”Amcam Hasan Feyzi şeyhliği bıraktı, Risale-i Nur’a talebe oldu”

Bediüzzaman’ın hüzünlü şairi Hasan Feyzi Yüreğil 1946 yılında Denizli’de vefat etti. Hakkında çok fazla bilgi yok. Araştırmalarımız esnasında yeğeni Nurşen Yüreğil’e ulaştık. Hasan Feyzi’nin bilinmeyen yönlerini konuştuk. Hatıralarını ilk kez paylaştı.

Bize kendinizi tanıtır mısınız?

Ben, Hasan Feyzi Yüreğil’in en küçük kardeşi Nevzat’ın kızıyım. Babamlar Denizli’de amcam ile aynı avlu içinde oturuyorlarmış. 1957 yılında İstanbul’a taşınmış. Ben orada doğdum.

Hasan Feyzi’yle hiç görüştünüz mü?

Ben doğmadan önce vefat etmiş. Görüşme imkânım olmadı.

Hasan Feyzi ve Üstadımızla ile ilgili bilgileri ilk kez kimden duydunuz?

Annemden duydum. 1941 senesinde Bandırma’dan Denizli’ye gelin gitmiş. Eskiden insanlar bütün kapıların ortak bir avluya açıldığı evlerde yaşarlarmış. Denizli’deki evimiz de öyleymiş. Bütün kardeşler bir aradaymış. 5 yıl birlikte kalmışlar. Annem küçük olduğu, geçirdikleri zaman az olduğu ve Üstadımızın hizmetinden tam haberdar olmadığı için o nazarla amcama çok fazla bakamamış. Fakat Üstadımızın Denizli günlerini hatırlıyordu. Birkaç kere mahkemeye giderken görmüş. Annem amcam ile kısa bir süre bir arada kalabilmişler daha fazlasına amcamın ömrü vefa etmemiş.

Annem amcamın çok başka bir insan olduğunu, diğer kardeşlerinden farklı düşünüp, farklı yaşadığını söylerdi. Az yermiş. Yumurtanın bile yarısını yiyip, kalkarmış. Olaylara az tepki verirmiş. Odasından çok fazla çıkmazmış. Az konuşurmuş. Buna rağmen sülalede en çok onun sözü geçermiş.

Biri rüya gördüğünde amcamdan yorum yapmasını istermiş. Rüyayı anlatmadan rüyayı söyler, yorum yaparmış.

Odasına çekildiği, ibadetle meşgul olduğu zaman yanına gelinmesini istemezmiş. Bir gün namaz vakti hanımı birden içeri girince sesini yükselterek “Sana kaç defa söyledim. Bu şekilde odaya girme. Onları rahatsız ediyorsun” demiş. Annem amcamın sesini ilk kez bu kadar yüksek duyduğunu anlatmıştı. Çünkü evde yokluğu, varlığı belli olmayan biriymiş. “Onlar” dediği ihtimal ki melekler, ruhanilerdi.

Hasan Feyzi’nin ailesinden bahseder misiniz? Yaşayan evlat veya torunları var mı?

Sülaleden 60 yaşını gören pek yok. Amcamlar dört kardeşmiş. Amcamın İsmet, Hikmet, Fikret, İlhan isminde dört oğlu ve Nihal isminde bir kızı vardı. Sadece Nihal ablam hayatta. İzmir’de yaşıyor. Bu kızından iki torunu da hayatta. Annem, Üstadımız Denizli’de otelde kalırken Fikret abimin dışarıdaki ihtiyaçlarını gördüğünü söylerdi.

Risaleleri ne zaman tanıdınız? Daha önce amcanızın bu kadar önemli biri olduğunu biliyor muydunuz?

1957 yılında İstanbul’a taşındığımızdan ve büyüklerinden kimse hayatta olmadığından Denizli ile bağımız koptu. Sadece dualarda yer verdiğimiz, ruhlarına Fatiha okuduğumuz akraba olarak kaldı baba sülalem.

Risale ile 1993 yılında tanıştım. Annem bir şeyler anlatırdı ama benim bilgim dâhilinde olmadığı için sadece hatıra olarak dinlerdim. Nurları okudukça Üstadı tanımaya ve sevmeye başladım elhamdülillah. O kadar çok hemdem olmuştum kiduygularımda değişimler fark etmeye başlamıştım. Gece gündüz Risaleler başucu kitabım olmuştu. Rüya âlemlerim değişmiş, adını koyamadığım heyecanlar yaşıyordum. Sebebini bilemediğim ama yaşayacağıma emin olduğum bir şeyi bekliyordum. Sanki hareket ve davranışlarıma da sirayet eden bir şeyler vardı.

Sonradan anladım ki bütün bunların sebebi kendisine hayran olduğum Üstadım ve “ruhuma bedel” diye tanımladığı amcamdı. Bir gün bir Kur’an-ı Kerim aldım. Kapağını açtığımda içinden küçük bir kitapçık çıktı. Bir sayfasında amcamın kısa bir biyografisini gördüm. Çok heyecanlanmıştım. Bunun üzerine anneme bildiklerinin daha fazlasını anlatmasını istedim. Maalesef bundan daha fazla bir şey yoktu.

Hasan Feyzi hem edip, hem de şeyhti. Bu şahsiyeti Risaleleri anlamada ve Üstada bağlanmada etkili olmuş olmalı…

Amcam bir tarikat şeyhi ve aynı zamanda edebiyat öğretmeniymiş. Risale-i Nûr’u tanıyınca Üstada muhabbeti artmış. “Şeyhlik benim neyime. Ben daha talebe bile değilim” diyerek şeyhliği bırakmış. Hem talebelerine, hem de kendine Risale-i Nur’u ders olarak işlemeye başlamış. Hasan Feyzi, şeyh olarak kalsaydı ihtimal ki sadece Denizli halkı bilecekti. Ama Üstada talebe olunca Risalelere girdi ve bütün dünya tanıdı.

Bediüzzaman şairi denildiğinde Hasan Feyzi akla geliyor. Onun soyadını taşıyorsunuz. Bu kadar değerli bir insanın yeğeni olmak nasıl bir duygu?

Amcam gibi Üstada, Risale-i Nur’lara âşık ve de özel bir şahsiyetin kanının damarlarımda dolaştığına, benim amcam oluşuna hem çok sevindim, onur duydum hem de kaybettiklerimize, dünyevi ve uhrevi cevherlerin bizlerde olmayışına çok üzüldüm.

Hasan Feyzi ile ilgili özel bilgileri en çok annenizden aldığınızı söylediniz. Hasan Feyzi’nin çocuklarının ilgisi nasıldı?

Fikret abim dışında amcamın ailesinden onun makamını ve kıymetini bilen çok kimse çıkmamış. Rahmetli annem amcamı çok severdi. Benim Risale tutkumu, Üstadımıza muhabbetimi bildiği için “Amcanın zürriyetinden hiç biri sana benzemedi. Onun dualarına sen mazhar oldun” derdi.

Anneniz ve Hasan Feyzi ile ilgili unutamadığınız bir anı var mı?

İstanbul’daki evimizde kandil gecelerini ihya etmek için toplanırdık. Annem son 3 senesini ağır hasta olarak yaşadı ve bu hal üzere vefat etti. Hastalığa bağlı ağır ilaçlar alırdı. Bu yüzden de hareketleri ağır, konuşması anlaşılmazdı. Yine böyle bir kandil gecesi (muhtemelen Berat’ti) gecenin ilerlemiş bir anında annem birden yattığı yerden kalktı. Evdekilere “Bakın abim geldi. Siz benim ağabeyimi tanıyor musunuz? Bakın yanında da kim var? Geldiler” dedikten sonra tekrar eski durumuna döndü. Tahmin ediyorum gelen amcamdı. Umuyorum ki diğer kişi Üstaddı. İnşallah da öyle olmuştur. Geceyi ihya etmeye gayret eden talebelerini ziyaret etmişlerdir.

Anneniz Hasan Feyzi ağabeyin vefatından bahseder miydi?

Üstad, Denizli cezaevinden tahliye olduğu gün Yıldız Oteline giderken iki talebesini çağırarak “Atalar Mah. Serdar Geçidinde Hasan Feyzi beni çok görmek istiyor. Onu bana getirin” diyerek amcama yolluyor. Kapı çalmadan 7-8 dakika önce amcam hanımına “Birazdan kapı çalacak. Hazırlanıp hemen geliyorum. Beklemelerini söyle” demiş. Onlarla Üstadın yanına gitmiş. Uzun süre sohbet etmişler. Üstadımız gaybi haber vermemesine rağmen amcama “Burada daha fazla kalamayacaksın. Seni Sarayköy’e sürecekler ama orada da rahat bırakmayacaklar. Hasta olacaksın. Kendine dikkat et” dedikten sonra cebinden çıkarttığı takkeyi amcama uzatmış. “Bunu vefatına 15 dakika kala başına tak” demiş. Sonra da dua ve selametle uğurlamış.

Üstad Denizli’den ayrılırken amcam meşhur “Ayrılık” şiirini yazmış. Üstadımız yerine vefat edeceğini bildirmiş. Üstadımız Denizli’den ayrıldıktan sonra dedikleri çıkmaya başlamış. Amcam Sarayköy’e sürülmüş. Jandarma rahat vermemiş. Bir gün külliyesini kapatmışlar. Bir gün ders anlatmasına engel olmuşlar. Bir gün kitaplarını toplamışlar… Bunun üzerine amcam “İmanı, İslam’ı anlatamadım. Feyzimi, nurumu saçamadım” diyerek hastalanmış. Denizli’ye dönmüş. Ne kadar hasta yattı bilmiyoruz. Bir gün hanımı ve annem odasındayken amcam yattığı yerden başucundaki saate baktıktan sonra hanımına duvardaki tereği işaret ederek oradaki Üstad’ın hediye ettiği takkeyi istemiş. Başına takmış. Son nefesini verene kadar dualarla ruhunu Hakka teslim etmiş.

Hasan Feyzi’nin kabri nerede? Ailesinden vefat edenler nereye defnedildi?

Amcamın, eşi Bahriye yengemin ve iki oğlunun (İsmet ve Muharrem İlhan) kabri Denizli İlbade mezarlığında Hafız Ali ağabeyimize yakın bir yerde.

Hasan Feyzi’den herhangi bir hatıra eşya, kitap, resim vb var mı?

Vefatının üzerinden çok zaman geçmiş. Oğulları genç yaşta vefat etmiş. Yakın çevresi Hasan Feyzi amcamın bu kadar kıymetli bir insan olduğunu bilmiyorlarmış. Onun için amcamdan bir hatıra kalmamış. Yengem amcamın Üstadla bağından dolayı başına bir şey geleceğinden çok korkarmış. Bu yüzden vefat edince kitaplarını Yusuf isimli bir talebesine vermiş. Ama o kim bilmiyoruz.

Hasan Feyzi’nin hatırasını yaşatmak ve Risale-i Nur ve Üstadı daha iyi tanıtmak için neler yapılabilir?

Üstadımızın hayatında Denizli çok önemli. İkinci Isparta, Büyük İslamköy ve Kahramanlar Ocağı olarak nitelemiş. 9 ay hapiste, 1,5 ay da şimdi Mc Donalds olarak bilinen Yıldız Ötelinde kalmış. Denizli Üstadımız için Hafız Ali ve Hasan Feyzi gibi iki şehit vermiş. Risalelere beraat kararı veren Hesna Şener ve Risalede isimleri geçen Yakup Cemal ve Hafız Mustafa Kocayaka gibi ağabeylerimiz de Denizli’de medfun. Üstadımızın ve son şahitlerin hatıralarını yaşatmak için Isparta’daki ev tarzında bir kültür merkezi veya müze açılabilir. Üstadımızın kaldığı Yıldız Öteli (MC DONALS) bunun için çok uygun. Satın alıp bu amaçla kullanılsa çok büyük bir hizmet olur. Denizli o zaman gerçekten İkinci Isparta olabilir.

RÖPORTAJ: MUSTAFA ORAL

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*