Deprem “Kavgayı bırakın” diyor

Deprem gibi musibetlerin bir rahmet ve hikmeti de, insanları birbirine yakınlaştırıp kaynaştırmaktır.

Önceden hiç tanışmayan yabancıları birbirine ost ve ahbap etmektir. İmkân sahiplerini muhtaçların yardımına koşturmaktır. Dini, milliyeti, devleti ne olursa olsun, herkesi insanî duygu ve düşüncelerin etrafında birleştirmektir.

Nitekim, ekseriyetle öyle de oluyor. Birbirine muarız gibi görünen devletler ve hükümetler, deprem gibi büyük âfetler esnasında birbirine insanî yardımda bulunmak için sıraya giriyor. Birbirine düşman gözüyle bakan toplumlar, aynı âcil durumlar karşısında harekete geçiyor, hiçbir menfaat gözetmeksizin birbirinin imdadına koşuyor.

Bunların tamamı, şüphesiz güzel ve sevindirici şeyler. Hepsi de bir bakıma “şerden çıkan hayır”lar cümlesi. Dahası, zahmetten çıkan rahmet tezâhürleri. Ezâdan, cefadan, cezadan çıkan mükâfat basamakları. Ve nihayet, felâketten çıkan saadet pırıltıları.

Çekişip didişmeyi alışkanlık haline getirenler

İnsanların mizaçları farklı farklıdır. Kimisi halim selimdir; kimisi de gaddar ve zalimdir. Bazıları da kavgacı bir mizaca sahiptir. Üstelik, kendisinin ıslâhına da çalışmaz. Sürekli şekilde, etrafındaki insanlarla kavgalı, çekişmeli, didişmeli bir vaziyet içindedir. Söz dinlemez, nasihat kabul etmez. Kavgacılıkla, başkasının da rahatını bozar, huzurunu kaçırır.

İşte, deprem gibi musibetler, böyle ıslâhı kabil görünmeyen kimseleri de durdurup susturur. Ya doğrudan onu götürür, ya da kavga ettiği insanları ondan veya onu d masumlar uzaklaştırır. Hayatta kalan herkese, iyi-kötü, uzak-yakın demeden sığınacak bir yer arattırır.

Netice itibariyle, deprem ve benzeri felâketler, haddini bilmez kimselere ya haddini bildirir, ya da şirretliğine bir paydos çekerek onu insafla düşünmeye sevk edecek müessir dersler verir. Ne mutlu, gereken dersi alanlara.

“Allah’a ısmarladık” diyemeden gidersiniz

Bilhassa vefat edenler için bir rahmet veçhesi ve onları şehadet mertebesine çıkamaya vesile olan deprem gibi musibetler, aynı zamanda bir sulh ve barış elçisi gibidirler. Hadiseye bu nazarla bakmak da mümkün.

Meselâ, şu yaşadığımız deprem felâketi bizlere diyor ki: Ey insanlar! İnsanca yaşayın. Dost ve komşu olarak, birbirinizin hakkını bilin ve gözetleyin. Birbirinizle kavga etmeyin. Çekişmelerin, didişmelerin size bir faydası yok, zararı var. İllâ ki, günün birinde birbirinize mecbur ve muhtaç kalırsınız. Öyle bir sarsıntı ile gidersiniz ki, dostlarınızla vedâlaşmaya, komşularınızla helâlleşmeye, en yakınlarınıza dahi “Allah’a ısmarladık” demeye fırsatınız kalmaz. Onun için, bilhassa dost, komşu, akraba hakkıyla, yani “kul hakkı” ile gitmeyin.

“Vergi affı” meğer bir cezâ imiş

Çok sesli konuşan deprem, bize tesirli mesajlar vermeye devam ediyor: İşinizi düzgün yapın. Evlerinizi, binalarınızı sağlam inşa edin. Yok “vergi affı” imiş, yok “vergi barışı” imiş, bunlar gibi kandırmacalara tenezzül etmeyin. Koca binaları kaldıramayacakları yüklerin altında inletmeyin. Sonunda ezilen siz olursunuz. Hani “Cennetten bir köşe” gibi zannettiğiniz o devasa bloklar var ya, işte onlar bir gece ansızın enkaz yığınına döner. Kezâ, “Ne güzel hâne” dediğiniz evler, bir anda üst üste yığılmış tabuthânelere döner.

İşte, yaşanan bütün vaziyetler karşısında, herkesin kendi payına düşen dersleri çıkarmak için önceden, yani şimdiden düşünmesi lazım ve elzemdir. Bunları sona veya sonraya bırakmak hatadır. Zira, son pişmanlık fayda vermiyor.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*