Beynin gizem ve hikmetleri

AKILLARA HAYRANLIK VEREN BEYNİN GİZEM VE HİKMETLERİ

Kiymetli dostum,

Biz bu yazı serisine başlarken şu âyeti baz alarak yola çıkmıştık. İşte o ayet’te Allâh Te’al’a şöyle buyuruyor: “Biz varlığımız ve birliğimizle ilgili olarak, delil ve burhanları bütün evrende ve kendi varlıklarının (biyolojik ve ruhî yapıları) üzerinden kendilerine göstereceğiz ki, bu hakikat apaçık belli olsun.” Ortaya çıksın(1)

Ve bu âyet’e paralel mahiyette; “Onlara gösterdiğimiz her bir âyet (delil), her bir mu’cize diğerinden daha büyüktü”(2) buyruldu.

Görüldüğü üzere bu vetirede ve art arda yazdığımız yazılarda tevhide dair mu’cizevî delilleri, hep bilimsel verileriyle gözler önüne sermeye çalıştık.

Kur’an; bizce bilinmeyen haberleri, herkesin hal-i hazırda yaşadığı ve gözümüz önünde cereyan eden olaylarla delillendirip, akla sağlam malzemeler verip sunması açısından eşsizdir. Mesela gökyüzünde, yıldızlarda ve yeryüzünde eksiksiz, kusursuz olaylardan ve varlıklardaki muntazam düzen ve dengelerden bahisle, insanı Allâh’ın kudret ve hikmetini kavramaya, bilmeye çağırır.

Kur’an; dünyadan ahirete, insandan kâinata ve yaratıcıya kadar ele aldığı konularındaki genişlik ve derinlik bakımından mucizedir. Yine çok büyük hakikatleri, çok küçük cümlelerle veciz bir şekilde, öz olarak anlatma san’atı bakımından da mu’cizedir.

Yine Kur’an; üslubundaki kapsamlılık bakımından da mucizedir. Öyle ki; bir tek sûre bütün kâinatı kapsayabilir. Bir tek âyet bütün bir sûreyi özetleyebilecek mahiyette anlâmlar taşır.

“Kur’an, kâinatın bütün katman ve mertebelerini, yaratıkların bütün bölüm ve cinslerini ve neden yaratıldıklarını, varlıkların var oluş sırlarını ve sair uzun ve zincirleme hakikatleri birer işaretle, birer remizle, birer harfle, birer çekirdek halinde anlatma san’atı bakımından da eşsizdir ve bir mu’cizi’l- beyandir.”(3)

Ve asrın bilge insanı; “Zaman ihtiyarladıkça Kur’an gençleşiyor.” derken; bu ileri seviyede gelişen bilimsel değerlendirmeler çerçevesinde ortaya çıkan hakikatlerin üzerine dikkatleri çekmiştir.

Bu veciz deyimden şu mana kastedildiği gayet açıktır. O manada şudur: Yani zaman; olayları, hadiseleri en güzel şekilde tefsir eden, yorumlayan, ortaya çıkaran unsurdur. Zira, zamanla birlikte bilimsel, ilmî inkişaflar, gelişmeler de ona parâlel olarak terakki eder ve bizce mahfî (örtülü), gizemli olan eşyanın, yani her şeyin gerçek yüzleri o mu’cizevî yönleriyle tecelli edecektir. Nitekim zaman ilerledikçe gün be gün, gayet ibretli derslerin alınması gereken bu cereyan eden olayları, gelişmeleri, zevkle ve diğer yandan da ibretle müşahede ediyoruz.

İnsan yaratılırken kendisine akıl, irade ve düşünme yeteneği verilen tek ve seçkin mümtaz varlıktır. Ve kendisine denmiştir ki; aklını, iradeni ve bu düşünce ile duygularını iyilikte, iyi yönde ve insanlığa en faydalı işlerde kullan da; kendi geleceğini yine kendin inşa et..!

Ayrıca Kur’an; bizi en mükemmel şekilde yaratmış olan Allâh, en başta kendi kendimizi keşfetmemizi istiyor. Ve yine Allah, insanı niye yaratmış ve ona vermiş olduğu en değerli şey olan hayat nimetini tefekküre davet ediyor. Ve Allah, her bir organı birer sırlar hazinesi olarak donatmış ve birer birer bunların üzerinde düşünmeyi de istiyor. Ve yine Allâh, kulundan yüce Hâlık Rabbisini arayıp bulsun, keşfetsin istiyor. Ve yine insanın yaratılışının hikmet ve gayesini, kendi vücudu üzerinden gösterdiği mu’cizeleri, ince ince düşünmeye çağrıda bulunuyor.

İşte bu açıdan beynin, hem anatomik ve biyolojik şekil ve biçimi bakımından ve gerekse netice itibariyle izhar ettiği çok anlamlı manevi hususlarıyla, tevhidin yüksek mertebelerini, Allah’ın yüce isimlerini, eşyayı ve âlemdeki bütün varlıkları, hakikat ve versiyonları, sebep ve maddi bilgilerle izah edilemeyen beynin kavrama kabiliyeti ve bunları günlük hayatımıza yansıtması; bir ilâhî mu’cize organ olmasıyla ancak ifade edilebilir ve anlaşılabilir.

Bu küçük kâinatın ve mahlukatın en şereflisi olan İnsan denilen varlığın ana merkezi beyindir.

Beyin; en sert kemiklerden oluşmuş bir kafatası ile koruma altına alınmış, ama üstü zarif bir zarla sarmalanmış ve gayet nazik, yumuşak, nahif bir nöron hücre topluluğundan meydana gelmiş, binlerle ifade edilen bilgilerle techiz edilmiş, kompitür hesaplarla donatılmış beyin denilen muazzam mucizelerin tecelli ettiği muhteşem organdır.

İnsan vücudundaki bütün sistemler ona bağlıdır. Beynimiz, saniyede milyarlarca işlemi bir anda yapıyor. Sadece beyinde gerçekleşen ve bilinç dışı işleyen sistemlerin kontrolü ve işlevi insana bırakılsaydı; insan bunun altından kalkabilir miydi? Burada ilimden gelen bir ince nizam var, maharetten gelen hassas ölçüler var.

Beynin, vücuttaki bütün bu sistem ve bağlantılarla ilgili olarak, Bediüzzaman; ” Eğer her bir faaliyet merkezi için tırnak kadar maddi bir mekân gerekseydi, bir insan başının Tur dağı büyüklüğünde olması lâzım gelirdi.” der.

Yüce Allâh, o kadar büyük bir baş yerine, yaklaşık 1400 gram ağırlığındaki beyin lobuna bütün o sistem ve mekânizmaları harika bir surette yerleştirmiştir.

Düşünme, muhakeme etme ve algılama gibi bütün zihinsel duygular, beynin tam ve sağlıklı çalışmasıyla mümkündür. Beynin yegane ve en önemli enerji kaynakları ise, oksijen ile şekerdir. Bir insanın bütün organları ile hissiyat dediğimiz duyguları, hep birbirleriyle içiçe ve bağlantılı olarak, sistematik bir düzen halinde çalışırlar.

İşte beyin, bu organların merkezinde, odak noktasında yer almaktadır. Gözlerimizden, kulaklarımızdan, midemizden ve kalbimizden ve diğer organlardan saniyede çok anlamlı milyonlarca mesaj, sinyal ve iletiler gelir. Buna karşılık, insan beyni de saliseler içerisinde nöronlar aracılığıyla değerlendirerek, hafızasında bulunan diğer eski bilgilerle kıyas eder ve nöronlar arası yeni bağlantılar kurarak, en uygun şekilde tepkisini ortaya koyar. Bu da hareket etme, görme, işitme ya da düşünme şeklinde karşılık vererek gerçekleştirmektedir.

Burada, beynin oluşumunda önemli yere sahip olan nöronlar üzerinde biraz durmamız gerekir.

Nöron: Sinir hücresi ya da sinir sisteminin temel fonksiyonel birimidir. Başlıca işlevi bilgi transferlerini gerçekleştirmektir.

Nöron denilen sinir hücrelerinin etrafı bir zarla çevrilmiş ve içi stoplazma denilen bir sıvı ile doldurulmuştur. O sıvı içerisinde hücre çekirdeği ve hücreyi besleyen enzimler ve mitekondriler yerleştirilmiştir. Hücrenin etrafında bitki köklerine benzeyen çok sayıda dentrit denilen püsküller ve akson denilen daha kalın bir uzantıları vardır.

Dentritler çevreden gelen haberleri hücreye, aksonlar da hücrede toplanan bilgileri ilgili organa ve diğer hücrelere nakletmekle görevlidirler.

Hücre zarları pozitif, içindeki sıvı ise negatif elektrik yüklüdür. Hareket ettiğimiz zaman, bir anda beyinde milyarlarca karar merkezi harekete geçer. Ve bu artı ve eksi yüklü elekrik geçişleriyle istediğimiz hareketleri gerçekleştirmiş oluruz. Bu muazzam organizasyonda hiç bir şaşma veya sapmaya veya görevini yapmaktan kaçınmaya rastlayamazsınız.

İşte beyinde cereyan eden bunca karmaşık işlemlerden hiç bir zaman haberimiz olmaz. Bu fevkalade faaliyetlere sadece birer mu’cizenin tezahürleri denilebilir. Yüce Kudretin kontrolünde vücut sistemi uyum ve dengesini korur ve böylece hayat devam eder.

Meselâ; acıktığımız zaman kan şekeri düşer. Bundan haberdar olan sinir hücrelerimiz ve organizmamız, derhal andrenalin denilen bir madde salgılayarak, kaslarda depolanmış glikojeni serbest hale getirir ve kan şekeri yükselmeye başlar. Kan şekeri yükseldiği zaman da vücut insülin salgılar ve kandaki şeker düşürülür. Böylece, kandaki şeker miktarı doksan ile yüz on arasında sabit olarak tutulur. Şayet, vücut insülin salgılamada yetersiz ise; şeker hastalarında olduğu gibi, dışarıdan verilen insülin ile kan şekeri düşürülür.

İnsan vücudunda meydana gelen böyle binlerce, belki de milyonlarca olayların karar merkezi beynimizdir. Muhteşem bir san’at eseri olan ve şu teknoloji asrında hâlâ tam olarak anlaşılamayan ve onunla bağlantılı olan bu hârika olaylar zinciri nasıl tabiat ve tesadüflerle izah edilebilir?

Nihayetsiz bir ilim, irade ve kudreti gerektiren bu san’atlar nasıl kendi kendine oluşabilir? Bizi ve bizimle ilgili her şeyi yaratan Yüce Kudreti akıl gözüyle göremeyen bir insan, külliyen zarardadır.

“Beyin denen mu’cizevî organın içindeki nöron sinir hücrelerinin görüntüsü de sonsuzluğa uzanan sayıları yıldızlara benzerler ki; o yıldızların bilgisini ancak Allâh bilir. Bir insanın sinir sisteminde yaklaşık 100 milyar nöron olduğu tahmin edilmekte olup, bunlarda 100 trilyon bağlantı terminali bulunmaktadır ki, bu da beyinde 100 katriyonluk sinapsla (nöronal bağlantı sayısı ile) bilinen en karmaşık iletişim ağını çıkarır karşımıza. Yani nöronlar arasında sonsuz diye tanımlanabilecek bir iletişim ağının varlığını gösterir.”(4)

Hücre, kâinat içinde kâinat barındıran mu’cizevî bir varlıktır. Patoloji ilmîndeki gelişmeler ve muhteşem mikroskoplarla hücre içindeki genlerin içine bile girilmiştir. Buna rağmen, bu alanda bildiklerimiz okyanustan bir damla mesabesindedir. Hücre içinde bulunan görünmez varlıklardan olan NÖRON’lar genellikle gruplar halinde çalışırlar ve beyinde geniş bir alana yayılmış, ağlar vasıtasıyla birbirleriyle elektriksel iletişim bağlarını kurarlar.

İnsan beyni, bir bilgisayar ve elekrik donanım ağlarıyla bir benzerlik arz eder. Yine beynimiz adeta bir sicil kayıt cihazı gibidir. Bütün bilgiler beynin hipokampüs bölgesinde depolanır. Korteks tabakası ve milyonlarca nöron, bu kaydı görüntülü olarak gerçekleştirirler.

Beynimizde duyma, işitme görme, hissetme ve tat alma gibi işlem merkezleri vardır. Bütün bu faaliyet ve işlemlere ancak olağanüstü birer mu’cize olarak bakılmalıdır.

Milyonlarca kitap veya kütüphaneler dolusu bilgiler, burada kaydedilir. Hatırlama hissi devreye girerek, hatırlama olayı gerçekleşir. Yani arşivlenerek kayda geçmiş olan bilgiler, hatırlama duygusuyla, tekrar titizlikle taranarak gün yüzüne çıkarlar. Bütün bu işlemler saniyelerden de kısa sürede bilgimiz olmadan gerçekleşirler.

Ezber ve okumak insan beynini geliştirir. Fonksiyonlarını ve muhakeme gücünü artırır. Beynin daha aktif ve daha verimli çalışmasını temin ederler. Doğumla beraber, normal beynin ancak yüzde 25’i ortaya çıkarken, geriye kalan kısmı, ilk 6 yılda tamamlanır. Bir aylık zamandan sonra en hızlı gelişen sinir hücreleri, yani nöronlardır. Her dakikada 500 000 nöron vücuda gelir. Nöronlar en uzun ömürlü hücrelerdir. Hayat boyu hiç yenilenmeyerek aynı biçimde yaşarlar.

Nörobilimciler, aslında düşüncelerin hangi bireysel nöronların içinde ve nerede kodlandığını bilmezler. Düşüncelerin hangi bireysel nöronların içinde olduğunu, ya da nöronlar arasındaki bağlantıların içinde mi, yoksa beyin içine dağılmış durumdalar mı? Bilmezler. Zihnin bu gizemi hala çözülememiştir. Beyin kendisini koruyan, “kan beyin bariyeri” adı verilen bir setle çevrilidir. Beynin gerek bağışıklık sisteminin şifa bulması için çok önemli bir role sahip damar sistemine, yani lenfatik sisteme sahip değildir. Bunun yerine beyinde, onu istilacı organizmalardan koruyan küçük “MİKROGLİA HÜCRELERİ” vardır. Bu hücreler eşsiz bir yöntemle beynin kendisini korumasını ve kendi kendine (İlâhî proğramla yerleştirilen organik mekânizma ile) şifa bulmasını sağlarlar.”(5)

Bir çok bilim insanına göre düşünen organımız beyindir. Buna göre algılama, veri işleme, kaydetme, hatırlama, karşılaştırma hatta hissetme, yani hissiyat (duygu) larmız vasıtasıyla, zihne ait bütün mantıksal ve duygusal isteklerimizin merkezi beyindir. (Daha önceki yazıda bilimsel olarak kalb kendi başına çalışan küçük bir beyin gibi çalıştığını ve kendine özel bir beyne sahip olduğunu dile getirmiştik)

1991 yılında kalb beyninin 40.000 den fazla nöron ile karmaşık devre sisteminin, algılama, düzenleme ve hatırlama faaliyetlerini düzenlediğine dair kayıtlar elde edilmiştir.

İnsanı diğer canlıların üstünde bir değere sahip kılan onun şuurlu, bilinçli bir varlık olmasındandır. İşte bu bilinç beyin de mi, kalbte mi, yoksa tüm ruhumuza mı? yayıldığını keşfetmek için bilimin önünde daha uzun bir yol olduğu gerçekliğini de göz ardı etmemek gerekir. Çoğu bilimsel çevrelerin beyne atfettikleri görme, anlama, inanma, acıma, sezgi, sevme, hafıza ve etkilenim gibi etkinliklerin kalbte gerçekleştiğine dair iddiaları yanında; mutlak kitap Kur’an Kerim’in çok ayetlerinde de bu bariz bir şekilde ifade edilmektedir.

Meselâ, şu âyet düşünmenin kalbten olduğunu ifade eder: “Yeryüzünde dolaşmış olsalardı elbette düşünecek kalbleri ve işitecek kulakları olurdu”(6)

Burada en mühim nokta ruh, akıl ve diğer duygular gibi “düşünme”nin ne anlama geldiği ve bütün insanlar nezdinde varlığının kabul edilmesi ve bu inancın bütün zihinlerde yerleşmiş olmasıdır. Daha öncede bir bahiste, varlıkların çeşitlerinden bahsederken, bazılarının elle tutulmaz, gözle görülmez ama hissedilmeleri ile anlaşılırlar demiştik. Mesela hava gibi. Ruh, akıl ve tefekkür gibi varlıklarda hissedilerek ve eşyadan tezahür eden emareleriyle anlaşılırlar. Bunu ateistler, materyalistler bile inkâr etmezler. Okulda bir tane ateist hoca bazen tenbel öğrencilere; “Sende hiç akıl yok mu?” “Aklını, kafanı niye çalıştırmıyorsun?” derdi. Diğer yandan toplumda; “Beyinsiz” “Akılsız” “Düşüncesiz, ahmak” diye, günlük hayatta bile sıkça duyduğumuz lafızlar vardır.

İşin gerçeği ve aslolan, cisimleriyle var olup elle tutulan veya sadece gözle görülebilen (ışık ve renkler gibi) veya sadece hissedilmekle bilinen, anlaşılan bütün varlıkların yüce yaratıcısını sezip hissetmek ve inanabilmektir.

İnkâr edilmez bir gerçek vardır ki; içindekilerle beraber bütün evrende ve umumen yeryüzünde bulunan bütün varlıklarda işleyen sosuz bir ilim ve tanzim edilmiş kusursuz bir intizam vardır. Güneş sistemini kim düzenlemiş ise, bir pirenin gözünü ve organlarını da o tanzim etmiştir. Zira o pire sa’nat bakımından ve yaratcılık açısından, o güneş sisteminden daha aşağı değildir.

Bu yukarıdaki görüşleri Bediüzzaman’da eserlerinin ilgili mevzularında çoklukla nazara verip izah etmiştir.

Netice itibariyle, beyni sürekli çalıştırmak lazımdır. Uzun zaman boş bırakıp dinlendirdiğiniz zaman yorulur. Çalıştıkça fikir üretir, verimliliği artar. Gereksiz bilgi yoktur. Ne bulursanız okuyunuz. Her okuduklarınızdan kendinize göre mutlaka yararlı taraflarını bulmanız mümkündür. Kur’an âyetlerinin çoğu da fikir üretmeyi teşvik ederler, tavsiye ederler.

Örneğin Yasin Suresi âyet 68’de, “Hiç düşünmüyorlar mı?” Casiye 5. âyet’te; “Aklını kullanan toplum için dersler vardır.” buyrulmuştur.

Şüphesiz bu dünyada insan olmanın bedeli ve şartları vardır. Bu şartlardan biri “Tezekkür”dür, yani hatırlamak ve hatırlanmaktır. Eğer yokluğunuz bu âlemde hissedilmiyorsa; varlığınız bu âlemin sırtına yüktür.

İkincisi; “Tedebbür”dür. Yani istikbali arkadan kucaklamaktır. İstikbâli şekillendirmek, ona giden yolların taşlarını döşemektir. Yani bir ütopyaya sahip olmaktır. Yani bir gaye-i hayal, bir ideal sahibi olabilmektir.

Öğrenmenin, yine beynin bir ürünü olan “zihn”in ilk basamağı olan hayal; duygularımızın en genişi, en suratlısı, aklın ve kalbin hizmetçisi, yardımcısı, tasvirci (betimleyici)si, misal âleminin küçük bir örneği olan ve âlemle irtibatımızı sağlayan en önemli duygularımızdan biridir.(7)

Evvelâ bilgiye ulaşmak için, zihnimizde o şey hakkında, “tahayyül” ederek, yani hayaller kurarak başlarız. Hayal; aynı zamanda fikir çağrışımı (Tedai-i efkâr) yaparak hatırlatır. Hayaller, hakikatlere ulaşmak için birer yapı taşları hükmündedirler.

Hayallere gayeler yüklersek, keşif gücümüzü artırabilir, duygu ve düşüncelerimizi cilalayıp parlatabiliriz. Hayalleri, hakikatlere ulaşmak için, bir ön hazırlık, bir planlama ve bir proje şeklinde düşünebiliriz. Hakikatten güç ve kuvvet alarak hayallerimizi geliştirebiliriz.

Tarihte ilk defa hayallerden hareketle ütopya’yı kurgulayan Eflatun’dur. Devlet adlı kitabı ilk ütopya kitabıdır. İkinci ütopya sahibi Farabi’dir. Eseri ise; devlet idaresinden bahseden, “Medinetü’l-Fazıla” sıdır.

Allâh’ın rızası tesbih tanelerinden ziyade, laboratuvarlardadır. Savaş meydanlarından ziyade, kütüphanelerdedir. İnsan için en büyük cihat; öncelikle kendi enaniyetiyle, egosuyla ve cehaletle savaştır.

Evrendeki en mükemmel laboratuvar insan beynidir. İstediğini düşünerek sentezler. Beyin bir donanımdır, her insanda vardır. Akıl ise bir yazılımdır, her insanda yoktur. Akıl ve beynin uyumlu olması, yek diğerini tamamlamasıyla kâmil bir insan ortaya çıkabilir.

Bir insan, beynini canlı tutması için, bir sefer monotonluktan kurtulmasıyla beraber, sürekli hareket etmeli, faaliyet halinde olmalı, problemleri çözmeye çalışmalı, derin düşünmeli ve daha nice yöntemlerle beyni aktive etmeye çalışmalıdır. Bol oksijenli açık havada gezmek, yürüyüş ve egzersiz yapmak, beyin için ufuk açıcı hareketlerdir.

Oksijeni az kapalı alanlarda ve oksijenin en büyük düşmanı sigaranın içildiği kahvehaneler, barlar, kirli havalı mekânlar, beyin için bir intihar mesabesindedir. Diğer yandan, alkol ve uyuşturucu maddeler insan beynini uyuşturur. Sarhoşluk derecesinde aşırı alkol alındığında, beyin hücrelerinin metabolizmasının bozulmasına ve bütün zihinsel fonksiyonlarında kontrolün ve kurulu düzenin bozulmasına neden olur.

Sağlıklı bir beyin için günde 6-8 saat rahat bir uyku elzemdir. Zira, bütün gün çalışan bir beyin, arşivlemek istediği materyalleri, argümanları beynin “temporal” bölgesinde, uyku halindeyken depolamaya çalışır.

Karın tokluğuna çalışan, yaşayan bir toplumda beynin sağlıklı çalışması, ilkeli düşünce üretmesi mümkün değildir.

Yukarıdan beri izah edildiği gibi, beyin; insan zihni ve davranışları üzerinde büyük bir etkiye sahip, çokça karmaşık ve pek anlamlı vazifeler ifa eden; üzerine de en fazla nazarları celbeden çok önemli bir organımızdır. Onu iyi kullanırsak, hayatımızda büyük başarılar elde edebilir ve insanlık adına, dünyayı daha yaşanılabilir, huzurlu ve mutlu bir yer haline getirebiliriz.

“Beyin, yaşamın hedeflerini belirleyen pusuladır.”. Napolyon

“Büyük beyinler fikirleri, orta beyinler olayları, küçük beyinler ise kişileri konuşur.” Sokrates

Dipnotlar

(1) Fussilet 41/53
(2) Zuhruf 43/48
(3) Sözler. s. 448-450
(4) Dr. Elif GÜVELOĞLU, Hastalıklar Öğretmendir, s.39
(5) Dr. Norman DOİDGE, Beynin Şifa Bulma Gücü, Pegasus Yayınları, 2019, s.129-132
(6) Hacc 22/46
(7) Sözler intr, s.84. Mesnevi, s.57-100. İctima-i Reçeteler, c. 2, s. 258.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*