelâm ilminde eşi benzeri yoktur denilebilir. Kelâm ilminin dahileri kanallar açarak suyu uzak yerlerden getirdikleri gibi, Tevhid meselesinde zahmet çekiyorlar. Risale-i Nur ise; “Ulemâ-i ilm-i kelâm, esbabı, nihâyet-i âlemde teselsül ve devrin muhaliyeti ile kesip, sonra Vâcibü’l-Vücûd’un vücûdunu onunla ispat ediyorlar. Uzun bir yolda gidiliyor. Amma Kur’ân-ı Hakîm’in minhâc-ı hakikîsi ise; her yerde suyu buluyor, çıkarıyor. Her bir âyeti, birer âsâ-yı Musa gibi, nereye vursa âb-ı hayat fışkırtıyor.” 2 dolayısıyla ahir zamanda kelâm ilmini bu asrın anlayış seviyesine getirerek gizlenmiş imanları su yüzüne çıkarıyor.

Hadîs

Risale-i Nur, Kur’ân tefsiri olmakla beraber aynı zamanda bir hadîs kaynağı ve tefsiridir. Madem mücedditlerin yazdıkları eserler Hz. Peygamber’in (asm) tasarrufu altındadır, Risale-i Nur’un diğer evliyaullahın eserlerinden fazla zat-ı pâki risaletin tasarrufatında olması, dolayısıyla hadîs gözetiminde yazdırılması akıldan uzak değildir.

Bediüzzaman’ın hadîs hafızı olduğuna dair münhasıran bir yazı kaleme almıştık. İsteyenler oraya müracaat edebilir.

Bkz. https://www.yeniasya.com.tr/omer-faruk-ozaydin/bediuzzaman-hadis-hafizidir_457058 ilgili yazımız.

Fıkıh

Denilir ki Risale-i Nur’da fıkıh yoktur. Hâlbuki satır aralarına derc ettiği ve âlimlerin çözemediği o kadar ince meseleler var ki, kitaplar kadar kıymet taşır. 27. Söz (İçtihad Risalesi) 21. Sözün İkinci Makamı (Vesvese Bahsi) Sünnet-i Seniyye Risalesi vb. bir çok risale de zımnî olarak fıkhî meseleler ihtiyaca binaen çoktur ve imanlı birine lâzım olacak bilgiler Risale-i Nur’da yeteri kadar vardır. Bundandır ki, namazı niyazı olmayan biri derse devam ettiğinde, kısa bir süre sonra hem namaza başlar hem de kendine lâzım o meseleleri öğrenme merakı elde eder. Namaz, oruç, zekât, hac, tesettür gibi farizaların hikmetinden ve niçin yapılması mecburiyetinden bahseder. Ancak Bediüzzaman fıkhî fetvalar yerine “iman fetvasıyla tavzif olunmuşuz” der. Zira iman olmadan fıkhî meseleler külfet görülüp yasaklara bakmak, dine soğuk durmaya da sebep olabilir. Bu vesileyle; asırlardır fıkıh tartışıp durduğumuz halde bir arpa boyu yol alamadık. Hocalara, cemaate ve talebelere ders vermek için lâzımdır, ancak bir Müslümanın temel ihtiyaçlarına lâzım olacak ilmihâl bilgisi çok kısa ve kolaydır. Onları öğrenmeyen dinini nasıl yaşayacaktır? Ancak bu zamanda kapalı olan içtihad meselelerinde yeni kapılar açmak, yeni fetvalar getirmek olsa olsa dünyevîleşmenin getirdiği hile-i şer’iye için yollar aramaktır. Bediüzzaman bu mevzuda; “İslâmiyet’in nazariyat kısmında ve selefin içtihadat-ı safiyane ve hâlisanesiyle, bütün zamanların hâcatına dar gelmeyen efkârları olduğu halde, onları bırakıp heveskârane yeni içtihadlar yapmak, bid’akârane bir hıyanettir.” 3 deyip kapıyı kapatıyor.

Kısaca fatînü’l-asır’dır. Sadece din ilimlerin de mi?

Dipnotlar:

1. Şuâlar.
2. Sözler.
3. Mektubat.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*