Acılar ve güller

Sana Gül Bahçesi Vadetmedim, deliliğin anatomisini gözler önüne seren bir kitap. Hayatla ölüm arasındaki o ince çizgiye yakalanan, aklın pervanelerinden sıyrılan insanların serüvenini anlatıyor. Toplum tarafından kabul gören normlardan uzak duranların iç savaşını ve isyanlarını edebî dilde aktaran Greenberg, bütün gerçekçiliğini ve başarısını kendi deneyimine borçlu.

Bir süre psikiyatrik tedavi görmesi, yaşadıklarının yazıya dönüşmesi sayesinde merak ettiğimiz suallerin cevaplarını hazırlamış bize. Bir akıl hastasının halet-i ruhiyesi nasıldır? Düşüncelerini besleyen kaynaklar nelerdir? Bir gün ‘dışarıya’ tekrar dönebilme umutları var mıdır? Hayatın ne kadar içindedirler? Deli olmak kendi tercihlerinin sonucu mudur? Bu ve buna benzer soruların cevaplarını, akıl hastası olduğuna inanamadığımız Deborah’ın ağzından duyarken çok şaşıracaksınız.

“Acıtma yalnızca kuramsal bir şeydir. Asıl acıtan şey, kendinden başka herkesin hayatını yönlendiren güçlerce tekmelenip dışlanmak, yıllarca deli olarak yaşamak, kimseye bir şeyi anlatıp kendine inandıramamak.” Yaşadığımız duyu ve hislerin, gerçekten öte olduğunu, ancak yaşamak istediğimizde onların farkına vardığımızı bu ifadelerle dile getiren Deborah sadece 18 yaşında. İçinde büyüttüğü dünyanın dehlizlerinde kaybolarak, aklından feragat eden bir genç kız o. Dehşeti ve korkuyu aynı anda yaşayabiliyor; çılgınlığın had safhasındayken soğuk tulumlar sayesinde hayata döndürülebiliyor. Bedenine kolayca zarar veren, öyle ki sigara izmaritlerini kollarında söndürmekten zevk alan, ama hiçbir acı ya da mutluluk hissedemeyecek kadar kendinden vazgeçmiş… Her şeyden vazgeçiyor, yorgun düşüyor çünkü. Yatıştırıcı hapların beynini uyuşturması, zihin dağınıklığı, yaşanılan âlemden uzaklaşmasına sebep oluyor. Yaz güneşi ısıtmıyor onu; iliklerine kadar üşüyor aylardan Temmuz olmasına rağmen. Gözlerinin feri gitmiş, dudakları uçuklamış. Ve bir gün dayanamayıp doktoruna şöyle diyor:

“Ben kendimi terk edemeyeceğime göre, savaşı terk ediyorum.”

Aslında Deborah’ın düştüğü umutsuzluk girdabında biz de sık sık boğuluyoruz. Toparlanabilmek için çevremizden yardım istiyoruz; anne, baba, kardeş, arkadaş ya da bir doktor imdadımıza yetişiyor. Fakat öyle anlar geliyor ki bazen, geri dönüşüm hiçbir şekilde gerçekleşemezken hazin sona adım adım yaklaşıyoruz. Belki her birimiz Deborah kadar ağır atlatmıyor bu hastalığı. Ama ilâç yüklü reçetelere ve psikolog/psikiyatrlara muhtaç hale geliyoruz. Bu yüzden kitabı okurken ‘Ben de bir deli miyim?’ sorusunu sık sık yöneltiyorsunuz içinizdeki ‘ben’inize. Onun hastalığından kendinizde izler buldukça, telâşa kapılmamanız elde değil.

Bazen öyle cümleler sarf ediyor ki bu genç kız, onun bizden akıllı olduğunu görüp şaşkınlıkla küçük dilimizi yutuveriyoruz. O, ‘Görmek her şey değildir’, derken bilincinde mi sözlerinin? Ya da ‘İnsanlar karşı-ateşler yakarlar, bir yangını söndürmek için bir başka yangın çıkarırlar’ derken bu kadar isabetli bir tesbite deliliği sayesinde ulaşmış olabilir mi? İşte o an farkına varıyorum; her birimizin içinde biraz Deborah var. Ve anlıyoruz, toplumun değer yargılarına delilerin eleştirel gözünden bakmak bambaşka bir dünyanın kapılarını aralıyor ardına değin. Aile, akraba, arkadaş ve sair sosyal çevreye dâhil olan her kişiyle kurduğumuz ilişkiler; bu ilişkilerin, insan dünyasına olumlu ve olumsuz yansımaları, Deborah’ın ağzından çıkan isyanın acı, çaresizlik ve umut dolu ibareleriyle farklı bir gözle görebilmemizi sağlıyor. Bizler için ‘belki’ kelimesi, belirsiz ve silik anlamlar taşısa da birileri için ümidin, kurtuluşun büyülü ve şiirsel simgesi. ‘Hiçbir zaman’ ile ‘belki’ arasında yaşanan gelgitler, acı duyusunun tekrar hissedilmesi sayesinde, Deborah’ın bu dünyaya yeni baştan ait olma başarısını bizlere gösteriyor. ‘Belki’ ifadesinin onun için ne kadar muazzam bir umut taşıdığını, onca olumsuzluklara rağmen hayata tutunma çabasını gördükçe kendi akıllı (!) halimize, verilen bu bedî nimete milyonlarca defa şükretmemiz gerektiği bilincine varıyoruz.

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*