Zamanımızı kimlerle geçiriyoruz?

Ölüm döşeğindeki Yavuz Sultan Selim’i teselli etmek isteyen hocası Hasan Can, “Artık Allah ile beraber olmanın vaktidir Padişahım!” der.

Birden bire hasta yatağından kalkarak celâllenen padişah, “Sen bizi şimdiye kadar O’ndan ayrı mı bellerdin?” diye çıkışır.

İşte yedi sene gibi kısa saltanat döneminde muhteşem işler başaran ve İslâm birliğinin siyasi temellerinin atılmasına da sebep olan bu anlayış ve düşüncedir.

***

İnsanın zihin yapısı, kalbi, duyguları, ruhu; “Kimim, nereden geliyorum, beni kim gönderdi, niçin gönderdi, nereye gidiyorum, nasıl bir sonuçla karşılaşacağım?” gibi soruları araştıracak şekilde dizayn edilmiş. Zaten bu hayati soruların doğru cevapları bulunamazsa rahat ve huzur yoktur, mutluluk hiç yoktur.
İnsanoğlu öylesine bir yaratılışa sahip ki, bu soruları düşünmek istemese bile, derinden derine zihninde yankılanır. Beynini mütemadiyen tırtıklarlar.
Madem durum bundan ibarettir, öyle ise, kendimizi bir kenara çekip muhakeme ve muhasebe etmemiz gerekir:
Zamanımızı kiminle geçiriyoruz?
Dostlarımız kimlerdir?
Kiminle olmamız gerekir?
Ne yapacağız, ne yapmalıyız?
Her şey şu hakikatte düğümleniyor: Kabir kapısına gülerek girmek!
Bu da ancak, öldükten sonra dirilmeye tahkiki imân ile gerçekleştirilebilir. Bu, insana öyle bir ferahlık, öyle bir müjde verir ki…
Tekrar diriliş, “Bütün müjdelerin fevkinde şöyle müjde eder ve der ki:
“Ey insan! Bilir misin nereye gidiyorsun ve nereye sevk olunuyorsun? (…) Dünyanın bin sene mesudâne hayatı, bir saat hayatına mukabil gelmeyen Cennet hayatının; ve o Cennet hayatının dahi bin senesi, bir saat rüyet-i cemâline mukabil gelmeyen bir Cemîl-i Zülcelâlin daire-i rahmetine ve mertebe-i huzuruna gidiyorsun.
“Müptelâ ve meftun ve müştak olduğunuz mecazî mahbuplarda ve bütün mevcudat-ı dünyeviyedeki hüsün ve cemal, Onun cilve-i cemâlinin ve hüsn-ü esmâsının bir nevi gölgesi; ve bütün Cennet, bütün letâfetiyle, bir cilve-i rahmeti; ve bütün iştiyaklar ve muhabbetler ve incizaplar ve câzibeler, bir lem’a-i muhabbeti olan bir Mâbud-u Lemyezelin, bir Mahbub-u Lâyezâlin daire-i huzuruna gidiyorsunuz.
“Ve ziyafetgâh-ı ebedîsi olan Cennete çağırılıyorsunuz.
“Öyleyse, kabir kapısına ağlayarak değil, gülerek giriniz.”1
Ölüme bundan daha muhteşem bir bakış açısı, huzur ve mutluluk veren başka bir felsefî anlayış olabilir mi?

Dipnot:

1- Bediüzzaman Said Nursî, Mektûbât, YAN, s. 223

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*