Biz çocuklarımız için ne kadar güvenliyiz?

Eee hâliyle, siz, ‘Çocuklarımız ne kadar güvenli?’ diye yazı yazarsanız, onlar da kalkar, ‘Anne-babamız ne kadar güvenli?’ diye mukabil yazılar için sipariş verirler ve gerekçelerini de bir güzel ortaya koyarlar.

Acı ki, son zamanlarda babalar-anneler ile evlâtlar arasındaki ilişkiler hiç de iç açıcı gözükmüyor. Gazetelerin üçüncü sayfaları aile bireyleri açısından hiç de iyi sinyaller vermiyor.

Gün geçmiyor ki, anne babaya zarar vermiş evlât haberleri ya da anne babanın zarar verdiği evlât haberleri çıkmasın.

Bu tür haberler hiç yakışık almıyor. Hayatlarından vererek büyüttükleri evlâtları tarafından hayattan düşürülmek ne acı bir sondur.

Yine hayatlarının biriciklerini, evlerinin çiçeklerini solduran, yok eden anne baba manzaraları ne kadar kahredicidir.

İki durum da, hele hele bizim toplumumuzda hiç görülmemesi gereken örneklerdir. Anne babaya söylem olarak ‘öf’ bile demeyi yasaklayan bir inancın mensuplarının bugün gelinen noktada konuştuklarına bir bakın!

Şaşkınlık verici!
17 yaşındaki bir gencimiz anlatıyor:

“Babam, benim henüz bu yaştayım diye namaz kılmamı istemiyor. Hatta bir seferinde seccademi çekip aldı. Bana da ciddî şekilde kızdı. Neymiş efendim, erken namaz kılmaya başlarsam, erken bırakırmışım. Bu kimin örneği ise bilmiyorum. Ben babama ne kadar izah etmeye çalıştımsa da, beni dinlemedi. Yani bir de ağzına gelen şekilde konuşuyor benimle. Babamın böyle bir hakkı var mı Allah aşkına? Babam bana küfrediyor. Hatta kıldığım namazla alay ediyor. Böyle bir baba ne kadar güvenlidir? Ben de size soruyorum.”

İlginç değil mi?

Evet, hayatın içinde böyle baba örnekleri de yok değil. Çünkü herkes bir değil. Zamanında iyi bir bilgi potansiyeli ile yetişmeden hayata atılmış, evliliğe atılmış baba örneklerinin bugün verecekleri imtihan elbette böyle olacaktır. İyi bir gençlik dönemi yaşamayan, iyi bir babalık dönemi görmeyecektir. Hayattaki ihmal hangi dönemde ise, bir şekilde imhası da olacaktır. Onun için zararın neresinden dönülse kârdır.

Babalar zaman zaman evlâtlarının imtihanına üzüldüğü gibi, bazen de evlâtlar anne babaların imtihanlarına üzülüyorlar. Göz göre göre bir kayıp evlâdı da yaralıyor. Babasının gidişatına üzülen, hatta gözyaşları döken evlât manzaraları yok değil.

Bu da sanırım evlâdın şuurlu olması ile alâkalı bir durumdur.

Yine eskilerde bir mahalle komşumuz vardı. Adam alkolik. Eşi ve çocukları ise adamın hayatıyla hiç bağdaşmayan bir hayat içerisinde idiler. Hanımefendi ve çocuklar beş vakit namazlı idiler. Hatta şimdilerde ev bucak ve çocuk sahibi olmuş genç, o zamanlar babasının durumuna çok üzülüyor idi. Kendisiyle bir gün konuşmamızda, “Hocam, ben babamın bu durumuna çok üzülüyorum. Onun için hemen her namazımın ardından duâ ediyorum. Hatta sadece bu amaçlı özel camiye gidip, babam için duâlar ediyorum.”

Evet, görülüyor ki, anne babalar kadar evlâtlar da duyarlı.

İçinde olunan durumla ilgili en az evlâtlar da üzülüyor, seviniyor ve durum değerlendirmesi yapıyorlar. Onun için onların da kanaatleri yabana atılmamalı. Hatta ailemizi, bizden sonrasına hazırlamalı. Yani biz olmazsak hayat duracak değil. O zaman aile büyükleri, aileleri, kendilerinin sonrasına hazırlamalıdır. Zaman zaman, ebeveynler çocuklarına, “Ya bugün ben yoksam” diye, antrenmanlar yaptırmalıdırlar.

Konumuza döndüğümüzde ise, ne diyelim, yanlış nerede, kimde ve ne şekilde olursa olsun, yanlıştır ve karşı çıkılmalıdır.

Ebeveyn ihmalde ise, onlarda bir takım yanlışlar; çocuklar ihmalde ise yine onlarda bir takım yanlışlar söz konusu olabilecektir.

Kimse, korunmuş, kutsanmış değildir.
Herkes hata yapabilir ve yaptığı hatadan da uzaklaşabilir.
Önemli olan, hatasızlığı, kusursuzluğu savunmamaktır.
Hata ve kusur, kimde olursa olsun; hata ve kusurdur; özür gerektirir.
***
Bugün ne acı ki, pek çok anne baba çocukları için birer problem kaynağıdır. Hayatları karartan, mahveden birer problem sebebidir.

Bugün psikolojisi bozulmuş, babalık ve annelik rolü kalmamış, kontrolden çıkmış pek çok ebeveyn (!) örnekleri bulunmaktadır.

Yani şunu çok rahat söyleyebilirim ki, kendimizi çocuklarımızın, gençlerimizin şerlerinden korumaya almak gerektiği gibi, çocuklarımızı da kendimizin şerlerinden korumaya almak yine bir ebeveynlik davranışıdır.

Yani buradaki felsefe, ne bizden çocuklarımız zarar görsün, ne de onlardan bir zarar görelim. Bazen insana en büyük zarar en yakınından gelebilmektedir bunu göz ardı etmemeliyiz.

Evet, aslolan olumlu yaklaşmaktır. Kâinatta carî kanun, hüsündür. Ama olumsuzluğu, çirkinlikleri de göz ardı etmemek esastır. Hatta çirkinliklerin olmaması için, güzellikleri hep canlı tutmak bir hayat kanunudur.

Güzellikler ekilmezse, beslenmezse mukabili olan çirkinlikler kendini gösterir. Kâinat boşluk kabul etmez.

Çocuklarımıza güven duymalıyız; onlar bizim yarınlarımız, geleceğimiz.
Çocuklarımız da bizden güven duymalı. Bize güvenmeli.
Çünkü güvenin olmadığı yerde, hayat yoktur.
Çocuklarımız için güvenilir limanlar olmalıyız. Ta ki, onlar da yarın bizlere güvenilir limanlar olsunlar.
Öyle değil mi? İnsan ne ekerse onu biçer.
Çocuklarımız bizde hayat bulsunlar, biz de onlar da.

Bir zaman bir yazımız için bir baba, “Sen nasıl babaları tartışmaya açarsın, onların hatalarından bahsedersin?” diye resmen bize sataşmalar yapmıştı. Ama yapacak bir şey yok. Kimse hatalara karşı özel korunmuş değil. Hata, hatadır. Tabiî güzel olan yapmamaya çalışmaktır. Ama yapılmışsa da telâfi edilmeye çalışılmalıdır. Yoksa varolan bir şeyi, örtbas etmek, yok farz etmek haksızlıktır.

Evet, kusurunu kabul etmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*