Din perdesi altında yapılan saldırılar

Haber verilen “münafıkane saldırılar” sökün etmeye başladı.

Bilhassa “sosyal medya”da Risale-i Nur’a, Üstad Bediüzzaman’a ve sâdık Nur Talebelerine yönelik yapılan şiddetli saldırı ve karalama çabaları, her geçen gün artarak devam ediyor.

*

Eskiden yapılan hücûmlar, daha çok kâfirâne ve zalimâne idi. Dinsizler ve İslâmiyet düşmanları, Anadolu’da kökleşip yaygınlaşan Nurânî faaliyetlerden rahatsız oldukları için, var gücüyle yüklenip o Nur’u ahmakane söndürmeye çalıştılar. Haksız-hukuksuzca yapılan sürgünlerin, mahkemelerin, zindanların, zehirlenmelerin, kara propagandaların arkasında, hep o “zındıka komiteleri” vardı. Elli seneden ziyade uğraştılar, ancak muvaffak olamadılar. İki binden ziyade açılan mahkemelerin tamamı beraetle neticeleninde, planları akim kaldı. Bahaneleri de tükendi. Risâle-i Nur’un vatan, millete zarar verdiğine daha hiç kimseyi inandıramadılar.

Takiplerle, mahkemelerle, yasaklamalarla sürdürülen uzunca bir dönem, böylelikle sona ermiş oldu. Bir dönem bitti, lâkin mücadele bitmedi; ayrı bir cepheden saldırılar devam etti ve ediyor.

Kurân’ın dürbünüyle gelişmelere bakıp tahliller yapan Hz. Bediüzzaman, gelecekteki saldırılara ve bilhassa bugünlerde yaşadıklarımıza dair Nuranî projektörler tutarak olup bitenlere dair haber veriyor. Dahası, bu yeni durum karşısında, Nur Talebelerinin nasıl hareket etmesi gerektiğine dair mühim dersler veriyor. Şimdi, biraz da bu noktaya bakmaya çalışalım.

*

Gerek Kastamonu Lâhikası ve gerekse Sikke-i Tasdik-i Gaybî isimli eserlerde, gerek dinsizlik nâmına, gerekse dindarlık perdesi altında yapılan ve yapılacak olan saldırılar hakkında şu beyanda bulunuyor Hz. Bediüzzaman:

“Kardeşlerim! Şimdiye kadar gizli münafıklar Risâle-i Nur’a kânunla, adliye ile ve asayiş ve idare noktasından hükümetin bazı erkânını iğfal edip tecavüz ediyorlardı. …Şimdi plânları akim kaldı. Bilâkis, tecavüzleri Risâle-i Nur’un dairesini genişlettirdi.

“Her neyse… Risâle-i Nur’a, daha vatana, idareye zararı dokunmak bahanesiyle tecavüz edilmez; daha kimseyi o bahaneyle inandıramazlar.

“Fakat, cepheyi değiştirip, din perdesi altında bazı safdil hocaları (1) veya bid a taraftarı (b) veya enaniyetli sofi meşreplileri (c) bazı kurnazlıklarla Risâle-i Nur’a karşı istimal etmek ve Risâle-i Nur’a ve şâkirtlerine ayrı bir cephede tecavüz etmeye–İstanbul’da olduğu gibi–münafıklar çabalıyorlar. İnşaallah muvaffak olamazlar.”

*

Söz konusu saldırılar, din perdesi altında ve bilhassa dindarlık kisvesi yapıldığında, buna karşı nasıl davranılması gerektiği hakkında ise, Üstad Bediüzzaman şu hakikatli tavsiyede bulunur: “Risâle–i Nur şakirtleri, tam ihtiyatla beraber, bir taarruz olduğu vakitte münakaşa etmesinler, aldırmasınlar. Aldanan ehl–i ilim ve imansa, dost olsunlar, ‘Biz size ilişmiyoruz. Siz de bize ilişmeyin. Biz ehl–i imanla kardeşiz’ deyip yatıştırsınlar.”

İşin en acip, en garip tarafı, bazı Nur Talebeleri, meslek ve meşrep muhalefetiyle Risâle–i Nur’a düşmanlık eden o “münafık cephe”ye bilmeyerek kuvvet ve destek veriyorlar.

*

Adı eserlerde yer alan ve yine aynı meseleye parmak basan iki mânidar cümle ile mevzuya şimdilik nokta koyalım:

“Kardeşlerim. İstanbul’da malûm itiraz hadisesi imâ ediyor ki, ileride, meşrebini çok beğenen bazı zatlar ve hodgâm bazı sofi-meşrepler ve nefs-i emmâresini tam öldürmeyen ve hubb-u cah vartasından kurtulmayan bazı ehl-i irşad ve ehl-i hak, Risâle-i Nur’a ve şâkirtlerine karşı kendi meşreplerini ve mesleklerinin revâcını ve etbâlarının hüsn-ü teveccühlerini muhafaza niyetiyle itiraz edecekler; belki dehşetli mukabele etmek ihtimali var.

“Evet kardeşlerim! Bu zamanda öyle dehşetli cereyanlar ve hayat ve cihanı sarsacak hadiseler içinde hadsiz bir metanet ve itidal-i dem ve nihayetsiz bir fedakârlık taşımak gerektir.”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*