En büyük nimet nedir?

Manzarası güzel ferah bir mekanda otururken bir Nur Talebesi kardeşe sordum: “En büyük nimet nedir?”

O kardeş şöyle bir etrafına baktı ve derin bir nefes alarak, “hava” dedi. Yaşaması için en büyük nimeti ifade etti. Sonra biraz duraksadı “Su” diye ilave etti. Zira hava ve su insan hayatı için vazgeçilemez iki büyük nimetti. Sonra ısı ve ışık diye devam etti.

Başka bir nimeti daha ifade edecekti ki durdu ve bir süre sustu ve düşüncelere daldı. Belli ki hayatı için gerekli olan nimetleri saymakla bitiremeyecekti. Çünkü dünya ve kainat ve tüm içindekiler insan hayatı için çök büyük nimetlerdi. Zira gözle görülemeyen atom zerreleri bile hayat için hayati vazifeler görüyordu. Bu da demekti ki sayısız atomlar ve elementler bile çok kıymetli nimetler sınıfında idi.

Kardeşim bu gerçeği bir an için anlamış olacak ki nimetleri bir bir saymayı bıraktı. Sonra bir an düşündü ve Nurlardan aldığı feyizle, aniden; “En büyük nimet iman nimetidir” dedi. Çünkü bütün nimetleri hakiki nimet yapan, o nimetleri tanımlayan imandır, İslam’dır, Kuran’dır, Resul-u Ekremin (asm) getirdiği Nurdur.

Bu nedenle en büyük nimet Allah’a imandır.

İslam’dır ve eşyayı hakiki olarak tanımlayan Nur-u Kuran’dır.

Nimet ancak iman ile nimet olur. Yoksa bütün nimetler nikmetlere inkılap ederler.

Zaten nimet kelimesi başlı başına imanı tanımlar. Çünkü nimet, ihsan, ikram, lütuf, iyilik, güzellik, insan hayatı için lazım olan tüm levazımatın verilmesi manasını taşır. Yani nimet verilen bir şeydir. Veren ise bir ikram, lütuf ve rahmet sahibi bir Zattır. O da Rahman ve Rahim olan Allah’tır. Demek ki nimet kelimesi doğrudan alemlerin Rabbi olan Allah’ı tanımalar ve O’nu bildirir. Yani nimet imanlı ve inançlı olan bir kişinin kabul ettiği bir kavramdır.

İnançtan yoksun kişilerin dünyasında nimet diye bir kavram olmaz. Zira kendi hayatı için lazım olan tüm ihtiyaçlarını bir nimet olarak görmez. Kendisine gelen şeyleri ya tabiata, ya tesadüfe havale ederek, tüm o nimetleri bir nikmete çevirir ve o sayısız nimetler inançtan yoksun kişi için bir azap vesilesi olur.

İşte bu nedenle nimet kelimesi doğrudan imanı tanımlayan ve iman hesabına tezahür eden bir kavramdır. Kuran’ın en azametli surelerinden birisi olan Fatiha Suresi de, insana verilen tüm ikram ve ihsanların birer nimet olduğunu ve tüm bu nimetler için şükür ve hamt ve minnetin sadece alemlerin Rabbi olan Allah’a yapılması gerektiğini hatırlatarak başlar ve “Elhamdü Lillahi Rabbil Alemin” ayet-i azimesi ile bunu tüm insanlığa ihtar eder, bildirir.

Bu ihtar ve bildirim nedeniyledir ki, kerametli ve yüksek ve camii bir dua olan Tahmidiye duasında da Hazret-i Üstad, on dokuz defa, kainatta cereyan eden tüm faaliyetleri şahit tutarak, iman, Kuran, İslam nimeti için hamt ve şükürde bulunur.

blank

Gerçekten de Tahmidiye duası azametli ve yüksek bir şükür duasıdır. Maddi ve manevi yaralarımıza bir şifa duasıdır. Yine, maddi ve manevi hastalıklarımız tedavi eden ve çok kez tecrübe edilmiş bir şifa duasıdır. Tüm nimetlerin başı olan iman ve Kuran nimeti için yapılan ve tüm mahlukatı şahit tutarak lisan-ı kal diliyle ifade edilen çok yüksek bir hamt ilanıdır.

İşte iman öyle bir nurdur ki, eşyanın mahiyetini tümüyle ışıklandırıyor. Bize gelen tüm nimetlerin üzerindeki ince perdeyi kaldırıp arkasındaki Rahmet ve Şefkat nurunu kör gözlere dahi gösteriyor. Tüm bu nimetleri Allah hesabına alan ve O’nun emirleri doğrultusunda istimal edenlerin de ebedi alemde bitmeyen ve tükenmeyen bir nimete kavuşacaklarını ihtar ediyor.

Demek ki bütün nimetleri nimet eden, nimetlerin hakiki mahiyetini bize ihtar eden, bizleri ebedi bir hayatta ebedi nimetlere namzet eden, hayatın hayatı olan en büyük nimet iman nimetidir. Zira nimet ancak imanla nimet olur. Aksi taktirde nimet nikmete inkılap eder. O ise sıkıntı içinde sıkıntı, azap içinde azaptır. Çünkü kendisine verilen nimetlerin hakiki şükrü yerine getirilmediği zaman, o nimet nikmete döner ve cehennemin odunu ve taşları mahiyetine tahvil olur ve sahibini ebedi bir azap ve sıkıntı içinde bırakır.

Öyleyse bizler Allah’ın bize verdiği Kuran, iman ve İslam nimeti için tüm mahlukatta tecelli eden rahmet ve şefkat cilvelerini şahit tutarak külli bir şükür ve hamt etmeliyiz. Şükür ve hamdi en güzel şekilde ilan eden Tahmidiye duasını belli aralıklarla okuyarak ömrümüzün sonuna kadar daimi bir vird haline getirmeliyiz. Ki, böylece bize verilen külli nimetlerin şükrünü külli bir şekilde eda etmiş olalım.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*