Bir ‘yıl sonu muhasebesi’

Allah’ın bizlere ömür sermayemiz içerisinde lütfettiği bir senenin daha sonuna ve yeni bir senenin başlangıcına yaklaşmış bulunmaktayız.

Zaman nasıl da çabucak geçiyor. Hz. Peygamber (asm), insanların çoğunun aldandığı iki büyük nimetten birinin “zaman (boş vakit)” olduğunu ifade etmesi ne kadar manidardır.

Değil bir sene, ömür bitiyor.

Mesnevî-i Nuriye’de geçen ifadeyle: “Hayat apartmanı yıkılıyor. Ömür tayyaresi şimşek gibi geçiyor. Zaman da sel dolaplarını sür’atle çalıştırıyor. Arz sefinesi de, sür’atle giderken ‘Temurru merre’s-sehâb’ [Bulutların geçişi gibi akıp gider (Neml Suresi, 27:88)] âyetini okuyor…”

Gerçekten de bulutların geçişi gibi akıp gidiyor ömrümüz. Azalan ve eksilen sadece takvim yaprakları değil…

Bakınız Osmanlı şair ve âlimlerinden Niyazî-i Mısrî ne hazin bir şekilde ikaz ediyor:

“Günde bir taşı binâ-yı ömrümün düştü yere,

Can yatar gafil, binası oldu viran bîhaber”

Yani “Her gün ömür binamdan bir taş yere düştüğü halde; nefsim, yıkılan bu ömür binasından gafil bir şekilde yatıyor”

Evet, kalben ve aklen hüşyar, uyanık olmalıyız. Ölüm sekeratı uyandırmadan evvel uyanmalıyız. Peygamber Efendimiz (asm) “Ölümü çokça zikredin, hatırlayın” buyurmaktadır.

Yine o (asm) “Ölüm, en büyük nasihatçıdır” buyuruyor.

Evet, nasihat istersek, “ölüm” yeter…

Dünyanın faniliğini düşünmek, dünya hayatının ne kadar kısa ve gayrimeşrû lezzetlerinin ise ne derece aldatıcı olduğunu idrak etmek ve bunu sık sık hatırlamak bize büyük bir nasihat…

Bakınız bir gün Peygamberimiz (asm), ashabına ve onların şahsında bizlere ne buyurmuş:

“Dünyanın ahirete nisbeti, birinizin denize gidip parmağını batırdığında, parmağına bulaşan ıslaklığın denize nisbeti gibidir.”

Yani şu kısacık dünya hayatı, ebedî ahiret hayatının yanında, böyle ifade edilmiş Resûlullah’ın (asm) lisanında.

Öyleyse kısacık bir dünya için ebedî ömrü mahvetmeye değer mi?

Değer mi azıcık ve hemen bitiverecek bir hayat için, sonsuz bir hayatı, ebedî saadeti tehlikeye atmaya?

Değmez değil mi?
Öyleyse, bu fani imtihan yurdunda, ebedî hayatı asıl gaye yapmalı, ona göre yaşamalıdır.

Bu kısacık dünyanın gelip geçici sıkıntılarına, günahlarına karşı sabretmeli ve her hâlimiz için Allah’a şükretmelidir.

İşte asıl, gerçek ve büyük ticaret de budur: Allah’ın ikram ettiği fani ömür sermayesiyle, sonsuz bir saadeti kazanmak… Bu bir ahiret ticaretidir. En büyük ikramiye de, Allah’ın bu büyük ikramıdır.
***
İşte senenin bitiyor olması, ömrümüzden bir senenin daha geçiyor olması, bize bu gibi manaları da hatırlatmalı, iç dünyamızda bir nefis muhasebesine vesile olmalı…

Yeni sene ise, yep yeni İlâhî tecelliler demektir. Zira ‘her yeni gün, yeni bir âlemin kapısıdır’. Bize düşen, bu âlemleri kendi hakkımızda iman ve ubudiyetle hayra çevirmek olmalıdır.

Yazımızı, Hz. Ali Efendimizin (ra) şu sözüyle bitirelim:

“Dünya, arkasını dönmüş gidiyor. Ahiret ise yönelmiş geliyor. Bunlardan her ikisinin de kendine has evlâtları vardır. Siz âhiretin evlâtları olun. Sakın dünyanın evlatları olmayın. Zira bugün amel var hesap yok, yarın ise hesap var amel yok.”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*