Anti-provokatörler

Hatay’da meydana gelen olaylar ve arkasından takip eden birtakım gelişmeler bir tarih tekerrürü olarak görünüyor. Genelde kabul edilen görüş çok ileri bir provokasyonun olduğu. Zaten başka türlü düşünmek istemiyor insan.

Olaylara sadece dışarıdan pek de araştırmadan baktığımda birşey eksik geliyor bana.

Bu kadar hassas bir zamanda bu olayların kolaylıkla patlak vermesi kışkırtmalarla oluyorsa, bunu engelleyecek veya en azından zararını azaltacak anti-provokatörler yok. Yani geniş halk kitlelerini engelleyebilecek bir hitap kabiliyeti olan, anlayabilecekleri dilden ikna edebilecek, bu olaylar olmadan veya olduğu zamanlarda bizzat olay mahallinde provokatörleri etkisizleştirecek kişiler, hatipler neden yok? Evet, birçok aydın bu konularda köşelerinde çok şey yazıyor, ama ülkemizde hâlâ okuma alışkanlığı yok. Aydınların, toplumda kabul görmüş insanların veya resmî görevlilerin bu olaylarda bizzat halkın arasına girip, onlara anlayacakları bir şekilde nasihat etmesi çok mu zor? Genelde bu kişiler böyle olaylar bir tarafa, normal hayatlarında bile istisnalar hariç halktan kopuk yaşıyorlar, ama eleştirdiğimiz derin yapılanmaların provokatörleri, toplum mühendisleri, bizzat halkın içinde yaşayan istihbaratçıları varken sırça köşklerden demokrasi mücadelesi kazanılır mı, yoksa biz bağırırken yeni bir kaosun içinde mi buluruz kendimizi?

Burada, 31 Mart olayındaki yatıştırıcı çabalarıyla tanıdığım en gözü kara anti-provokatörü hatırlatmak isterim: Said Nursî. Divan-ı harb-i örfîde olaylara karışmakla suçlanırken yaptığı müdafaada aslında olayların büyümesini ve daha fazla kişinin canının yanmasını nasıl engellemeye çalıştığını kısaca hatırlayalım;

1. Geçen sene bidayet-i hürriyette elli-altmış telgraf umum şark aşîretlerine sadâret vasıtasıyla çektim.

2. Ayasofya’da, Bayezid’de, Fatih’te, Süleymaniye’de umum ulemâ ve talebeye hitaben müteaddit nutuklar ile şeriatın ve müsemmâ-yı meşrûtiyetin münasebet-i hakikiyesini izah ve teşrih ettim.

3. İstanbul’da yirmi bine yakın hemşehrilerimi, -hamal ve gafil ve safdil olduklarından- bazı particiler onları iğfal ile vilâyat-ı şarkıyeyi lekedar etmelerinden korktum. Ve hammalların umum yerlerini ve kahvelerini gezdim. Geçen sene anlayacakları suretle meşrûtiyeti onlara telkin ettim.

4. Gazeteler iki kıyas-ı fâsid cihetiyle ve haysiyet kırıcı bir neşriyat ile ahlâk-ı İslâmiyeyi sarstılar. Ve efkâr-ı umumiyeyi perişan ettiler. Ben de gazetelerle, onları reddeden makaleler neşrettim.

5. Kaç defa büyük içtimalarda, heyecanları hissettim. Korktum ki, avam-ı nâs siyasete karışmakla asayişi ihlâl etsinler. Türkçeyi yeni öğrenen köylü bir talebenin lisanına yakışacak lâfızlar ile heyecanı teskin ettim. Ezcümle: Bayezid’de talebenin içtimaında ve Ayasofya mevlidinde ve Ferah Tiyatrosundaki heyecana yetiştim.

6. Harbiye nezaretindeki askerler içine Cuma günü ulema ile beraber gittim. Gayet müessir nutuklarla sekiz tabur askeri itaata getirdim. Nasihatlarım tesirini sonradan gösterdi… (Divan-ı Harb-i Örfî, s. 20-35.)

Bediüzzaman’ın o dönemdeki gayretlerini kendi ifadeleriyle kısaca bu şekilde özetlemeye çalıştım. Dünyada kanun budur: İyi çalışan kazanır. Kanunlar kişinin niyetine bakmaz. Eli kanlı bir katil de olsanız çevrenizdeki iyi niyetli insanlar siz çabalarken durağansa üstün gelirsiniz.

Tabiî unutmamak gerekir ki, yapmak her zaman yıkmaktan daha zordur. Yapmayı kendilerine amaç olarak belirlemiş insanlar kat be kat gayret göstermelidirler ki yıkımcıların açtığı gedikleri tamir edebilsinler. Bu yüzden gözü kara ve cesur ve azimli anti-provokatörlere ihtiyacımız var.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*