Yeni nesiller için Risale-i Nur

alt

Açılış toplantısı 22 Eylül 2013 Pazar günü yapılan ve 3 gün devam eden “10. Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumu”nun konusu “Nübüvvet/Hakikat arayışında, Peygamber ışığı” olarak tesbit edilmişti. İlk gün daha çok protokol konuşmaları yapılırken, sonraki günlerde konuşmacılar konu ile ilgili olarak hazırladıkları tebliğlerinisundular.

İstanbul İlim ve Kültür Vakfı tarafından düzenlenen sempozyumun ikinci gününde sunulan tebliğlerin bir kısmını takip etme imkânı bulduk. Sempozyuma Mısır’dan katılan Dr. Eşref Abdulrafi Muahammed Elsayid, Türkiye’nin de gündeminde olması gereken bir konuya işaret etti. Tebliğini sunduktan sonra konu ile ilgili olarak soulan bir soruyu cevaplandıran Dr. Elsayid, kendi hayatından da misal vererek Risale-i Nur eserlerinin ilkokuldan başlayarak bütün eğitim programlarında yer almasını istedi. Biz de bu ihtiyacı zaman zaman dile getirenler arasında olduğumuz için bu teklif özellikle dikkatimizi çekti. Dr. Elsayid, Risale-i Nur eserlerinin bir kısmının (İşarat’ul İ’caz gibi) Mısır’da bazı üniversitelerin müfredatına girdiğini de hatırlatıp, “Ben doktora çalışması yapmak istediğim zaman seçtiğim bütün konular hocalarım tarafından reddedildi. Sonra bir hocamız, ‘Said Nursî’yi çalış’ dedi. Ben de ‘Kim bu Said Nursî?’ diye sorunca ‘Türkiye’de yetişmiş büyük bir alim, Risale-i Nurları telif etmiş’ dedi. Hocamın Türkiye’de yaşamış bir alimi çalışmamı teklif etmesine başlangıçta şaştım, ama sonra bu eserleri okuyunca adeta çarpıldım. En başta benim ahlakımı, hareketlerimi, yaşantımı değiştirdi. Bu eserler adeta benim kanıma işledi. Ailem bile bendeki bu değişime şaştı. Çünkü biz, okulda öğrendiklerimizi okulda bırakır, hayatımıza aksettirmezdik. Risale-i Nur’un en büyük farkı da budur. İnsanı değiştiriyor, adeta kanına nüfuz ediyor. Bunun için yeni nesiller yetiştirmek için Risale-i Nur eserlerini ilkokuldan başlayarak bütün okulların eğitim müfredatına girmesi gerekir” dedi.

Konuşmacının, kendi hayatından misal vererek delillendirdiği bu teklif, büyük ilgi gördü ve dinleyiciler tarafından da hararetle alkışlandı. Aslında bu cevaba vesile olan sorunun da Sudan/Hartum’dan gelen bir gazeteci tarafından sorulmuş olması da dikkat çekiciydi. Bütün bunlar, birileri farkında olsa da olmasa da Risale-i Nur’un en başta İslâm dünyası ve dolayısı ile dünya gündemine girdiğini göstermez mi? Haza min fadlı Rabbi!

Sempozyumda aynı anda 3 ayrı oturum yapıldığı için konuşmaların tamamını dinlemek mümkün olamadı. Ancak bu konuşların ve tebliğlerin tamamının dikkatli bir gözle incelenmesi ve gündeme taşınmasında fayda var. Tebliğler, hem İslâm alaminin hem de bütün dünya insanlarının dertlerine çare sunabilecek teklifler ündeme taşıyor. Doğrudan olmasa da ‘adalet’ kavramı da dolaylı olarak sempozyumda konuşulan ve tartışılan konular arasında yer aldı. Dünyanın hal ve gidişine bakıldığında apıçık bir adaletsizlik yaşandığını herkes görüyor. Dolayısı ile adaleti tesis etmek ‘büyük devletler’in de gündeminde. Fakat adaletin tesis edilmesi ‘zalim’lerin menfaatlerine mani olacağı için şimdilik bu talebi perdeliyorlar.

Bir başka konuşmacı da Risale-i Nur’da anlatılan ‘kıssa’lara dikkat çekti. Bediüzzaman’ın, eserlerinde insanların zihnini dağıtmadığı, ‘uzun’ meselelerin çok kısa ve öz bir şekilde anlatıldığına güzel bir misal olarak, Hz. Yusuf’un kıssasının anlatılması gösterildi. Bazı alimler bu kıssayı neredeyse 20 sayfada anlattırken, Risale-i Nur, “bir paragraf ve bir ayetle” izah etmiş. (Bkz., Lem’alar, Birinci Lem’anın giriş bölümü.)

Bediüzzaman’ın “Ben de sizin ders arkadaşınızım” demek suretiyle kendisini de Risale-i Nur’a talebe görmesi, konuşmacıların dikkat çektiği konular arasında yer aldı. Hakikaten, bu tevazu ve mahviyetin başka bir örneği var mı?

Risale-i Nur’un akılları ve kalpleri gerçeklere açması, onları feth etmesi, söndürülmek için üflendikçe güneş gibi parlaması başka ne ile izah edilebilir ki?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*