Bir anlık düşünce

Şöyle bırakıp her şeyi bir kenara, bir anlık düşüncenin tahtına çıkmalıyız bir an. Gül mü çağırıyor bahçelerden, başını uzatmış? Biz de başımızı uzatalım. Güllere yakın duralım sabahın dâvetkâr ikliminde. Gökyüzü armağanı şebnemleri seyredelim bir gül yüzünde, bir anlık…

Ayna aramaya gerek yok. Aslında her yer ayna. Her şey O’ndan, O’nun san’atından. Aynadarlık ediyor her şey. Yüzümüzü nereye çevirsek, elimizi nereye uzatsak, göreceğimiz bin bir güzellik var. Bir anlık düşünce bu.

***

Beş dakikalık bir farz namazın içinde bile ne kadar da zor odaklanıyoruz hedefe. Namaz biter, vesveseler gider. Hayalimizden ne geçerse geçsin, namaz sonrasında hiçbirini bulamazsınız. Bir an farkına varır insan; her daim bir mücadelenin içerisindedir. Yalnız değildir. Melek ilhamı ile şeytan tuzakları arasında insan. Bir anlık düşünceye yelken açar. Açabilirse eğer, kazanır insan.

***

Bir anlık düşünce bu.

Bir âna ömür sığar da, iki düşünce sığmaz bazen. Gölge, gölgedir işte. Aslı gibi olamaz. Aslı yoksa, gölge de yok zaten. Hayal düşüncenin gölgesidir; yaşamaksa kendisi. Tut ki, bir çeşme başındasın. Elini yıkayıp, yüzüne götürmedikten sonra serinliğin ne faydası var?

Gör ki, hayat böyle bir çeşme işte.

Bir anlık düşünce, düşünce eline; bir serinlik getiriyor ve sürebiliyorsan ellerini yüzüne, şükredebiliyorsan Rabbine kalan bu temiz duyguların için, çeşme başı hayal; düşünce başı hakikat…

Tut bir sarmaşığın elinden. Çıngıraklı eski kapıların üzerinden sarkan, o top top olmuş, yuvarlanmış, zarif duruşuyla taç olmuş bir hanımeli sarmaşığının, gözlerini kapamadan, sakın ola ki çekmeyesin kokusunu içine. Sesler, kokuları keser. Gözler kapanmalı gülleri öperken. Hanımelinin kokusunu içine çekerken kapanmalı gözler hafifçe. Ve sonra ilk defa görüyormuşçasına açılmalı. Eller ne güne duruyor? Lâtif bir çocuk yüzünü okşar gibi okşanmayı bekliyor kadife güller, hanımelleri, hercai menekşeler…

***

Bir anlık düşünce …

Yaşadığın sokakta kaç ev var? Kaç insan ahirete göçmüş, sayabildin mi? Kaç camın önünde dursan, gerisinden bakanların anlatacağı hikâyeler var? Kaç insan yaşadı o sokaklarda? Kaç insan geçti o taşların üstünden. Kaç insan su içti o çeşmelerden, o sarı kurnalardan?

***

Bir anlık düşünce… Hayat böyledir. Sen yaşamayı beklerken, olacak olan olur.

Kenarda, bir duvara yaslanmış, küçük bir bisiklet. Binip de gidesin gelir. Kollarda, dizlerde o eski derman, heyecan nerde?

Hayal imdada yetişmese bisiklet hâlâ duvarda kalacak, paslanacak. Hayal işletir, çalıştırır düşünceyi. Şükür ki, hayali yaratmış Allah. Şükür ki, hayalin de ibadeti var. Şükür ki, hayalini israf etmeyen insanlar da var. Misal, Üstadlar da var.

***

Bir anlık düşünce …

Uzaklarda bir ses duyardım çocukluğumda. Tık tık tık tık tık tık… Muttasıl muttasıl ve muttarid muttarid… Aralıksız ve aynı seslerdi bunlar. Nereden geliyordu bu ses, merak ederdim. Masanın altında oynarken de kulağım o sesteydi hep.

Yıllar sonra o sesin ne olduğunu fark ettim. Aynı sesi duydum. Meğerse bir tenekenin üzerine düşen yağmur damlasının sesiymiş. Yanına yaklaşınca o güzelliği bulamadım. “Davulun sesi uzaktan hoş gelir” derler ya, damlaların zikri de uzaktan güzelmiş…

***

Damlalar, düştüğü yerde tarih yazıyor. Zikrediyor bir düşünceyi uyandırmak için. Sürekli uyarıyor damlalar. Bir zambak nasıl açmayı bekliyorsa, bir fikir de öyle uyanmayı bekliyor içinde insanın. Gelip dürtmesini bekliyor. Bir şey, bir şeye temas edecek de o şey uyanıverecek, zambak gibi açılıverecek. Bekliyor işte heyecanlar.

Bir kelebeğin bahçedeki raksını seyrettim sabahların birinde. Çiçek açmış, güzelliğe durmuş, Rahman’ın bin bir güzellikleriyle donanmış, bodur kayısı ağacının beyaz çiçeklerine konsun diye heyecanla bekledim. Kondu da… Bir dalda iki çiçek; iki beyaz çiçek. “Hah!” dedim, “Şimdi yakıştı o oraya, bu buraya…”

Düşünce, bir anlık düşünce işte… Kelebek gibi kanatlanır, heyecanla pır pır atar yüreği düşüncenin. Düşünce kelebekte ve çiçekte devam eder düşünmeye. Böyledir işte…

Göğü çaprazlamasına yaran, iki ayrı yönden geçen kargaların geçişine de bîgâne kalamaz insan ve sorar:

“Evleri nerede bu kargaların? Nerelere sığınırlar? Nerede yaşarlar? Arkadaşları, çocukları kimlerdir? Kim bilir hâllerini Rablerinden başka, kim bilir?…”

***

Bir düşünce, bir anlık bir düşünce …

Ve yaşlı bir kadın, balkonundaki çiçeği okşar, azar azar suyunu içirir susamış toprağının. Çiçekler bir coşar ki, sormayın… Şapır şapırdır sanki ağızları.

***

Yâ Erhamerrâhimîn ve yâ Erhamerrahimin…

***

Huzurun sabahında… Uykunun elinden kurtardığınız bir andı bu.

Ellerim duâya nasıl da acıkmış.

Duâlı bir andı bu. Ve o an Allah’ın katındadır artık.

Ah anlar, ah… Bizi anlayan bir an olacak mı hayatımızda böyle? Anlar art arta birdir; yan yana hiç değil. Her an, bir diğer âna kapıdır. Her an işte Allah’a bu kadar yakındır.

Bırak ânı yakalamayı, an seni yakalasın.

Böyle bir an diliyorum derdimi bilen, hâlimi anlayan Yaratan’dan.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*