Dünya hayatı; yeryüzünde yaşanan kısa bir yolculuktur. Son durağı ölüm ve âhirettir. Âhiret; dünyada yapılanların hesabının verileceği ve karşılığının görüleceği gün demektir.
Âhirete iman ise; bu yüksek ve ebedî hayata inanmak demektir. Âhiret inancı, cemiyet ve fert hayatının esasını meydana getirir. İnsan hayatına hedef ve yön verir. Yaratılışındaki hikmet ve gayesini öğretir.
Çünkü hedefi olmayan bir hayat, ideal mânâda hayat değildir. Gayesi bulunmayan bir varlığın hiç değeri yoktur. Şüphesiz Cenâb-ı Hak; insanı gayesiz ve başı boş olarak yaratmamıştır. Her varlığın bir hedefi olduğu gibi, insan da bir gaye için yaratılmıştır. Ve insan, yaratılışındaki sırlardan dolayı bu gayesini tahakkuk ettirecek vasıf ve kabiliyettedir. Nitekim Yüce Allah: “Biz sizi abes olarak mı yarattık. Bizim tarafımıza dönmeyecek misiniz sandınız?”1 ve “İnsan, kendisini başıboş bırakılacak mı sanıyor?”2 buyurmuştur.
İnsanın; dünyada ilmî ve ahlâkî faziletlerin en yükseğine çıkmaya çalışması en önemli ve birinci görevidir. Bunun için ilim ve fazilet kazanarak bulunduğu hayattan daha ulvî ve ebedî bir hayata kavuşması için bu dünyaya geldiğine ve o âlemdeki saadetin dünyada kazanılacağına iman etmiştir. Bediüzzaman şöyle ifade ediyor: “Âhiret akîdesi, hayat-ı içtimâiye ve şahsiye-i insaniyenin üssü’l-esâsı ve saadetinin ve kemâlâtının esâsâtı.”3 Asay-ı Musa adlı eserinde de: “Hem her insanın küçük bir dünyası, belki küçük bir cenneti dahi kendi hanesidir. Eğer iman-ı âhiret o hanenin saadetinde hükmetmezse, o aile efradı, herbiri şefkat ve muhabbet ve alâkadarlığı derecesinde elîm endişeler ve azaplar çeker. O cenneti, cehenneme döner veyahut muvakkat eğlenceler ve sefahetlerle aklını tenvim edip uyutur”4 ediyor.
İnsan; iman ve inancın gösterdiği yolu tutarak aklını ve ahlâkını hakiki ve müspet ilimlerle parlatmalıdır. Cehaletin doğuracağı noksanların, maksat ve gayesine erişmesine mani olacağından korkmalıdır. Allah tarafından kendisine verilen aklî kuvvetleri, insani hasletleri yaratılış gayesine uygun kullanmalıdır. Daima ahlakını güzelleştirmeli; ahlâksızlığın doğuracağı fenalıklardan kendini temizlemeye çalışmalıdır. Bu sûretle kendisine taahhüt edilmiş olan o yüksek olgunluğu elde etmeye bütün gücüyle çalışmalıdır.
Böyle bir inanca sahip olan insan; her işinde doğruluk ve dürüstlükten ayrılmaz, para kazanıp zengin olmak isterse kazancını meşrû yollarda arar, hile, aldatma ve rüşvet gibi yollara tevessül etmez. İlmi ve mali kazancını daima yerine ve faydalı yerlere sarf eder. Kendi hakkını bilir, başkalarının haklarını gözetir, kendisine lâyık görmediği bir şeyi başkalarına da lâyık görmez. Vazifelerini tam vaktinde yapar. Çünkü; mükâfatların ve cezaların verileceği günün varlığına iman etmiştir. Peygamberimiz’in (asm) şu hadis-i şerifini tabiri caizse kulaklarına küpe eder:
“Kıyamet gününde insan şu soruların cevabını vermedikçe bir adım dahi olsa atamaz.
1. Ömrünü nerede tükettiği,
2. Vücudunu hangi yollarda harcadığı,
3. Bildiği ve öğrendiği ile amel edip etmediği,
4. Malını nereden kazandığı ve nereye harcadığı”5
Hakiki bilgi ve yüksek fazilet üzerine kurulmuş bir medeniyete doğru yol almaya insanı götüren en doğru kılavuz ancak bu inançtır.
Adaletten ibaret bulunan sırat-ı müstakimden hiç sapmadan gitmenin, herkesin kendi haklarını bilerek başkalarının haklarını gözetmek esasına dayanan cemiyet hayatının devamı da bu inancın varlığına ve kuvvetliliğine bağlıdır.
Ahirete iman inancı, insanların kalbine barış hislerini saçan ezelî bir ruhtur. Çünkü barış hissi adalet ve muhabbetin meyvesidir. İlim ve irfan yoksulu, cehaletin verdiği körlükle, inanç bozukluğu ile inlemekte olan insanlardan topluma faydalı bir şey beklemek mümkün değildir.
Başkasının canına, malına ve namusuna göz dikmekten, haksızlıktan alıkoyan ve karşılığını ahirette almak üzere dünyada pek çok iyilikler yapma yolunu insana tutturan tek inanç ahirete imandır.
Ahirete imanın insan üzerindeki etkilerini birkaç satır içerisinde izah etmek mümkün değildir. Bu noktada Cenâb-ı Hak daha çok düşünmeye ve bu esas üzerinde durmaya şu âyet-i kerime ile davet etmektedir: “Asla şüphe yoktur ki, kıyamet elbette gelecektir. Ancak insanların çoğu buna iman etmezler.”6
İnsan; ölümü öldüremediği ve kabir kapısını kapatamadığı sürece ahirete inanmaya mecburdur.
Dipnotlar:
1- Mü’minun Suresi; 23/115.
2- Kıyamet Suresi; 75/36.
3- Sözler s.90.
4- Asay-ı Musa s.40.
5- Tirmizi, Sıfatu’l-Kıyame, H:2417.
6- Mü’min Suresi; 40/59.
Benzer konuda makaleler:
- Köprü insan haklarını tartışıyor
- İnsan ve akıl
- İman esaslarıyla gelen aile mutluluğu
- İki çekirdeği buluşturmak
- İnsandaki duygular
- Gayba (ahirete) iman
- İman esaslarıyla gelen aile mutluluğu
- Kıyamet senaryoları
- İslâm, kadına hakkını veriyor
- Unutmayalım; Ahiret hesabına yaşıyoruz
İlk yorum yapan olun