Allah’a iman fıtratın gereğidir

İnsan nihayetsiz şeylere muhtaç bir varlık olarak yaratılmıştır. Bu ihtiyaçlarını karşılayacak sermayesi ise yoktur. Kâinat denilen şu kurulu nizamın tamamına ihtiyacı vardır. Ancak bunların hiç birisini kendi imkânları ile elde edecek gücü ve kuvveti yoktur.

Hem nihayetsiz musibetlere, hastalık ve felaketlere maruz ve müpteladır. Ancak, bunların zararını defedecek iktidarı ve gücü yoktur. Her şeyi istiyor, ancak elde edecek gücü yok. Her musibetten çekiniyor, ancak kendini koruyup kollayacak imkânı yok. Arzu ve emelleri bütün kâinatı kuşatmış, ancak elindekini ağzına götürmekten aciz bir varlık. Hayalinin gittiği yere kadar ihtiyacı gidiyor, ancak onları gerçekleştirecek gücü yok.

Peki, bu çaresizliğin ilacı ne? Çözümü ne? İşte bunun çözümü, her şeye gücü yeten, her şeye sözü geçen, bütün kâinatın dizginlerini elinde tutan birisine kul olmak, ona inanıp bağlanmaktır. En kolay ve kısa yol budur.

Bunu bir misalle şöyle açıklayabiliriz.

Dünyanın her tarafı ile telefon konuşması yapmak isteyen birisinin önünde iki yol vardır.

Birisi, bütün dünyaya ulaşacak şekilde bir telefon ağı, bir telefon şebekesi kurmaktır. Bu bir insanın başarabileceği bir şey değildir. Ne zamanı, ne sermayesi, ne de gücü buna yetmez.

İkinci yol ise, bir devletin vatandaşlığına girip, vatandaşlık bağı ile o devlete bağlanıp o devletin telefon şebekesini kullanmaktır. Küçük bir bağlantı bunun için yeterli olacaktır. Hem kısadır hem çok kolay. İstediği maksada ulaşmasına da yeterlidir.

İman, kulluk bağı ile kâinat sultanına bağlanmaktır. Bu sayede bütün varlıklarla bir dostluk oluşacak, kulluk ortak noktası ile bütün kainatla omuz omuza gelecektir. Allah’ın kulu olması bakımından bütün varlıklarla eşit olacaktır. Kulluk bakımından bütün varlıklar eşittir. Sultan-ı kâinata bağlanarak bütün ihtiyaçlarını karşılayacak, bütün emellerine ulaşacaktır.

Allah vardır. Çünkü bu kâinat sonradan meydana gelmiştir. Kendi kendine veya tesadüfen olması mümkün değildir. Çünkü her tarafında harika bir nizam ve düzen vardır. Nizam ve düzenin olduğu yerde tesadüfün yeri olamaz. Bu harika nizam, tertip ve düzen, onu meydana getiren, yaratan birisinin var olduğunu göstermektedir. Onu yaratan ise, Allah’tır.

Kainattaki bütün varlıklar harika bir yardımlaşma içindedirler. Güneş kendi etrafında dönüyor. Eğer bir an dönmesini durdursa bütün gezegenler dağılacak, sistem çökecektir. Gökyüzü gözyaşlarını damlalar halinde göndermese, yeryüzünde güller açmayacak, hayat sönecek, canlı namına bir şey kalmayacak. Güneş ile gezegenleri arasındaki bu ince nizam ve düzeni koyan Allah’tır. Bulutlar ile bütün canlılar arasındaki bu yardımlaşmayı tesadüfe vermek mümkün değildir. Bunları bu şekilde düzenleyen birisi vardır. Bunların ihtiyaçlarını görüyor, biliyor ve vakti vaktine yetiştiriyor.

Her güz mevsiminde binlerce tohum toprağa düşer. Bahar gelince hiçbiri unutulmadan, yanılmadan, şaşırmadan yeni bir hayata, bitki hayatına geçerler. Bunu ancak her şeyin dizgini elinde, her şeyin yanında hazır, her mekânda hazır olan Allah yapabilir.

Bir incir ağacının bütün plan ve programını bir incir çekirdeğinde yerleştirmek, mevsimi geldiğinde uygun ortamı sağlayıp, o programı açıp o minnacık çekirdekten koca bir incir ağacını çıkarmak ancak her şeyin yaratıcısına has bir iştir.

Bir şeyden her şeyi yapmak, her şeyden bir şeyi yapmak, her şeyin yaratıcısına mahsus bir özelliktir.

Bir incir ağacı, çamurlu bir su içer, ondan odun meydana gelir, çuha gibi yapraklar meydana gelir, şekerli tulumba tatlıları meydana gelir. Veya bir koyuna sadece ot verilir, et, süt, yün, deri, boynuz meydana gelir. Bir şeyi her şeye çevirir.

Yahut insan yüzlerce çeşit gıdalar yer, bütün bunlardan et ve kemik olan bir cisim dokur. Vücudun bütün dengelerini koruyarak yapar. Her organa ne az ne çok, kararında gönderir. O Her şeyi bir şeye çevirir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*