Abdullah İbn Mes´ud (? – 653)

Peygamber Efendimize (asm) iman edenlerin ilklerinden olup, Müslüman olan altıncı kişidir. Kabe’de müşriklere karşı Kur’an-ı Azimüşşanı aşikâr bir şekilde okuyan ilk sahabedir. Suffe ehlinden olup, bizzat Peygamber Efendimizden (asm) çok sayıda hadis rivayet etmiştir. Cennetle müjdelenen sahabelerdendir. Peygamber Efendimizin (asm) övgüsüne mazhar olmuş, “Abdullah bin Mes’ud’un tavsiyelerine sımsıkı sarılınız” mealindeki Peygamberî iltifata nail olmuştur. Medine’ye hicret ettikten sonra mescidin yanı başındaki bir eve yerleştirilmiş ve Resulullah’ın evine girip çıkmasına izin verilmiştir.

 

Kendisine gösterilen yakınlık ve ilgiden dolayı yabancılar tarafından Ehl-i Beyt’ten biri sanılmıştır. Peygamber Efendimizin (asm) her halini kendine rehber edinmiş ve hayatında tatbik etmeye çalışmıştır. Bu itibarla Resulullah’a en çok benzeyen sahabe olarak tasvir edilmiştir. Meşhur altı Abdullah’tan biri olarak da tarihe geçmiştir. Halifeler döneminde de yakın ilgi görmüş ve muhtelif konularda bilgisine başvurularak verdiği hükümlere önem verilmiştir. Künyesi Ebu Abdurrahman Abdullah bin Mes’ud bin Gafil bin Habib el-Hüzelî şeklindedir.

Abdullah’ın ilk hayatı ve çocukluğu ile ilgili fazla bilgi yoktur. Kendisi ile ilgili bilgiler daha çok Müslüman oluşundan sonraki dönemle ilgilidir. Yoksul bir aileye mensup olup, ailenin geçimine katkıda bulunmak için çobanlık yapıyordu. Peygamber Efendimizle (asm) karşılaşması ve Müslüman oluşu da çobanlık yaptığı ve hayvanlarının başında bulunduğu sırada gerçekleşti. Risale-i Nur’da ismi sıkça zikredilmkete ve rivayet ettiği hadislerden nakil yapılırken İslamiyet’i kabulü sırasında gerçekleşen mucizeye de kısaca değinilmektedir.

Abdullah, hayvanlarını otlattığı sırada yanına iki kişi geldi ve kendisinden süt istediler. Gelenleri tanımıyordu ve kimlerden olduklarını bilmiyordu. Bu iki şahıs Peygamber Efendimiz (sav) ve Hz. Ebubekir (ra) idi. Abdullah, koyunların sahibi olmadığını, kendisine emanet olarak verildiğini, dolayısıyla kendilerine süt veremeyeceğini söyledi. Bu cevap üzerine, Peygamber Efendimiz kendisinden “kısır, sütsüz bir keçi” getirmesini istedi. O da kendilerine hiç süt vermeyen bir keçi getirdi. Resul-i Ekrem (asm) hayvanın memesini meshedip dua etti. Akabinde sağınca halis bir süt aldı ve içtiler. Abdullah, gözünün önünde gerçekleşen mucizeyi gördükten sonra iman etti ve Müslüman oldu. (Mektubat, s. 150)

Abdullah, İslamiyet’i kabul edenlerin altıncısı oldu. Müslüman olduktan sonra yanında çalıştığı ve hayvanlarını güttüğü şahıstan ayrılarak Mekke’ye yerleşti. Kendini Peygamber Efendimizin hizmetine adadı. Henüz iman hizmetinin açıktan yürütülmediği bir sırada Kabe’de, Kur’an-ı Kerim’i Peygamber Efendimizden sonra aşikâr bir şekilde okuyan ikinci, sahabelerden ilk şahıs oldu. Müslümanlara yapılan eziyet ve işkencelerden o da nasibini aldı. Habeşistan’a gidenler arasında yer aldı. Ancak, Peygamber Efendimizin hasretine dayanamadığı için Mekke’ye geri döndü. Medine’ye hicret edenlerin de ilklerinden oldu. Mescidin hemen yanı başında bulunan bir eve yerleştirildi.

Abdullah, Peygamber Efendimize çok yakın bir insan olduğu için evlerine rahat bir şekilde gidip gelme izni verildi. Bu yakınlık, yabancıların onu Peygamber Efendimizin yakını ve Ehl-i Beyt’ten sanacak kadar ileri derecede idi. Peygamber Efendimiz zamanında yapılan tüm savaşlara katıldı. Bedir Savaşı’nda önce keşif kolunda yer aldı. Savaş sırasında yaralı olarak bulduğu Ebu Cehil’i öldürdü. Ebu Cehil, Peygamber Efendimiz tarafından ümmetinin firavunu olarak vasıflandırılmıştı. Öldürme olayından sonra Ebu Cehil’in kılıcını Abdullah’a verdi. Uhud Savaşı’nın en şiddetli olduğu ve panik havasının oluştuğu sırada Peygamber Efendimizin yanından ve yakınından hiç ayrılmadı.

Suffe ehlinden olan ve annesi ile birlikte mescidin yanındaki evde oturan Abdullah, Peygamber Efendimizin her halini kendi hayatına tatbik etmeye çalıştı. Özel hizmetinde bulundu. Ahlak ve yaşayış bakımından Resulullah’a en çok benzeyen sahabe olarak kabul gördü. Bir taraftan Peygamber Efendimizin hizmetini yürütürken, diğer taraftan da henüz yeni iman etmiş olanlara İslamiyet’i öğretti. Kur’an hafızlarının ileri gelenlerindendi. Sesi de çok güzeldi. Kur’an-ı Kerim’i çok güzel okurdu. Bu özelliğinden dolayı Peygamber Efendimiz Kur’an-ı Kerim’i ona okutur ve büyük bir zevkle dinlerdi. Ayrıca, Kur’an-ı Kerim’in nazil olduğu anın heyecanıyla okumak isteyenlere, Abdullah’ın kıraatıyla okumalarını tavsiye ederek büyük bir iltifatta bulundu.

Abdullah (ra), ilk Müslüman olanlardan olma şerefinin yanında, cennetle müjdelenen sahabeler arasında da yer aldı. Ömrü boyunca mütevazı bir hayat sürdü. Saçlarını uzatmakla beraber temizliğine çok dikkat ederdi. Sürdüğü güzel kokudan ötürü gece karanlığında ve uzaktan fark edilirdi. Henüz çocuk sahibi olmamışken, Peygamber Efendimiz Ebu Abdurrahman künyesini kendisine verdi. Daha sonra oğlu dünyaya gelince Abdurrahman adını verdi ve böylece söz konusu künye ile anılmaya devam edildi.

İlk Müslümanlardan ve Peygamber Efendimize çok yakın olmasından dolayı çok sayıda hadis rivayet etti. Rivayet ettiği 848 hadisin büyük ekseriyetini bizzat Peygamber Efendimizden dinleyerek nakletti. Ayrıca, aralarında Hz. Ömer(ra), Hz. Osman(ra) ve Hz. Ali’nin (ra) bulunduğu sahabelerden duyduğu hadisleri de nakletti. Rivayetlerinde çok titiz davrandı. Risale-i Nur’da nakledilen ve ismi sıkça zikredilen hadis ravilerinden birisidir. Özellikle Peygamber Efendimizin mucizelerine tanık olması ve bunları nakletmesiyle büyük bir hizmete vesile oldu.

Abdullah’ın (ra) en büyük hizmetlerinden biri de tefsir alanı ile ilgilidir. Tefsir okulunun temelini atması, tefsir ilmine çok önem vermesi, değerli alimleri yetiştirmesi ve Peygamber Efendimizden öğrenilen bilgilerin yetiştirdiği talebeleri vasıtasıyla sonraki nesillere ulaştırılmasında büyük hizmeti geçti. Hasan-ı Basri, Ebu Abdurrahman Sülemi, Ebu Amr Şeybani ve Katade gibi büyük şahsiyetlerin yetişmesine vesile oldu.

Abdullah ibn Mesud (ra), fıkıh konusunda da önemli bir yere sahip oldu. Nazil olan ayet ve surelerin nazil olduğu yerler, kimlerin hakkında nazil olduğu gibi konularda bilgi sahibi olanların başında gelmektedir. Çok geniş bir bilgi birikimine sahip olmasına rağmen, kendisinden daha fazla bilgi sahibi olan birinin mevcudiyetini öğrendiği anda, hemen ayağına gidip öğrenmeye çalışacağını da belirtmektedir. Geniş bilgisinden ötürü, kendisine başvurulan önemli şahsiyetlerden biri oldu. Halife Hz. Ömer’in (ra) farklı kültür ve yaşayışa mensup olanların yoğun bulunduğu Küfe’ye onu tayin etmesi çok dikkat çekicidir. Burada, eğitim ve öğretim işi, kaza işleri kendisine tevdi edildi. Kufe’de bulunduğu süre zarfında çok önemli ilmi faaliyetlerde bulundu ve çok sayıda talebe yetiştirdi. Onun Küfe’de yerleştirdiği ve gerçekleştirdiği sistem, “Küfe fıkıh ve tefsir mektebi” olarak telakki edildi. Kendisi bu mektebin kurucusu olarak kabul gördü.

Peygamber Efendimizin vefatından sonra Hz. Ebubekir (ra) tarafından teşkil edilen heyete seçildi. Bu heyet, Medine’nin savunulması ve önemli noktaların güvenlik altına alınması amacıyla teşkil edildi. Hz. Ömer (ra), Abdullah’ı Küfe’ye göndererek hem eğitim ve öğretim işinin yönlendirilmesini, hem de kadılık ve Beytülmal idaresini verdi. Hz. Ömer’in vefatından sonra Medine’ye döndü. Daha sonra halife Hz. Osman tarafından tekrar eski görevine gönderildi.

Abdullah (ra), vefatına yakın hastalandı. Hz. Osman (ra) ziyaretine giderek herhangi bir ihtiyacının olup olmadığını sordu. Allah’ın rahmetinden başka bir şeye ihtiyacı olmadığını bildirdi. 653 yılında Medine-i Münevvere’de Hakk’ın rahmetine kavuştu. Cenaze namazı halife Hz. Osman tarafından kıldırıldı.

Abdullah bin Mes’ud, bir seferinde çevresindekilere sakın İmme’a olmayınız, tavsiyesinde bulundu. İmme’a, “Benim şahsi görüşüm yoktur. İnsanlar ne yaparsa ben de öyle yaparım. Müslüman olurlarsa, Müslüman; kafir olurlarsa kafir olurum” diyen kişidir, şeklinde açıklamada bulundu. Bütün insanlar küfre dönse bile siz İslamiyet’ten şaşmayınız, ifadelerini sözlerine ekledi.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*