Bazı din kardeşlerinle siyaseten kardeş olamıyorsun

Ne yaparsanız yapın, bazı şeyleri değiştiremiyorsunuz. Fert ve gruplar arasındaki mizâçlarda görülen uyumsuzluk hâli gibi, zihinlerdeki fikrî ve siyasî uyumsuzluk da söz konusu.

Bunlarda kısmî ıslâhat mümkün olsa bile, bilhassa siyaset âleminde köklü değişim hâli pek zor görünüyor. Zira, içtimaî meslek ve meşrepler farklı farklı oluyor. Kaynaşmaları, imtizâç etmeleri normal şartlarda çok az rastlanan bir durum iken, aynı ülkenin farklı zihin yapısına sahip kimi insanları savaş şartlarında bile kaynaşıp bir araya gelemiyor: 1911’deki İtalyan-Trablusgarp Harbi ile 1912-13’teki Birinci ve İkinci Balkan Harplerinde görüldüğü gibi. Hatta, İttihatçılara müzmin muhalif durumdaki bazı siyasîler, topyakûn bir ölüm-kalım mücadelesi olan Birinci Dünya Harbinde dahi bunlar hep muhalif durmaya ve cephedeki İttihatçıların mağlup olmasını ister bir pozisyonda kaldılar.

Öyle ki, Sünûhât isimli eserde kayda geçtiği gibi, Kafkas Cephesinde İttihatçıların safında talebeleriyle birlikte harbe iştirak eden Üstad Bediüzzaman’ı bile “Neden İttihatçılarla beraber hareket ettin?” şeklinde o kahraman zâtı muahezeye çekecek kadar ileri gittiler ve bilvesile kendilerini de açık etmiş oldular.

Aşağıda okuyacağınız iki farklı metinde geçen ifadeler, söz konusu meselenin hem delil ve ispatı, hem de dünden bugüne gelen din-iman kardeşleri arasında siyasî ayrışma ve imtizaçsızlığın taraflarca da kabul ve ibrâz edilmiş birer göstergesi mahiyetindedir.

*

Birinci iktibası Bediüzzaman Said Nursî’nin Emirdağ Lâhikası isimli eserdeki bir mektuptan naklediyoruz. Bugünkü siyasî iktidarın fikir öncüleri olan Eşref Edib’in Sebilürreşad’ı ile Necip Fazıl’ın Büyük Doğu çevrelerini kast eden Üstad Bediüzzaman, bu ehl-i tarih kimselerle din-iman cihetiyle kardeş olduklarını ve fakat “siyaset noktasında” kardeş olmadıklarını çok net bir şekilde şöylece ifade ediyor:

“Eşref Edib, kırk seneden beri iman hizmetinde benim arkadaşım ve hakikî İslâmiyet mücahidlerinden bir kardeşimdir.

“Fakat, Nur Risâlelerinin ve Nurcuların siyasetle alâkaları yok. Ve rıza-i İlâhîden başka hiçbir şeye âlet edilmediğinden, mümkün olduğu kadar Risale-i Nur’un mensupları, içtimaî ve siyasî cereyanlara karışmak istemiyorlar.

“Yalnız, Sebilürreşad, (Büyük) Doğu gibi mücahidler, iman hakikatlerini ehl-i dalâletin tecavüzatından muhafazaya çalıştıkları için, ruh u canımızla onları takdir ve tahsin edip onlarla dostuz ve kardeşiz; fakat, siyaset noktasında değil.” (Age: 281)

*

İkinci iktibasımız, yukarıdaki metinde tarif edilen siyasî cereyanın en etkili aktörlerinden biri, belki de birincisi olan Necip Fazıl’ın “Son Devrin Din Mazlûmları” isimli kitabından.

Başta Erdoğan olmak üzere fikir ve siyaset yolundaki arkadaşlarının üstadı olan Necip Fazıl, ismi geçen kitapta, Said Nursî’yi iman kardeşliği cihetiyle överken, siyaset noktasında alabildiğine çürütmeye ve hatta küçük düşürmeye çalışıyor. İşte kendi ifadeleri:

“Bediüzzaman, şeriata bağlılığına ve İttihatçılara aykırılığına rağmen, Abdülhamid Hâna da zıt bir rol oynuyor.

Said Nursî, tarafını tam tâyin edemez ve hem İttihatçılara, hem Abdülhamîd’e bağlı bazı çizgiler arasındaki tezadı göremez.

Bediüzzaman, 31 Martçılarla beraber Divan-ı Harp huzurunda muhakemeye çekildi. Divan-ı Harp Reisi Hurşit Paşa sordu: “Sen de şeriat isteyenlerden imişsin; öyle mi? Said Nursî, Paşaya şu cevabı verdi: Şeriatın tek hakikatine bin vücudum olsa fedâya hazırım! Çünkü şeriat, biricik saadet sebebi, adâlet ve fazilet timsâlidir.

Said Nursî beraet ediyor. Beraet kararı bildirilince, mahkemeye teşekkür etmiyor, salondan asık yüzle çıkıyor, arkasında kalabalık bir halk yığınıyla Sultanahmed’e kadar yürüyor ve yolda kendi kendisine defalarca mırıldanıyor: “Zalimler için yaşasın Cehennem!”

İslâm ve şeriat bağlılığından nokta fedâ etmeyecek olan Bediüzzaman, Eski Said devresinde, İttihatçıların sahte hürriyetini şeriata hizmet, Abdülhamîd’in disiplinini de zulüm ve istibdat zannetmek gibi bir hatâya düşecektir.

NOT: 1960’lı yıllarda Büyük Doğu’da neşredilen bu bölümler, merhum Zübeyir Gündüzalp’i hiddete getirdi. Yatıştırılması da hayli zor oldu. (M.Kutlular)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*